Mehmet Ali TEK

Mehmet Ali TEK


MOLOZLAR ALTINDA HAFIZA/MIZ

01 Haziran 2024 - 08:03

En büyük yeteneği ve diğer canlılardan farkıyla var olan insan, o farklılığı yavaş yavaş yitirmeye, düşünce ve sözü tüketmeye devam ediyor. Son zamanlarda hiç yaşamadığımız kadar düş ve hayal kırıklığı içinde yarım yamalak sürdürüyoruz  hayatımızı. İnsanlığa ve dünyaya karşı hiç bu kadar hayal kırıklığı yaşamamıştık. Ümit bizi diri tutan en büyük olgu. Ümidinizi yitirmeye yüz tutuyorsunuz dünyanın acziyeti karşısında. Zalim zulmüyle abad olmaya devam ederken dünya zalimin kurduğu sistemden dolayı hakikatte gür olanın sesi cılız çıkıyor. Dünya halklarının temsilcisi olabilecek bir devlet yok malesef. Zalimin karşısında, mazlumun yanında. 

Bugün bıg brother'dan bıg data'ya bir dünya inşası görünürde kolaylıklar getiriyor olsa da gerçek amacı ve geldiğimiz yer itibariyle uzun vadede bir tahakküm ve sömürü düzeninin işlediğini görüyoruz. Bu tahakküm düzeni çok önemli bir şeyden besleniyor. İnsana verdiği kolaylıklar karşısında onun en büyük özelliği olan düşünme yetisini ve hafızasını elinden alıyor. Yeni anlamlar yeni adlandırmalar ile hafızamızı bir veri yığınına, bir eskici dükkanına, bir depoya dönüştürmüş durumdalar. Postmodern adlandırmanın ardından bir tarih yitimi, toplumsal hafıza yokluğu ve bilinç kaybı ile karşı karşıyayız. Amneziye yakalanmış bu  hafıza ile ne hatırlayabiliyor ne unutabiliyoruz. 

İnsan yabancılaşıyor. Önce kendine, kültürüne, toplumuna. Bu yabancılaşmanın her adımı birer bomba. Ama hediye paketinde bize sunuluyor. Ambalajı farklı. Böylelikle kimine bu ambalajda atılan bombalar var kimine de gerçek bombalar atıyorlar. Ama bence en fenası gerçekte atılan bombalar değil, bu ambalajla atılan bombalar... Bu bombalarla bedenimizi değil, zihnimizi, hafızamızı, ruhumuzu ve kalbimizi öldürüyorlar. 

İnsanı insan yapan en önemli  mesajlardan biri merhamet, diğeri ise adalet. Öncesi var olan ama unutulmaya yüz tutmuş, kabuk bağlamış iki önemli yara. İnsanlık bu mesajlara daha önceden aşina. İnsanların psikolojik zihin yapılarında ve kalıtsal hafızalarında zaten mevcut. Ancak bu hafızalar zaman, çıkar ve tutkuların molozları altında ezilmiş ve esir durumda. Yarası kendine derman olan tek varlık belki de insandır. Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş sözüyle Mısrî, arayışın bizi uzağa götürmeyeceğini söyler. Kabuk bağlayan bu iki yara dünyaya derman olacak. 

Yönetmen Grasso'nun 2008 yapımı 7 dakikalık El Empleo kısa filmini yakın zamanda yeniden izledim. Postmodern insan konforunu ürettiği yerde aynı zamanda o konfor alanıyla yürüdüğü bir tükeniş ve yok oluş adımlarını takip ediyoruz. Bu konfor alanımızdan vazgeçemediğimiz, zalime ve haksızlığa ses çıkar/a/madığımız için bir kapıya paspas oluyoruz sonunda. 
Chul Han'ın Yorgunluk Toplumu'ndan iktibas ve mülhemle, efendinin de 'çalışan köle' haline geldiği bir toplumda yaşıyoruz. Aynı anda kişi kendinin hem gardiyan hem mahkum, hem kurban hem faili olduğu bir sömürü çarkının içinde sömürülür. Hal böyle iken toplumsal hafıza yitimi devam eder. Bu sisteme alternatif üretebilmemiz toplumsal hafızayı canlandırmakla mümkün. 

"İnsandan insana en kısa yol sanattır." diyor, Roger Garaudy. Sanatı küçümsememiz ile bu hale düştük. Yeniden sanat ile ayağa kalkmalı.
Edebiyat ve sanat kaydeder. Kayıtları silerseniz hafızasız kalırsınız. Hafızası olmayan bir bireyin yahut toplumun tüm yaşadıkları boşa gider, diyor Eyyüp Akyüz de. 

Bu sanat, kayıt ve hafıza örneklerinden birini Almanya'da görüyoruz. Tökezleme taşları (Stolperstein). 
Sanatçı Gunter Demnig kendi olanaklarıyla Almanya’da başlattığı bu proje zamanla büyüyerek Avrupa’nın bir çok ülkesinde hızla yayılarak sürüyor. Bu taşlarda, Nazi iktidarı döneminde Almanya ve Avrupa ülkelerinde katledilmiş, holocost'a uğramış başta Yahudiler olmak üzere farklı nedenlerden haksız yere öldürülenlerin adları yazılı. Bu taşların üzerinde “BURADA OTURUYORDU” başlığı altında söz konusu kişinin doğum tarihi, ne zaman nereye sürüldüğü, nerede öldürüldüğü bilgileri yazıyor. Sanatçı Gunter Demnig çeşitli eleştirilere de maruz kalır. Bazı kesimler, bu taşlara basarken “İsimler ayaklar altında eziliyor ve hakarete uğruyorlar” eleştirisinde bulunur, ancak Demnig’in buna yanıtı: “Taşların üzerindeki yazıyı okumak için eğilenler, kurbanlar önünde eğiliyor. Tökezleme taşları belleklerde bir iz bırakıyor, böylece unutulmaya yüz tutmuş geçmişi taşlarla görünür kılmak istedim.” şeklinde olur. Okullarda yapılan projelerle birlikte öğrenciler katledilmiş insanların hikayelerini araştırıp başkalarıyla paylaşıyorlar. “Bu onların geçmiş tarihi iyi anlamalarını sağlar ve tarihsel bilginin bu şekilde canlı ve somut bir şekilde aktarıldığını düşünüyorum.”
 
Bu sanat, kayıt ve hafıza örneklerini çoğaltarak biz de okulumuzdan, şehrimizden başlamalıyız. Zaman, çıkar ve tutkuların molozları altında ezilen 'hafızayı' yeniden inşa ve imar etme fırsatı. Unutulmaya yüz tutmuş geçmişi görünür kılmalı, toplumsal hafızamızı sanatla canlandırmalı. 

Reklam