Feyzullah AKDAĞ

Feyzullah AKDAĞ


Kadına Yönelik Şiddet, Modern Tabu Alkol Ve İstanbul Sözleşmesi

31 Ocak 2023 - 11:13

KADINA YÖNELİK ŞİDDET, MODERN TABU ALKOL VE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
Geçtiğimiz hafta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, basın kuruluşlarının Ankara temsilcileri ile Ankara 75. Yıl Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’nde buluştu. Bakan Yanık temsilcilerden gelen soruları cevaplandırırken kadına yönelik şiddet ile ilgili de çok çarpıcı bir cevap verdi. Bu cevap aslında o kadar önemliydi ki bence yıllardır kadına yönelik şiddeti bitirmenin yanlış yerde arandığının ve doğru adresin bilindiği halde müdahale edilemediğinin açıkça bir itirafıydı.

 Bakan Yanık’ın ifadeleri aynen şöyleydi: “Öncelikle bunu bir ifade edeyim. Yani yasal düzenlemelerle alakalı herhangi bir zaafımız yok ama uygulamayla ilgili zaman zaman sıkıntılar çekiyoruz. Belki uygulayıcı kurum ve kuruluşlardan ama daha çok da toplumsal tepkilerden kaynaklı bir sıkıntımız var. Yani işte alkol mesela çok basit bir şey söyleyeyim. Kadına yönelik şiddetin sebepleri arasında yüzde 70, 75’e yakın alkolizm var. Alkolle ilgili bir tartışmaya açmamız mümkün değil. Direk hayat tarzı engeliyle karşı karşıya kalırsınız. Çok net söylüyorum bakın çok dürüstçe söylüyorum.”

 Şu ifadeleri okuduğumda acı acı gülümsedim. Yıllardır uluslararası sistemin de dayatmasıyla şiddeti “kadına yönelik” has kılarak bu şiddetin nedenini tüm bilimsel verilerin aksine ısrarla “toplumsal cinsiyet eşitsizliği” gibi belirsiz bir kavrama atfettiler. Günah keçisi ilan ettikleri toplumsal cinsiyetten kaynaklı eşitsizlik ortadan kalkınca sözüm ona kadına yönelik şiddet de bitecekti. Buna o kadar çok inanıldı ki maalesef devletin dahi resmi politikası haline geldi. Büyük toplantılar, çalıştaylar, sonuç bildirgeleri, eylemler, yasal düzenlemeler vs derken iş, binlerce yıldır kültürümüzde yer etmiş kadın, erkek rollerinin, kadına ve erkeğe atfedilen manaların “eşitlik” temelinde değiştirilmesine kadar gitti.

 “İş adamı” yerine “iş insanı” ya da “iş kadını/erkeği” deyince eşitlik sağlanmış olacaktı ve iş adamı kavramının altında yatan “erkek egemen kültür” mağlup olacak bu sayede kadına yönelik şiddet de bitecekti. Zira şiddet erillikten kaynaklanıyordu ve erillik yerini eşitliğe bırakınca kurtuluşa erecekti kadınlar. Bu akıldan, izandan uzak iddianın bilimsel olarak ispatı dahi yapılamıyordu. Bilimsel açıklamayı geçtim bu yolla kadına yönelik şiddeti bitirebilmiş tek bir ülke dahi yoktu. Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında yaptığı çalışmalarla örnek ülke seçilen İsveç’te bile tüm çalışmalara rağmen kadına yönelik şiddet çok yüksek seyrediyor. Diğer İskandinav ülkelerinde de durum çok farklı değil.

 Hatta bu çelişkiye “Kuzeyin Paradoksu” deniyor. Bu olguyu incelemek üzere geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırmada, İsveç ve İspanya karşılaştırıldı. İsveç’te, hem cinsel şiddet hem de fiziksel şiddet oranlarının İspanya’dan oldukça fazla olduğu görüldü. Buna göre, “Fiziksel şiddet söz konusu olduğunda, İsveçli bir kadının İspanyalı bir kadına nazaran partnerinden şiddet görme ihtimali %80.7 daha fazla, bu rakam cinsel şiddette %96.1.” Oysa İsveç, İspanya’ya göre Avrupa Toplumsal Eşitlik Endeksine göre 14 puan ileride. 2014 yılında gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, Danimarka’da kadınların %52’si geçmişte şiddete maruz kaldığını ifade ederken, Finlandiya’da bu rakam %47, İsveç’te ise %46. 2016 yılında yayımlanan başka bir araştırmada da bu ülkelerde kadınların erkek partnerleri tarafından daha çok şiddete uğradığı saptanmıştı. Yine aynı araştırmada, kadınların yaşam boyu partnerleri tarafından şiddete maruz kalma yaygınlığı, Avrupa Birliği ortalaması yüzde 22 iken, Danimarka’nın ortalaması % 32, Finlandiya’nın % 30 ve İsveç’in % 28. Partnerleri dışında kadınları şiddete maruz kalma oranları da bu ülkelerde Avrupa ortalamasının üzerinde.

 Her şey bu kadar açık ve net iken kadına yönelik şiddetin bitirilmesi için savaş açılması gereken en büyük düşman alkol değil midir? Bakan Derya Yanık’ın verdiği rakamları DSÖ başta olmak üzere birçok bilimsel otorite de kabul ederken kavga edilmesi gereken dil ve kültür müdür?

 Öte yandan kadına yönelik şiddetin bitirilmesi adına en önemli uluslararası metin kabul edilen İstanbul Sözleşmesinde alkolün kadına yönelik şiddet konusundaki yeri tartışmasız bir şekilde ortadayken bırakın alkol kullanımına yönelik çalışma yapmayı 81 maddelik bu sözleşmede bir kere bile alkol kelimesi kullanılmamıştır. Yani neredeyse tüm Avrupa Devletleri’nin imzaladığı ve imzalamayan ülkelere de imzalamaları için baskı yaptığı sözüm ona kadına yönelik şiddeti önleme sözleşmesinde sayısız araştırmayla şiddetin kaynağı olduğu ispatlanmış olan alkole bir kelimeyle dahi atıfta bulunulmamış. Buna karşılık sözleşme metninin giriş kısmında ise kadına yönelik şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığını iddia ederek tüm şiddetin kaynağını ne anlama geldiği tam olarak bilinmeyen bu kavrama atfedilmiştir.

 Sözleşmenin 12. Maddesinde ise asıl niyetin ne olduğu açıkça yazılmıştır; “(…)kadınların ve erkeklerin toplumsal olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer uygulamaların kökünün kazınması amacıyla kadınların ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarının değiştirilmesine yardımcı olacak tedbirleri alacaklardır.” Yani kültürel olarak oluşmuş kadın erkek rollerinin kökünün kazınmasını imzacı devletlere dayatan İstanbul Sözleşmesi, asıl kökünün kazınması gereken alkolü ısrarla görmüyor. Zira Bakan Hanım’ın dediği gibi, alkolle ilgili bir tartışma açarsanız direk hayat tarzına müdahale suçlamasıyla karşılaşırsınız. Peki, kökünü kazımaya ant içtiğiniz gelenek, kültür, roller de hayat tarzına müdahale olmuyor mu? Dile müdahale etmek hayat tarzına müdahale olmuyor mu?

 İşin belki de en trajikomik tarafı da o meşhur mor çerçeveli “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” sloganıyla profil fotoğrafını süsleyip  “kadına yönelik şiddetin baş düşmanı” rollerini kesen tiplerin aynı hesaptan “alkol/kadeh pozları paylaşarak” ne denli “aydın, çağdaş, Avrupai” olduklarını göstermeye çalışmasıdır her halde. Biri de çıkıp diyemiyor ki “sizin o elinizde gururla tuttuğunuz kadeh, kadına yönelik şiddetin en büyük nedenidir.” Diyemez çünkü Bakan Derya Yanık’ın itiraf ettiği gibi “hayat tarzımıza karışamazsınız” diye yaygara koparacaklar, özgürlük mavraları atacaklar.

 İstanbul Sözleşmesini destekleyenler, madem alkol kullananlara laf edemiyor o halde neden kültürümüzün kökünü kazımaya ant içiyorlar? Burada amaç gerçekten kadına yönelik şiddet mi? Bu sözleşme eliyle kadın erkek rollerinin kökü kazındığında bundan kimler kazançlı çıkacak? Tüm bu mizansen ve tüm cevaplar açıkça ortada değil mi?

 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum