Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


Filistin Özgürleşmenin Yöntemini Öğretiyor

16 Ocak 2024 - 12:09

-kendin ol, özgürleş ki kurtuluşa eresin-

Aksa Tufanı sonrası Filistin halkının gösterdiği muhteşem direniş, söz ve eylemlerinden yansıyanlara bakıldığı zaman insanlara/insanlığa büyük bir ders vermektedir. Bu ders ise; kişinin yaptığı eylemlerin bizatihi sorumluluğunu üstlenmesi ve salt kendi adına eylemler gerçekleştirerek başkasının bu konudaki durumunu dikkate almadan eylemliliğini sürdürmesidir. Bu önemli dersi insanlık alır ve geleceğini bu düzeyde kurmaya başlarsa birçok şeyin kendiliğinden değişeceğini gözlemlemek de mümkün olacaktır.

İnsan, salt kendi başına bir varlık olmakla birlikte bir etkileşim içinde vardır. Ama bu etkileşimi sağlıklı bir zeminde durdurmanın yolu; o etkileşime konu edinilen durum karşısındaki tepkisini salt kendisini dikkate alarak yol almasını sağlayacak bir iradeye sahip olmaktır. Nasıl ki ibadet salt kişinin kendisi için olduğunda samimiyet testinden geçiyorsa, başkalarının dikkatini çekmek ve onlara yaranmak için yaptığın ibadetin kirlendiğini ve anlamını yitirdiğini biliyorsan, her eylem kendi adına ve bu kendi adına olan ilahi rızaya tekabül etmelidir. Çünkü salt kendin için yapman demek ilahi rızaya uygun hareket etmen anlamını ihtiva eder. Hâlbuki nefsin için yaptığında bunu kendin için değil dünyevi kaygılar için yaptığından dolayı kendin için yapmış olmamaktasın. Yani niyet sahih ve samimiyet ile taçlandırılmalıdır.

Bir eylemi salt kendin için yaptığında, başka bir niyet taşımadığın anlamını içerir.

Bu yüzden nefsin arzu ve tutkuları için yaptığın şeyde kendin için yaptığın şey anlamını taşımaz! Ya da gelecek kaygısı içinde bir şey yaptığında da kendin için bir şey yaptığın anlamını taşımıyor. Korku, ümit, kaygı salt ilahi rızaya yönelik bir eksene sahip olduğunda niyet sahih ve samimi bir çizgi içinde var olur. Bu niyeti sadakatle gerçekleştirmek içinse kendin için/ilahi rızaya matuf bir duruş içinde hareket etmeyi gerektirir.

Özgürleşmek ve kendin olmak ile ilintili bir yaklaşımı önemsemek ve üzerine düşünmek elzem olmuştur. Özgürleşmek, herhangi bir baskı karşısında duruşunu değiştirmeme azmi ve kararlılığını göstermekle sağlanabilir. Hayat, etkileşimi çok yönlü sunmaktadır. Eğer tam olarak özgürleşemediyseniz mutlaka size sunulan etkileşimin içinde kendi varlığınızdan soyunarak başka bir varlığa dönüşürsünüz. Bu da sizin kendiniz olmanızdan vazgeçmeniz ve köleliliği benimseyerek başka şartların muvacehesinde kalarak kendini yokluğa tevdi ettiğiniz anlamını taşır.

Özgür olmak, etkileşim içinde olurken, kendinden ödün vermeden kendin kalarak bu olguyu devam ettirebilmekle orantılıdır. Şartların esir aldığı biri değil, şartları yeniden kuran bir duruş sahibi olduğunuzda özgürlüğünüzü de elinize almış ve kendiniz olmanın şartlarını inşa etmiş olursunuz…

Filistinlilerin her mesajlarında dile getirdikleri “biz sadece Allahtan diliyoruz, sizden bir beklentimiz yoktur, bir şey yapacaksanız da bunu kendi adınıza, sorumluluğunuzun gereği olarak yapmalısınız” ikazını dikkatle düşünmeliyiz. Küçük çocukların dahi, ‘Allah en güzel vekil, en güzel dost ve en güzel yardımcı’ demelerindeki sır burada saklıdır.

 Şimdi dönüp kendimize bakalım: biz gerçekten bir şeyi yaparken hangi şartlar altında ve hangi niyetle yapmaktayız?

Bu soruya vereceğimiz cevap, bizim özgür olup olmadığımız ve şartlardan bağımsız bir eylem ortaya koyup koyamadığımızı da cevaplayacaktır.

Kaygımızın dayanağı nedir?
Eğer kaygımız, çocuklarımız, geleceğimiz, konforumuz, işimiz, ticaretimiz, makamımız vesaire üzerinde yoğunlaşıyorsa, ortada ciddi bir sorun var demektir. Bu sorun bizi şartlarla bağımlı bir benliğe taşır. Bu şartları değiştirmediğimiz sürece de bizim değişmemizin mümkün olmadığını gösterir.

İstikametimiz/yönelimimiz nereyedir?
Daha çok para kazanmak için her şeyi yapmaksa yönelimimiz, elimizde ne kadar çok para olursa olsun, sadece bağımlılığımızı artırmış ve köleliğimizi güçlendirmiş oluruz. Çocukların geleceğini bir yönelim olarak kabul ederek onlara şartları özel hale getirme uğraşısında isek, kendimizi farkında olmadan tanrı yerine koyduğumuzu, bilmeden tanrıcılık oynayarak çocuklarımızı farkında olmadan putlaştırmış oluruz. Bu çelişkili durum, benliğin içinde var olduğu çelişkili durumun bir yansıması… Yani çocuk hem put ve hem de sen tanrıcılık oynuyorsun… Bu çelişkili durumu anlamak için herhangi bir insanın geleceğinin sahibinin Allah olduğunu unutmamak elzemdir. Rabbimizin yegâne hükümran sahibi olduğunu ve her insanının imtihanda karşılaşacağı şartları belirlerken adaletle davrandığını da unutmamak lazımdır. Yani imtihan açısından zengin olmak ile fakir olmak arasında bir mahiyet farkı yoktur.

 İnsanın imtihan oluşunu unutan zihin, yeryüzünde dilediği gibi davranacağını düşünmekte bir beis görmemektedir.

Örneğin, İsrail terör örgütünün bugün gücünü kullanarak Filistinlilere yaşadıkları yeri dar etmektedirler. Bu Filistinliler için bir imtihan ve onlar imtihanlarını başarı ile vermektedirler. Onlar Rablerinin huzuruna alnı ak olarak çıkacaklardır. Peki, İsrail hangi alınla çıkacaktır? Onlar için çetin bir azap, cehennem azabı vaat edilmektedir. Yeryüzünde de zillet onları beklemektedir. Şu an itibarı ile İsrail terör devletine ve yöneticilerine yönelik büyük bir nefret sarmalı ortaya çıkmaktadır ve gelecekte de bu nefretin sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaklardır. Burada ölmek, öldürülmek ve her türlü haktan mahrum kalarak yeryüzünde mahrum olmak, sabırla birlikte mükâfata dönüşerek büyük bir kurtuluşa vesile olmaktadır. O yüzden her Filistinlinin yüzünde bir tebessüm görmekteyiz.

Her İsrailli ise büyük bir korku ile bakmaktadır. Özellikle bir ölüm vakası karşısındaki o feryatları, dağınıklıkları, çaresizlikleri gözlenmektedir. Hâlbuki iddiaları Tanrı onlara bu imtiyazı vermişti. Neden o zaman bu kadar ölüm karşısında yenik duruma düşmektedirler. Çünkü onlarda bilmektedir ki ölüm sonrası onları büyük bir azap beklemektedir.

İnsan olmanın ve özgürleşmenin yolu, yaptığımız ve yapacağımız her eylemi, salt ilahi rızaya matuf olarak kendimiz için kendi kurtuluşumuz için yapmalı ve Allah’ın huzuruna çıktığımızda hesap verme korkusundan emin bir şekilde huzuru girmeliyiz. Orada bizi bekleyen nimetlerin ve karşı karşıya kalacağımız inayetlerin haddi hesabı yoktur. Özellikle de hakikat sevdalısı kişilerin orada hakikatin neliği konusunda sahip olacakları tecrübeyi de dikkate alarak Allah ile kendileri arasına başka bir şeyi asla koymamaları lehlerine olacaktır.

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum