Vedat KAHYALAR

Vedat KAHYALAR

[email protected]

Kur'an ve Bilim ilişkisi

15 Mayıs 2025 - 20:23

Akıl, Gözlem ve Vahiy Arasındaki Uyumu Yeniden Düşünmek
Kur’an-ı Kerim’in en dikkat çekici yönlerinden biri, okuyucusunu sürekli olarak düşünmeye, sorgulamaya ve aklını kullanmaya davet etmesidir. 
“Hiç düşünmez misiniz?”, “Akletmez misiniz?”, 
“Görmüyor musunuz?” gibi ifadeler, Kur’an’da onlarca kez tekrar edilir. Bu vurgu, dinin yalnızca dogmalar üzerine kurulu olmadığını, akıl ve gözlemle derinleşebileceğini ortaya koyar.

Ne var ki modern çağda bazı insanlar, bilimsel ilerlemeleri dinle bağdaşmaz görüp, dini inançtan uzaklaşmakta ve hatta evrenin bir yaratıcısı olduğu fikrini reddetmektedir. 

Oysa bilim geliştikçe, Kur’an’ın bazı ayetlerinin işaret ettiği gerçeklikler daha açık şekilde anlaşılmaktadır. Bu durum, Kur’an’ın bilimsel bir kitap olduğu anlamına gelmese de, onun evrene dair gözlemlerle çelişmediğini ve hatta bazı temel hakikatleri yüzyıllar öncesinden haber verdiğini göstermektedir.

Evrenin Genişlemesi: 
Kur’an-ı Kerim’de, Zariyat Suresi 47. ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz biz onu
genişletmekteyiz.”

Bu ayet, modern kozmolojide evrenin sürekli genişlediği yönündeki görüşle dikkat çekici bir paralellik taşır. Evrenin genişlemekte olduğunu ilk olarak 1927 yılında Belçikalı rahip ve astrofizikçi Georges Lemaître teorik olarak ortaya koydu. Ardından 1929’da Edwin Hubble, yaptığı gözlemlerle bu genişlemeyi bilimsel olarak ispatladı. Bu, modern kozmolojinin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilir. Kur’an’da 1400 yıl önce yer alan bu ifade, gözleme dayalı bilimsel verilerle örtüşmesi bakımından önemlidir.

Büyük Patlama ve Kur’an: 
Enbiya Suresi 30. ayet şu ifadeyi içerir:
“O inkâr edenler görmüyorlar mı ki göklerle yer bitişikken biz onları ayırdık...”

Bu ayet, bugünkü “Büyük Patlama” (Big Bang) teorisiyle benzer bir anlayışı yansıtır. Teoriye göre evren, başlangıçta son derece yoğun ve sıcak bir tekillikten meydana gelmiş ve bu tek noktanın patlamasıyla genişlemeye başlamıştır. Bu süreç, göklerin ve yerin başlangıçta ‘bitşik’ olduğu ve daha sonra birbirinden ayrıldığı fikrine benzerlik gösterir. Georges Lemaître’nin 1931’de formüle ettiği bu model, bilim çevrelerinde büyük yankı uyandırmış ve daha sonra kozmik mikrodalga arka plan ışınımı ile desteklenmiştir.

Gök Cisimlerinin Yörüngesi: 
Kur’an’da gök cisimlerinin hareketleriyle ilgili bilgiler de dikkat çekicidir. Yasin Suresi 38-40. ayetlerde şöyle denir:

“Güneş, kendisi için belirlenmiş bir yerde akar. Bu, Aziz ve Alim olan Allah’ın takdiridir. Ay için de menziller (evreler) belirledik… Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.”

Bu ayetlerde hem Güneş hem de Ay’ın belirlenmiş yörüngelerde hareket ettiği vurgulanır. Oysa Kur’an’ın indirildiği 7. yüzyılda hâkim olan görüş, Dünya’nın evrenin merkezinde sabit olduğu ve tüm gök cisimlerinin onun etrafında döndüğü şeklindeydi (Batlamyus Modeli). Bu anlayış, 16. yüzyılda Kopernik devrimiyle sarsılmış, 20. yüzyılda ise Harlow Shapley’in çalışmalarıyla Güneş’in de Samanyolu Galaksisi etrafında yaklaşık 250 milyon yıllık bir yörüngede hareket ettiği anlaşılmıştır.

Ay’ın Yörüngesi ve Evreleri: 
Yasin Suresi 39. ayette şöyle buyrulur:
“Ay için de menziller tayin ettik. Nihayet o, eski hurma dalı gibi incelip eğrilmiş hale gelir.”

Bu ayet, Ay’ın evrelerine ve yörüngesel hareketine işaret eder. Ay’ın yörüngesi tam da bu ayetteki benzetmeye uygun şekilde eğimli ve eliptiktir. Modern astronomi, bu eğimi ve evre geçişlerini hassas biçimde ölçebilmektedir. Kur’an’ın bu gözlemi, dönemin astronomi bilgisinin çok ötesindedir.

Bilim, Dini Zayıflatmaz: 
Bugün bazı bireylerin, din adına yapılan yüzeysel anlatımlardan, yanlış temsillerden ya da siyasi çıkarlara alet edilmiş din söylemlerinden uzaklaşarak deizm ya da ateizme yöneldiği gözlemlenmektedir. Bu durumun temelinde çoğu zaman dinin akla, sorgulamaya ve evrensel bilgiye açık yönünün ihmal edilmesi yatmaktadır. Oysa Kur’an, düşünmeyi ve gözlemlemeyi merkeze alan bir yaklaşımı benimser.

Bilim geliştikçe, dinin özüyle çatışmadığını; aksine Kur’an’ın sunduğu evren tasavvurunun modern bilimle konuşabileceğini görmek mümkündür. Problem, bilimin gelişmesi değil, dine dair bilgilerin güncellenmemesi ve akıl dışı yaklaşımların yaygınlaşmasıdır.

Sonuç
Kur’an ve bilim arasında bir çatışma değil, tamamlayıcılık ilişkisi söz konusudur. Kur’an, evreni bir ibret ve tefekkür alanı olarak tanımlar ve insanı bu alanı anlamaya teşvik eder. Bilimsel gelişmeler, Kur’an’daki bazı ayetlerin daha net anlaşılmasına imkân sağlamakta; bu da vahyin zamanlarüstü mesajına işaret etmektedir.

Dolayısıyla çözüm, dini şekilcilikten kurtarıp özüne dönmekte; aklı, gözlemi, peygamberimizin muhteşem örnekliğini  ve vahyi birlikte yorumlayabilmektedir.

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum