Ramazan KAYAOĞLU

Ramazan KAYAOĞLU


Seçimlere Anadolu'dan Bakmak

24 Mayıs 2023 - 19:06

SEÇİMLERE ANADOLU’DAN BAKMAK

Ülke olarak yüksek katılımlı bir seçim dönemini geride bıraktık. Seçim sonuçlarının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu büyük demokrasi şöleni, ister istemez ülkemizde bazı gerginliklere, kırgınlıklara, küçük çatışmalara neden oldu, bunları da nazarlık olarak kabul edip Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinin de aynı olgunlukla gerçekleşmesini temenni ediyorum.

İnsanı yeryüzündeki bütün varlıklardan ayıran, üstün kılan temel özelliği, düşünebilmesidir. Bu düşünme becerisini değerli kılan şey ise içinde barındırdığı farklılıklardır. Tüm insanlar, aynı biçimde düşünüp aynı şeylere inansaydı, düşünme özelliğimiz bu kadar değerli olmayacaktı. Bu yüzden farklılıklarımız, bizim zenginliğimizdir. 14 Mayıs seçimlerinde de bu zenginliğimiz, sandıklara yansıdı ve birbirinden farklı özelliklere sahip siyasi partiler, mecliste halkımızı temsil etme şansına sahip oldular. Umarım hiçbir siyasi partimiz, eline geçen bu şansı kötü kullanıp ülkesine ve kendine inananlara karşı mahcup olmaz.

Her seçim döneminde olduğu gibi bu seçim döneminde de maalesef bazı kişiler, bu zenginliğimizin önemini ve kıymetini anlayamadıkları için insanlarımızın tercihlerini sorgulamaya başladılar. Bununla da yetinmeyip hakarete varan bir üslupla seçmenin tercihini kabul edilemez buldular. Ondan sonra da üsten bakan bir üslupla, ağızlarına pelesenk ettikleri şu cümleleri tekrarladılar.

 “Her millet, layık olduğu şekilde yönetilir.”
“Celladına âşık olmuşsa bir millet, ister ezan ister çan dinlet. İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet müstahaktır ona her türlü zillet.”
Ve daha niceleri…

Hatta bazıları bununla da yetinmeyip deprem bölgesindeki insanlarımızı, siyasi tercihlerinden dolayı eleştirip “Keşke ölseydiniz. Size verdiğimiz yardımlar, haram olsun. Allah boşuna size o depremi vermemiş, bilemedik.” tarzından sözlerle kinlerini kustular. Bu söylemleri bir partiye bağlamak yanlış olur ama maalesef içimizde böyle bir grubun olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Peki, böyle bir ortamda bizler ne yapmalıyız?

Uygulaması biraz sabır istese de bu durumda takınacağımız en doğru yaklaşımın şu şekilde olması gerektiğine inanıyorum.  Her sorunda olduğu gibi ilk önce bu sorunumuzla da yüzleşmeli ve bu gerçekle yaşamayı öğrenmeliyiz. Bu insanların, her zaman var olduğunu ve olacağını kabullenmeliyiz. Sonra onların, halka göstermediği olgunluğu biz, onlara göstermeliyiz. Bu kadar hoşgörülü olmayalım dediğinizi duyar gibiyim ama aksine böyle dönemlerde daha da hoşgörülü olmamız gerektiğine inanıyorum. Nasıl hastalanmış bir uzvumuzu kesip atmıyorsak, onu iyileştirmek için uğraşıyorsak, bu insanlarımızı da iyilikle güzellikle doğru yola yöneltmeliyiz. Bura da yanlış anlaşılmaması için şu parantezi açmak istiyorum. Bahsettiğimiz doğru yol, bir başka siyasi parti değildir. Burada bahsedilen doğru yol, insanların tercihlerine saygı duymayı öğrenmektir.  Tercihi ne olursa olsun her vatandaşımızın, değerli olduğu kanısına varabilmektir.

Bu olgunluğu, anlayışı, hoşgörüyü, geçmişte yüzyıllar boyunca göstermiş bir ulusun fertleriyiz, eminim bugün, yine bunu yapabiliriz. Çünkü biz, zor zamanların kadim milletiyiz. Fransız İhtilali’nden sonra ayaklanan azınlıklara bile hoşgörüyle davranan, cephede esir aldığı askerlerle suyunu, yemeğini, sigarasını paylaşan, Kurtuluş Savaşı’nda ayağındaki ayakkabısını bile cepheye yollayan, çocuğuna örtmesi gereken battaniyeyi cephaneye örten, ben ölürüm ama vatan sağ olsun diyen aziz bir milletin evlatlarıyız ve içimizdeki kötülere rağmen çok güzeliz.

Aslında biz bu güzelliği, tarihin her döneminde tüm dünyaya defalarca gösterdik. Çin’e Orta Asya’yı dar ederken bu güzellik vardı yanımızda. İstanbul’un surlarında sancağımızı dikerken bu güzelliğin gölgesine sığınmıştık. Kurtuluş Savaşı’nda, tüm dünyaya meydan okurken yine dua diye yanımızda bu güzelliği taşıyorduk. Mutlu ve huzurlu olmak istiyorsak bugün yine, bu güzelliği baş tacı edip yanımızdan hiç ayırmamalıyız. Yoksa kibrine yenik düşmüş mutsuz insanlar topluluğuna katılmaktan kurtulamayız. Bununla sınanmakla kalmaz, dağılıp yok olur gideriz.

Siyasi partilerimizin değerli liderlerine de şu hatırlatmada bulunmak isterim. Büyük şehirlerin süslü caddelerinden, sosyal medyadaki bir grup azgın azınlığın söylemlerinden yola çıkararak seçimlere bakarsak yanılırız. Çünkü Anadolu, seçimlere bu gözle bakmaz. Anadolu insanı için seçim, sadece bir siyasi parti tercihi değildir. Onlar için seçim, bağımsızlıktır, özgürlüktür, vatandır. Bunu anlayamazsak seçim sonuçlarını, doğru değerlendiremeyiz. Doğru ve yanlış kısmına girmeden sadece şunu vurgulamak istiyorum. Bir parti, diğerinden çok daha fazla vaatte bulunuyorsa ve ortamda belirgin ekonomik sıkıntılar bulunduğu halde halk, paraya ve vaatlere sırtını dönüyorsa ve başka bir tercihte bulunuyorsa, bunun tek bir sebebi vardır. O da bahsettiğim bakış açısıdır yani vatandır. Bu yüzden Anadolu için seçim, hep bir ağızdan okunan İstiklal Marşı’dır. Şehit kanıyla sulanmış toprak, ay yıldızlı bayraktır.


Umarım bizi biz kılan bu değerlerimizi asla yitirmeyiz. Önce vatan diyen, vatan millet deyince seve seve canını veren, kadim bir ulus olarak hep daim kalırız. Ve yine umarım ki siyasilerimiz, bu fedakârlığın, bu kadirşinaslığın, farkına varır ve milletini layık olduğu biçimde yönetir. Zira bu aziz millet, her şeyin en güzelini hak ediyor.  

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum