Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


İSLAMİ HAREKET ÜZERİNE BİR TANIM/TASVİR DENEMESİ…

01 Temmuz 2025 - 11:38

İslami Hareket, İslam’ın yeniden hayatın bütününü kuşatan bir şekilde hayata geçirilmesi arayışının ideolojik bir karaktere ve siyasal bir yapılanması üzerine bina edilmiştir. İslam ve hareket terkiplerinin varlığının modern hareketlerin varlığı ile ilgili olması ayrı bir konu olmakla birlikte, sürekli bir devinim ve değişimi içerdiği de gözden kaçırılmamalıdır.
 
İslami hareketin siyasal karakteri ile yeni bir dönüşüm arayışını İslam’ın topyekûn hayatı kuşatan bir varlığa dönüşmesini sağlama iradesi ve arayışının iktidar olma arzusu olduğu da göz ardı edilmeden anlaşılmasında yarar var. Bugün yeniden meseleyi ele alarak bunu tam bir açıklığa kavuşturmakta yarar var.
 
İslami Hareket; bugün inşai bir zeminde ve asli hüviyetine yakışır bir düzlemde ideolojik ve siyasal karakteri yerine kendi otantik ‘Takva Sahibi’ olma hasletine sahip çıkan ve bu konuda çabalar ortaya çıkarma arayışına dönüşmelidir. Bu arada takva sahibi olmayı da kendi otantik karakteri üzerinden anlamakta yarar var. Çünkü bu şerhi düşmemin nedeni; İslam ve ona ait kavramların modern bilgi ve yöntemini dikkate alan bir bakış ile ele almanın getirdiği zaaflardır. Ki bu zaafları bugün çok daha derinden idrak etme imkânımız olmaktadır.
 
Bu durum bizi, İslam ve ona ait kavramları kendi otantik tarihinde ve kendi otantik bağlamında yeniden ele almaya yöneltmelidir. Takva kavramının etliye sütlüye karışmayan bir karakter olarak tasviri çok yanlış ve tamamen aldanışa kapı aralayan bir bakışı içerdiği görülmelidir. İslami Hareket elbette ki tepkisel bir zeminde inşa edilmiş bir hareket ve düşünce zeminine sahiptir. Tepkisellik ise İslam ve düşüncesi bağlamında makbul olmayan bir tutumu işaret ettiği bilinmelidir. Çünkü İslam, kendisinin ne olduğunu bizatihi Yüce Yaratıcı olan Allah tarafından gönderilmiş bilgi ile haberdar edildiğimiz gibi o haberin neye tekabül ettiğini de peygamberi aracılığı ile bize öğretmiştir.
 
O zaman İslami Harekete yeni bir tanım getirmek elzem hale gelmiştir… Bu tanım aynı zamanda nübüvvet gerçeğini ve vahyin işaret edici boyutunu da içererek gerçekleştirilmelidir. İslami Hareket; insanların kalu bela’da Allah’a verdikleri ahitlerinde durmalarını hatırlatacak ve sağlayacak bir süreci hayata geçirirken, insanlar ve yaratılmış tüm mahlûkatlar arasında da silm/barışı ikame edecek, müminlerin günahtan sakınarak salih amellere tutunacak bir zemini inşa etmelidir. Ki, bu sayede, zayıf, müstezaf, gariban, fakir ve muhtaca el uzatacak müminlerin varlığı aşikâr kılınsın ki insanlar, kendi fıtratlarıyla buluşacak bir temsiliyet ile karşı karşıya gelerek iman edebilmenin imkânlarına sahip olabilsin…
 
İslami hareketin hedefi, kulluğun tam ifa edilmesi ve silm/barışın tamlığı içinde hayatı kuşatmasını sağlamaktır. Ki, Kulluk ve silm, varlığın kendi hedefine yürürken fıtrattan kopuk olmadan fesadın ortadan kaldırılmasının zemini kılınabilir olabilsin…
 
İslami Hareketin ferdi yetiştirmesinin sağlıklı ve sahih/sahici bir eğitime tabi kılmasının meşru zeminleri oluşturulmalıdır. Bu da bize eğitim, öğretim, terbiye yöntemi ve edep ile adabın varlığının İslami hareket için kaçınılmaz olduğunu işaret etmektedir. Burada vahyin, sünnetin, akli ve tecrübî bilginin yerinin tam olarak idrak edilmesi ve yerli yerine konulmasını sağlamakta önemini anbean hissettirmektedir.
 
İslami Hareket, siyasal bir karakteri dışarıda bırakmakla birlikte siyasal olanın belirlenmesinde derin bir etkiye sahip olacaktır. Bu etkiyi oluşturan hem örneklik/temsiliyet ve hem de tebliğ üzerinden hakikatin açığa çıkartılmasına yönelik yapılan çalışmaların etkinliğidir. Siyasal bir bağ yerine iman üzerinden oluşan ‘sivil’ bağımsız bir karakter üzerine bina edilmiş çalışmalar, tepkiselliği azaltan ve yok oluşa yönelmesini sağlayan bir zemini kurar. Elbette ki karşıtlıklar üzerinden tepkisellikler açığa çıkar. Ancak bu tepkisellikler bir kin, nefret ve düşmanlık üzere olacağını belirten işaretlere sahip olacağı için halkın tepkisini ve İslami harekete yönelmesine vesile olacaktır. Bütün saldırıları, İslami hareket, adalet ve merhamet üzerinden karşılayarak örnek bir tavrı içselleştirilmiş halde halkın gündemine sunması elzemdir. Yani haklı bir eleştiriden sakınmış İslami hareket, halkın gözdesi olma yolunda emin adımlarla yürümeye başlayacaktır.
 
Bu noktada adaletin varlığı ve temsiliyeti önem arz etmektedir. Adaletin varlığı ve emin/güvenilir olmanın sağlanması, hem hareket bağlamında ve hem de mümin fert bağlamında asli bir vecibedir. Yani hiçbir şekilde İslami harekete bağlı birinin kötülük yapabileceğine ihtimal verilmemelidir. Adalet ve merhamet ile birlikte şefkati de devreye alarak halk ile ilişkilerin niteliği en üst seviyeye çıkarılmalıdır. Yani İslami hareket, müslüman olma yolunda bir ışık/nur olarak ışıtmalıdır hayatı, bir zulm/karanlığa dönüşmemelidir. Bu çerçevede bugüne kadar yapılan çalışmaların yeniden değerlendirilmesinin yapılması elzem olmaktadır.
 
Şecaat ve cesaret üzere bir birliğin varlığı, iman ile taçlandırılmış bir kulluğun neşvünema bulması, iman kardeşliği içinde sevgi ile büyütülmüş bir birliktelik, kendinden çok kardeşini düşünen bir mümin olma vasfı İslami hareketin bel kemiğini oluşturacaktır. Feragat ve fedakârlık ile başlayan süreç tam bir beklentisizliği/aşkınlığı işaret ederek kişiyi ilahi inayete her daim açık hale getirmeye vesile olacaktır. İlahi inayet ile taçlanmış her hareket gibi İslami hareket de kendi yolunu bulacak ve insanların İslam nedir sorusuna cevap oluşturacak bir hayatın varlığını gözler önüne serecektir.
 
İslami hareket, doğal, tabii, kendiliğinden harekete geçen müntesipleri ile birlikte, bir çıkar ve yarar düşünmeden elinden geleni yaparak insanların nur ile temasını sağlamaya yönelik çalışmaları elbette ki ilahi inayet ile buluşacaktır. İmtihan gereği gecikme olsa da sabır her işin çözümüne katkı sunacaktır. Bu noktada ‘sabır’ gerçek anlamı ile her mümin kulun olmazsa olmaz vasfı olmalıdır. İslami hareketin de temel vasfı sabır üzerine bina edilmelidir. Sabır ise; peygamber (sav)in dediği gibi; sabır, bir şeyin açığa çıkmasını sağlayan güneş gibidir. Kişi, sabrederek o şeyin neliğini, hakikatini ve gerçekliğini tam olarak öğrenerek hareket etme kabiliyeti kazanmış olacaktır.
 
İslami hareket, ayrımsız olarak her insana duyulan sevginin tezahürü olmalıdır. Her insanın temel hakkı olan iradesini kullanma yetisine saygı duymalıdır. Bir insana doğruyu hatırlatmak ile onu doğruya zorla sürüklemek arasında bir fark olmalıdır. Her insan imtihan olmak için yeryüzüne indirilmiştir. Bu imtihanında ise tam özgür olmalıdır ki hesabı verirken haksızlığa uğramasın… Bu yüzden her insan kıymetlidir. Onu olduğu gibi kabul etmek önemlidir. Ama onu olduğu gibi kabul etmek onun yanlışlarına dur dememek anlamına gelmez, hele ki, başkalarına yapılan hatalar, asla… Burada denge ve adalet iki temel kıstas ve bunları doğru bir zeminde idrak edebildiğimizde sorunu aşmada önemli bir katkı sunacaktır.
 
Bakara suresinin girişinde elif lam mim harflerine yemin ile başlayan ayetlerde; “İşte bu kitap, hiç şüphesiz takva sahipleri için yol göstericidir.” Bu ayeti Şems suresindeki “Biz insana fücuru ve takvayı ilham ettik…” Burada takva iyiliğe meyyal olma, arınmak ve iyiye yönelmeyi bir iradi tutum olarak öne çıkarmaktır. O zaman ilk ayeti de doğru anlamış olacağız. Böylece tevbe ve istiğfar etmenin ne kadar önemli olduğunu ve her takva sahibi kişinin de sürekli bir istiğfar üzere olmasının ne kadar ehemmiyetli olduğunu idrak etmiş oluruz…
 
İşte İslami hareketin üzerine bina edileceği yapıyı da görmüş olmaktayız. Dinamik, döngüsel ve değişim süreçlerinde doğru iz ve yol üzere olmayı sağlayacak olan şey istiğfarı bir temel tutum olarak görebilmektir. Bu hem kul/mümin kişi ve hem de o müminlerin birlikteliğini sağlayacak olana hareket için geçerliliğini koruyacaktır.
 
İslami Hareket, kişinin Rabbi ile ilişkisinin sürekli gelişerek daha yükseğe çıkmasına zemin olacak bir birlikteliktir. Elbirliği ile Rabbine yakın/kurbiyyet kazanmasının yoludur. O yolcular sabikun ve mukarrebun olarak betimlenirler. Ne mutlu o kullara ki sabikun ve mukarrebun sınıfına dâhil olurlar. Böylece tarihe mal olarak tarihsel bir karakter olarak kalıcılık elde ederler.
 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum