Feyzullah AKDAĞ

Feyzullah AKDAĞ


Doğurduğundan Korkmak - 1 -

12 Ekim 2022 - 17:53

 “Bana o bilgisayar alınacak dedim. Alınmasın da bak ben ne yapıyorum!” dediği anda dehşete kapılarak babasına döndüm. 15 yaşındaydı bunu söyleyen çocuk. Babasındaki ürkek ifadeyi görünce gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Annesinde de durum farklı değildi; o da “tamam oğlum alacağız, sen yeter ki iyi bir liseye gir” diyebildi ancak. Sayısız tecrübeme rağmen bu türden bir durumu ilk defa bu kadar açık yaşamıştım. Afallamıştım ve ne diyeceğimi bilemiyordum. Çocuğun anne babasını dövecek hali yoktu tabi. Anne babanın korktuğu konu çok daha farklıydı.

Ailenin maddi durumu çok iyiydi. Anne, kendini gelişime açık, idealist ve bilinçli bir anne olarak tanımlarken; baba da kendini demokratik, hoşgörülü ve ailesini iyi şartlarda yaşatan bir baba olarak tanımlıyordu. Ancak mevcut durumdan ikisi de mutsuzdu. Nerede hata ettiklerini de bulamıyorlardı ve durmadan birbirilerini suçluyorlardı. İkisi de bir konuda hemfikirlerdi: 15 yaşındaki evlatlarından korkuyorlardı. Bu durum onları gittikçe tüketiyor evlatlarını da kendilerinden uzaklaştırıyordu. Yani tam manasıyla doğurduklarından korkuyorlardı.

Bu hikâye aslında istisna değil. Etrafımızda bu durumda nice ebeveynin olduğunu biliyoruz. Belki siz de doğurduğundan korkan çiftlerdensinizdir. Bu ebeveynlerin genellikle eğitimli çiftler olduklarını gözlemliyorum. Yani pedagoji alanından mezun olmasalar bile en azından bu bilgilere aşina olan ve kitap, uzman takibi yapan insanlardan bahsediyoruz. Peki, hal böyleyken neden “doğurduklarından korkar hale gelip” mutsuz oluyorlar?

Bu sorunun cevabına annenin cümlelerinden yola çıkarak ulaşabileceğimizi düşünüyorum. “Tamam oğlum alacağız; sen yeter ki iyi bir liseye gir.” Evladının açık tehdidine maruz kalan annenin buradaki üsluba çaresizce boyun eğerek kabullenmesinin nedeni “yeter ki….” İfadesinden sonra gelen “kızıl elma” olarak gördükleri hedefleri. Sayıları gün geçtikçe artan bu tür ebeveynler “az ve öz evlat” yetiştirme gayretinde olan tahsilli insanlardan oluşuyor büyük oranda. İşleri, hedefleri, öncelikleri ve hayat şartlarından dolayı az çocuk yapmayı istemekteler ancak az sayıda dünyaya gelen çocuklarının da çok yönlü ve çok yetenekli olmalarını istiyorlar. Haliyle bunu elde etmek için “çok sayıda ama daha az vasıflı” evlat yetiştirmiş büyüklerini takip etmek yerine “en az çocukla en fazla verimi vadeden” modern dönemin sunduğu kitapları, uzmanları vb. takip etmeyi seçiyorlar. 

Bu seçimin sonucunda çocukları terbiye etmeyi değil; sadece büyütmeyi, arkadaş olmayı, tozpembe bir hayat sunmayı, ders başarısı odaklı olmayı, çocuğu üzecek ve ya üzme ihtimali dahi olan şeylerden aşırı kaçınmayı özendiren bir anne baba profili ortaya çıkıyor. Bu profile çağımızın en yüksek rütbesi gibi takdim edilen demokratlığa atfen “demokratik ebeveyn tutumu” ismini verince de artık demokrat ebeveyn olmanın her kapıyı açacağına yürekten inanan yüksek tahsilli ebeveynlerimiz ortaya çıkmış oluyor.

1960'lı yıllarda Psikolog Diana Baumrind, bir çalışma yapar ve üç çeşit ebeveyn olduğunu söyler. Bu, bizim dilimize ebeveynlik tutumları olarak çevrilir. Bunlar; "permissive parents" aşırı izin veren/hoşgörülü ebeveyn), "authoriterian parents" otoriter ebeveyn ve "authoritative parents" demokratik ebeveyn şeklinde tercüme edilir. Oysa üçüncüsü yani demokratik ebeveyn yanlış bir çeviridir. “Authoritative” kelimesinin dilimizdeki karşılığı “yetkin, yetkili” iken “yetkili ebeveyn tutumu” olarak tercüme edilmesi gereken kavram ne hikmetse “demokratik ebeveyn tutumu” diye çevrilivermiş.

Bütün sorun da burada başlıyor. Zira demokraside herkesin eşit oy hakkı vardır ve hiyerarşi yoktur. Tutum “demokratik” olunca çocuklara sürekli fikrinin sorulduğu, onun fikri ile yetişkinin fikrinin eşit sayıldığı bir ebeveynlik anlaşılmış ve yıllardır böyle anlatılmış. Demokrat olma adına ebeveyn de, çocuğun kıyafeti, okulu, kursu, akraba ziyaretine gitme, tatile nereye gidileceği gibi bütün konuları çocuğa sorup, istenilen cevap alınmayınca da çocuğu ikna etmeye çalışıyor. Bu da aileyi yıpratıyor ve zamanla pes ettiriyor.

Öte yandan bu tutum, ebeveyni yıpratmakla kalmıyor aynı zamanda terbiye edici rolden de uzaklaştırıyor. Çünkü ailede herkes eşit hakka sahipse ortada bir hiyerarşiden de bahsedilemez. Oysa terbiye edebilmek için bir hiyerarşinin olması, yetkilerin eşit olmaması gerekir. Demokratik tutum, anne babanın gerektiğinde çocuğun rızası dışında da olsa onu terbiye etmek adına atacakları adımları da engeller. Yani 60 yıl önce yapılan yanlış(!) bir çevirinin sonucunda yanlış yazılan kitaplar, uzmanların yanlış tavsiyeleri ve ebeveynlerin yanlış uygulamalarının silsilesi maalesef “doğurduğundan korkmakla“ nihayete eriyor. Bu konunun değinmemiz gereken başka yönleri de var. Devam yazımızda ele alacağız.

Reklam