Vedat KAHYALAR

Vedat KAHYALAR

[email protected]

Türk Milletinin Eğitim Seviyesi

01 Haziran 2025 - 15:35


Türkiye'de eğitim düzeyi, bölgelere ve cinsiyete göre önemli farklılıklar göstermektedir. 2023 yılı verilerine göre, 25 yaş ve üzeri nüfusun ortalama eğitim süresi 9,3 yıl olup, bu süre erkeklerde 10,1 yıl, kadınlarda ise 8,6 yıl olarak belirlenmiştir .

Türkiye genelinde 25 yaş ve üzeri nüfusun eğitim düzeyi şu şekildedir:

●Okuma yazma bilmeyenler: %3,3
●Okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyenler: %4,1
●İlkokul mezunları: %22,4
●İlköğretim mezunları: %9,6
●Ortaokul veya dengi meslek okulu mezunları: %12,8
●Lise veya dengi meslek okulu mezunları: %22,9
●Yüksekokul veya fakülte mezunları: %20,3
●Yüksek lisans mezunları: %2,8
●Doktora mezunları: %0,5

Bu veriler, 25 yaş ve üzeri nüfusun yaklaşık %52,2'sinin ortaokul veya daha düşük bir eğitim düzeyine sahip olduğunu göstermektedir.

Bölgesel Farklılıklar
Eğitim süresi, iller arasında da farklılık göstermektedir. 2023 yılı verilerine göre:

●Erkeklerde en yüksek ortalama eğitim süresi: İstanbul'da 11,3 yıl

●Kadınlarda en yüksek ortalama eğitim süresi: İzmir'de 10,1 yıl

■Erkeklerde en düşük ortalama eğitim süresi: Şanlıurfa'da 8,8 yıl

■Kadınlarda en düşük ortalama eğitim süresi: Muş'ta 6,0 yıl 

Bu veriler, özellikle doğu illerinde kadınların eğitim süresinin batı illerine göre daha düşük olduğunu ortaya koymaktadır.

Cumhuriyetin yüzüncü yılını yaşadığımız, aydınlanma ve yapay zeka çağında, bilgi toplumu inşa etme sürecinde bu tablolar neden rahatsız olması gerekenleri rahatsız etmez? 

Eğitim ortalaması düşük kesimlere nefret odaklı, ötekileştirici, ucuz vatan ve din temalı siyasi hitaplar neden çok  işe yarıyormuş belli oldu.

Bunun arkasında hem psikolojik hem sosyolojik hem de siyasal iletişimle ilgili çok katmanlı bir gerçeklik var. Bu durumu maddeler halinde açıklayalım:

-Eğitim ve Eleştirel Düşünce Eksikliği

Eğitim seviyesi arttıkça bireylerin soyut düşünme, nedensellik kurma, medya okuryazarlığı ve eleştirel sorgulama becerileri de gelişir. Eğitim düzeyi düşük toplum kesimlerinde ise:
-Sloganlar yerine argümanlarla düşünmek daha zor olabilir.
-Karmaşık sorunların basit açıklamalarla anlatılması daha kolay kabul görür.
-Otoriteye ve geleneksel söylemlere daha yüksek düzeyde bağlılık görülebilir.

-Kimlik ve Aidiyet İhtiyacı
İnsanlar kendilerini bir gruba ait hissetmek ister. Eğitim düzeyi düşük bireyler için bu aidiyet:
Din ve milliyetçilik gibi daha geniş, soyut ama duygusal bağlar üzerinden kurulabilir.

“Biz” ve “onlar” ayrımı ile kimlik duygusu pekiştirilir. Bu da ötekileştirme diline zemin hazırlar.
Nefret dili, bu kimliklerin korunması için “düşman yaratma” işlevi görür.

-Ekonomik ve Sosyal Kırılganlık
Geçim sıkıntısı yaşayan, sistemin dışında kalmış bireyler: Kendi durumlarının sorumluluğunu bireysel değil, "öteki"ne atma eğilimindedir.

Kimi zaman iç düşman (farklı etnik/dini grup), kimi zaman dış düşman (başka ülke veya sistem) hedef gösterilir.
Bu söylemler genellikle mevcut sistemin neden olduğu sorunları perdeleyebilir.

-Siyasi Manipülasyon ve Medya Kullanımı
Popülist liderler, duygulara hitap eden basit ve güçlü temalarla kitleleri etkileyebilir.
Televizyon, sosyal medya ve miting diliyle bu mesajlar sürekli tekrarlanarak normalleştirilir.
Özellikle "düşmanlaştırma", "hain" yaftalama, "vatan elden gidiyor" gibi söylemler seçmen mobilizasyonu için kullanılır.

-Din ve Vatan Temalarıyla Ahlaki Üstünlük Sağlama
Bu temalar kullanılarak: Karşı taraf ahlaken aşağı konumlandırılır. Liyakat önemsizleştirilir.
Kendi safları “haklı, temiz, kutsal” ilan edilir.
Bu tavırlar, eleştiriye kapalı bir duygu alanı yaratır.

“Toplumda, mevki ya da zenginlik saygı görür. Ama zekâ, liyakat, emek, çaba asla... 

Durum ortadayken, endüstriyel ve tarımsal üretim, işe yarayan uygulamalı eğitim, Ar-ge teşvik edilip uygulanması gerekirken beton aşkı bunların önüne geçer.

Türkiye’de üretim (özellikle sanayi ve tarım) yerine inşaat sektörünün öncelenmesi, kısa vadede bazı büyüme göstergelerini olumlu etkilese de uzun vadede ekonomi, toplum ve çevre açısından ciddi maliyetlere yol açtı.

Sonuç olarak bu tercih ;
-Gelir adaletsizliğini tetikledi
-sürdürülebilir kalkınmanın önünü tıkadı,
-ekonomik göstergeleri bozdu, faiz ve dış borçları artırdı,
-sosyal eşitsizliği derinleştirdi,
-çevresel yıkımları hızlandırdı,
-konut ve işyeri fiyat ve kiraları astronomik boyutlara ulaştı.
-Üretimde çalışacak teknik kadro zayıflayarak, alternatif, niteliksiz Suriyeli Afganlı göçmenler istihdam edildi.
En önemlisi huzur ve memnuniyet oranları düştü.

Vedat Kahyalar

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum