Ramazan KAYAOĞLU

Ramazan KAYAOĞLU


Çocuklarımıza Ne Okuttuğumuzun Farkında mıyız?

22 Kasım 2022 - 10:05

ÇOCUKLARIMIZA NE OKUTTUĞUMUZUN FARKINDA MIYIZ?

Büyüklerimizden sıklıkla şu cümleleri duyarız:

“Bizim zamanımızda bu imkânlar yoktu. Defter, kitap, kalem gibi araç gereçlere sahip olmak adeta bir ayrıcalıktı. İmkânlar o kadar yetersizdi ki bir kalemi üç kardeş kullanırdık. Çantalarımız olmazdı, malzemelerimizi naylon poşetlerle taşırdık.”

Veya;
“Durumum kötü olunca okuyamadım. Aileme destek olmak için çalışmak zorunda kaldım.”

Günümüzde birçok anne ve baba, belki de bu acı hatıraları zihninden söküp atabilmek için kendi yaşadığı zorlukları, çocuklarına yaşatmamak için, bazen kendi temel ihtiyaçlarından bile vazgeçerek çocuklarına her şeyin en iyisini sunmaya çalışıyor. Saatlerce sokak sokak gezip simit satan bir baba veya temizliğe gidip saatlerce ter döken bir anne, kazandığı birkaç lirayı, çocuğunun eğitimine katkı sunmak için kitap almaya ayırıyor.

Tabi ki bu kadar fedakârlığı sadece anne ve babaların yaşadığı bu zorluklarla ve psikolojik travmalarla açıklamıyoruz. Günümüz eğitim sisteminde maalesef çocuklarımız bir yarış atı gibi görülüyor. Anne ve babalar da bu küçük yatırımlarla, çocuklarının bu zorlu yarışta öne çıkacağını düşünüyorlar. Ki haksız da değiller. Son yıllarda yapılan araştırmalar, düzenli kitap okuyan çocukların, sınavlarda daha başarılı olduğunu gözler önüne seriyor.

Sınav başarısı, çocukların iyi bir yerlere gelmesi, tabi ki çok önemli ama kitap okumayı bunlardan tamamen sıyırarak insanların, kendini gerçekleştirebilmesi için gerekli en lüzumlu araç olarak görmemiz gerekiyor. İnsanın, kendini tanıması, hayatı anlamlandırması, tamamen kitaplarla olan ilişkisine bağlı. Hayat denilen şaşaalı oyuncağımızın kullanım kılavuzu olarak ben kitapları görüyorum. İşte bu yüzden doğru kitap seçiminin çok önemli olduğuna inanıyorum.

Peki, bizler bu seçime ne kadar dikkat ediyoruz? Çocuğumuza kitap seçerken ne kadar titiz davranıyoruz?

Hıncahınç dolu kitap fuarlarını şöyle bir anımsarsak bence sorumuza cevap da bulmuş oluruz. Daha kapıdan girer girmez dağıtılmaya başlanılan bedava kitaplar, karpuz satar gibi üç tanesi yirmi lira diye satılan kitaplar, adeta kapışılıyor. Özellikle çocuk kitapları, peynir ekmek gibi satıyor. Zaten yayınevleri de bunun farkına vardığı için çocuk kitaplarına ayrı bir ilgi ve özen gösteriyor. Hatta son yıllarda sadece çocuk kitapları satan fuarlar açılmaya başladı. Ne güzel dediğinizi duyar gibiyim. Evet, çocuklarımızın kitap okuması çok güzel ama okudukları kitaplar doğru kitaplarsa...

Kitabın da doğrusu mu olur demeyin. Misyonerlik faaliyetleri için dağıtılan kitaplar, lgbt içerikli yayınlar, cinsellik ve şiddet içeren renkli, resimli kitaplar, çocuklarımızın üstünde adeta bir afyon etkisi yaratıyor. Bunun farkında olan kötü insanlar da bu tür kitapları, çocuklarımızı başkalaştırmak için bilinçli bir silah olarak kullanıyor. Maalesef bizler de çocuğumuza yardımcı olmaya çalışırken aslında bu silahlara birer kurşun alıyoruz. Abarttığımı düşünüyorsanız gelin çocuk kitaplarındaki bu zehirli içeriklerin birkaçına birlikte bir göz atalım. Örnekleri sunarken affınıza sığınıyorum.

“Araba çalıştı, adam terlediğini söyleyip önce paltosunu, sonra kazağını çıkardı, en sonunda da pantolonunu indirmeye başladı. Hügo paniğe kapıldı. ‘Elini, pipimin üstüne koy.’ dedi adam Hügo’ya. Adam aynı şeyleri bir kez daha yüksek sesle tekrarlayıp, Hügo’dan soyunmasını istedi…”  

“Hızır, baygın kızın ırzını lekeledi. Sonra oturdu, kızın başucuna. Onun ayılmasını bekledi. Kız ayılınca da ‘Bunu, ağabeyine söylersen gebe kalırsın.’ diyerek birden ortadan kayboldu. Kız ağabeyine olanları söylese çok iyiydi ya korkusundan söyleyemedi. Hızır da her gün gelerek ‘Seni, ağabeyine söylerim.’ diye korkutup onun koynuna giriyordu…”

“Babası oğlunu öldürmüş. Başını odunların arasına koyup eve getirmiş, hanımına göstermiş. Hanım hiçbir şey dememiş. Ertesi sabah çocuğun başını kazana atmış, altına ateş yakmış…”

“Boz Ayı’dan çok çektim, öyle bir şey başına getireyim ki ömrü boyunca unutmasın. En iyisi tecavüz! Namusunu beş paralık edeyim. 

Boz Ayı, Kurnaz Tilki’nin aklından geçirdiği şeytanlık dürtülerini hissetmiş ama ne fayda. Japon yapıştırıcı ile yere yapıştırılmış gibi sıkışıp kalan Boz Ayı’nın son çırpınışları da yarar getirmemiş. Kurnaz Tilki, Boz Ayı’nın arkasına geçmiş ve çirkin emellerine kavuşmuş. Boz Ayı’nın da bakireliği son bulmuş…”

Gördüğünüz gibi okurken biz yetişkinleri bile rahatsız eden bu rezil ifadeler, ilkokul çocuklarına masal veya hikâye diye maalesef sunuluyor. Ve biz bunları engelleyemiyoruz. Bu yüzden çocuklarımıza kitap alırken çok dikkat etmeliyiz. Evimize eşya alırken gösterdiğimiz özenin bin katını bu iş için de göstermeliyiz. Aldığımız her kitabı önce kendimiz okuyup sonra çocuklarımıza okutmalıyız. Çocuklarımızı ve kültürümüzü korumak için, sağlıklı bir gelecek için, çocuklarımızın yarınları için, buna mecburuz.

Jean Paul Sartre, “Okumadan geçen bir gün, yitirilmiş bir gündür.” der. Evet, günlerimizi yitirmemek için çok kitap okuyalım. Ama okuyacağımız kitapların doğru kitap olup olmadığını da sorgulayalım.

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum