Mehmet Ali TEK

Mehmet Ali TEK


"Palyatif Toplum, Byung-Chul Han" Kitap Değerlendirmesi

12 Şubat 2024 - 00:58

“Palyatif Toplum, Byung-Chul Han” Kitap Değerlendirmesi

Palyatif Toplum eserinden önce size yazarından bahsetmek isterim. Byung-Chul Han, Türkiye'de Şeffaflık Toplumu ile tanınan bir yazar. Dünyada ender 'yaşayan filozoflar' vardır. Bana göre bunlardan biridir Chul Han. Bir kültür kuramcası olarak karşımıza çıkıyor. Ağırlıklı olarak felsefe, edebiyat ve teoloji ekseninde çalışmakla birlikte, özelde on sekiz, on dokuz ve yirminci yüzyıl felsefesi, etik, estetik, medya kuramı ve fenomenoloji konuları üzerine çalışıyor.

Güney Koreli olan Chul Han'ı okumamıza götüren şeylerden en önemlisi belki de yaşayan ve içinde olduğumuz gündemler üzerinde yazıyor olmasıdır. Sosyal medyaya, teknolojiye, kültüre, ritüele, eğlenceye geleneksel bakışımızı yerinden ederek yeniden ele alıyor ve adeta tanımladığımızın tam tersi bir şekilde yeniden tanımlıyor. Bu kavramlarla ve eylemlerle ilişkimizi yeniden düzenlemek için kışkırtıyor bizi. Evet başarıyor da.

Palyatif Toplum, "Acıdan Kaçış"ı konu alan bir kitap.
Yazarın genel olarak eserleri  Metis Yayınları'nda çıkmaktadır. Bununla birlikte İnka, ve yakın zamanda Ketebe yayınları da eserlerini basmaya başladı. Ama şunu söyleyebilirim ki diğer yayınlara göre Metis Yayınları kitap kapaklarıyla bir kitap dolusu metafor içeren anlamlar üretiyor. Bununla birlikte Chul Han’ın eserleri için özel olarak eğilmiş gibiler kitaplarının kapaklarına.

Güney Koreli yazar ve filozof Byung Chul Han “Palyatif Toplum” kitabını, kapağında genel temanın özetini başarıyla okuyuculara sunuyor. Kapakta üst bedenini dizlerine kapatmış çıplak bir insan bedeni bulunuyor. Üç şekilde bir insan halini yansıtıyor. Bu haliyle kapak bana Reha Erdem’in Kozmos filminin başrolünde olan “Battal” karakterini hatırlattı. İlk bakışta bu imge yalnızlığı, sıkışmışlığı hissettiriyor. Başlıkla beraber değerlendirmede ise; suratı kendi bedeniyle bastırılmış imge acılara yüz çevirmeyi, kendini fiziki dünyadan uzaklaştırma çabasını andırıyor. Lakin yüzleşemediği hiçbir acıdan kaçamayan modern dünyadaki “Battal” örneği bireyin aynı döngünün içine hapsoluşunu gösteriyor. Bununla birlikte saçlarının üç insan halinde de dimdik bir şekilde kalması korkusunun geçmediğini, hayatı bir ‘ürperme’ haliyle yaşadığını ve buna alışamadığını gösteriyor. Acıdan kaçıyor mu yoksa acı ile yaşamayı bilmediğini mi bize tasvir ediyor, buna yer veriyor kitap içeriğiyle.

Yazar günümüz sorunlarına ışık tutarken konuyu acı ekseninde değerlendiriyor. Walter Benjamin’in sevdiğim bir sözüyle başlıyor. “Acı, teknesini yüzdürebileceği, onu denize taşıyacak suyu tükenmez bir nehir gibidir.”

Acı, günümüz toplum içinde bir ‘zayıflık belirtisi’ olarak yorumlanıyor. Bu yorum teorisini tüketim kültürü yönlendiricileri tarafından bir bilinçle oluşturulmuş olduğunu, ‘performans öznesi’ olarak görülen bireyi, acılarını yaşamasına izin vermiyor, sesini kesmeye mahkum ediliyor ve böylelikle acının canlanarak bir çile (passion) haline gelmesine, dillenmesine izin vermiyor.

Bir şeyi olumladığınızda onu ‘oyun’un içinde tutarsınız. Tersi olarak bir şeyi olumsuzladığınızda onu ‘oyun’un dışına çıkarırsınız. Her türlü olumsuzluktan azade bir olumluluk toplumu var artık. Acıysa olumsuzluğun ta kendisidir. Bu olumsuzluğu ortadan kaldırmak için bireyi, acıya kayıtsız kalmak ile mutlu bir ‘performans öznesi’ olarak şekillendirilmek amaçlanır.

Palyatif Toplum, bir “beğendim toplumudur ve bu nedenle 'beğeni çılgınlığı'na kapılmıştır. Beğeni kazanmak her şeyin önündedir burada. 'Like' günümüzün imi, hatta 'ağrı kesicisi'dir.

Yazar, Aristoteles’in Poetika eserinde geçen katharsis kavramı üzerinden bizi yeniden düşündürüyor. Beğeni kültürü, katharsis (arınma) imkanından yoksundur. Acı'nın 'arındırıcı' özelliğini unutturur.

Poetika’da katharsis kavramından önce mimesis kavramıyla tanıştırıyor bizi Aristoteles. Burdan hareketle şöyle diyebiliriz ki ; 'Mimesis'in (taklit) olduğu yerde, katharsis kendini ortaya çıkarmaz. Çünkü katharsis, insanda 'kendi gerçekliğini' ister. Bir başkası olarak var olan, katharsis duygusuna sahip olamaz.

“Ürmekten aciz bir bilinç, şeyleşmiş bir bilinçtir.” diyor, Adorno’nun tasviri üzerinden. Her şeyin hızla değiştiği bir zaman diliminde, ‘duygu yoksunluğu’ büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Artık ağlayamıyoruz, utanamıyoruz, gülemiyoruz. Yerli yerinde bir duygu tepkisi verememek, bizi nesneleştiriyor.  Her şeyin sıradanlaştığı, canlılığının yok olduğu bir zamanda, bizi hayata tutunduracak en büyük dal, hala ‘hayret’ edebiliyor oluşumuzdur. ‘Hayret’ duygusunun kalmadığı yerde, ürperme de ölür.  

Gerçekte anestezi, iyileştirmek için acının hafifletilmesi ile olur. Ama dijital anestezi'de iyileştirme amacı güdülmez. Bağlanma, uyuşukluk halinin sürekliliği esastır.

Ölemeyecek kadar canlı, yaşayamayacak kadar ölüyüz. Hayatı ezcümle böyle yaşıyoruz postmodern çağda.

Öykünün olmadığı yerde acı anlam bulmaz. İyileştirmenin kadim sahnesini anlattığı yerde şunu görüyoruz ki ‘dokunulma’ ve ‘hitap edilme’ duyumu olarak iyileştirici bakım hayatımızdan uzaklaşıyor. Bir annenin şefkat elini kim geri tepebilir, bir dedenin anlattığı cenk hikayelerine kim kayıtsız kalabilir. Bu ölçüde hikayesi olan acı ilhama dönüyor. Şairin diliyle şiire, yazarın kalemiyle hikayeye romana, ressamın çizimiyle resme, ozanın telleri vuruşuyla türküye dönüşüyor.

Ruh geri çekildiğinde beden, hakimiyet kazanır.
Her şeyi deneyen ama bir deneyim edinemeyen, her şeyi fark eden ama bilgiye ulaşamayan bir aynının devamıdır Palyatif Toplum.

Acıyı ortadan kaldırmak isteyen ölümü de yok etmek isteyendir. Ama ölüm ve acısı olmayan hayat, insani bir hayat değil ölmemişlik hayatıdır. İnsan hayatta kalmak uğruna kendini ortadan kaldırır. Hayatı pahasına, hayatına anlam veren duyguları yok eder, palyatifleşir insan.

Ölümü hayatının merkezine alan bir yaşam, acıyla barışık bir yaşamdır. Çok uzak olmayan bir zamanda mezarlıklar, şehrin içinde, insanların yerleşim yerleriyle içiçeydi. İnsanlar ölen yakını ile bağını koparmayı şöyle dursun, onun hatıralarına sahip çıkma ve onunla yaşama adına böyle bir hayat tarzı benimsemişlerdi. Gerçekte acı, hatıraların unutulduğu yerde başlar.

Diğer eserlerinde olduğu gibi yazar, burada da okuduğu ve etkilendiği filozofları, edebiyatçıları ve teorileri üzerinden güncel konularla ele alıyor ve bizi o filozofları da okumamıza sürüklüyor. Bu bağlamda Jünger, Adorno, Nietzsche, Agamben, Hegel, Weizsacker ve hocaların hocası olarak kabul ettiği Heidegger’i  yeniden okuyor gibiyiz adeta. Chul Han ile yakından tanışmak isteyenler, Palyatif Toplum kitabının adımlarını takip etmeli.

 

Reklam

YORUMLAR

  • 1 Yorum