Adana Neden Geri Düştü ve Nasıl Ayağa Kalkar?
Adana’ya Ayna Tutmak: Suçlu Kim, Çare Ne?
Veya,
Kaybedilen Potansiyelin Şehri Adana: Yeniden Doğuş Mümkün
Adana, yüzyılı aşkın bir süredir Türkiye’nin tarım ve sanayi üretiminde öncü kentlerinden biriydi. Ancak bugün adı yoksullukla, uyuşturucuyla ve sosyal çöküşle anılıyor. Peki, nasıl oldu da bu büyük potansiyelini kaybetti?
Asıl sebepler ortada:
Değişen dünyaya ayak uyduramayan üretim biçimleri, eski alışkanlıkları sürdürme ısrarı, tembellik, niteliksiz göçün baskısı ve değerli ürünleri işlemeye yanaşmayan geleneksel zihniyet.
Hâlâ tekstil, plastik sanayisine ve işlenmemiş narenciye, sebze, meyve üretimine sıkışıp kalmamız bunun en açık göstergesi.
Yüz yılı aşkın süredir tekstil üretiyoruz; fakat bu topraklardan çıkmış dünya çapında tek bir marka yok.
Narenciye üretiminde dünyada söz sahibiyiz; ama bırakın dünya markasını, Türkiye çapında bile bilinen markalarımız yok.
Peki bütün bunlarda toplumun, ailelerin, yatırımcıların hiç mi payı yok?
Her şeyi devletten beklemek ne kadar doğru?
Sanayi, tarım ve hayvancılıktaki değişimleri okuyamayıp çocuklarına kafe açan, büyük kentlere göçüp orada edindikleri mülklerin kirasıyla yaşamayı “başarı” sanan hemşehrilerimize de bir şey demek gerekmez mi?
Etiler’deki ünlü bir Adana kebapçısı şöyle demişti:
“Burası her gün hemşehrilerimizle dolup taşıyor. Etiler adeta bir Adana şubesi gibi…”
Bu tabloyu hiç sorgulamayacak mıyız?
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında devlet tüm imkânlarını bu bölgenin sanayisine, iş insanına sunmuştu.
Teşvikler, krediler, destekler…
“Her mahallede bir milyoner” sloganıyla vergilerde bile özel düzenlemeler yapılmıştı. Peki neden?
Bir avuç kişi boğazda yalı, yat, kat alsın, gününü gün etsin diye mi?
Önce iğneyi kendimize, sonra çuvaldızı başkasına batırmanın zamanı geldi.
Bugün Adana’da neredeyse “Adanalı sanayici” kalmadıysa bunun sebebi sadece devlet değil; aynı zamanda vizyon eksikliği, üretimi çeşitlendirmeme ve risk almaktan kaçınma kültürüdür.
Ben de bu yüzden yıllardır ihmal edilen ve “Adana’da olmaz” denilen seracılık için yola çıktım.
Sera Organize Tarım Bölgesi projesini hayata geçirdim.
Ve proje alanının 10 katı kadar yatırımcı talebi geldi. Çünkü Adana’da seracılık olağanüstü bir potansiyel taşıyordu. Serada yetişen muzlar, çiçekler ve diğer yüksek kâr getiren ürünler hem ciddi gelir sağlıyor hem de kenti yeniden cazibe merkezi hâline getirme gücüne sahip.
Ardından Adana’nın bir başka ihmal edilmiş alanı olan balıkçılığı ele aldım.
Oysa Adana bir deniz kentiydi; fakat balıkçılık yok denecek kadar zayıftı.
Bu yüzden Balıkçılık Organize Sanayi Bölgesi fikrini ortaya koydum ve o da büyük ilgi gördü.
Bütün mesele şu:
Farklı bakmak, dünyadaki dönüşümü izlemek ve buna göre kendimizi değiştirebilmek.
Bugünün sanayicisi artık yüksek teknolojiye, nitelikli üretime, Ar-Ge’ye, inovasyona; kısacası insana ve bilgiye yatırım yapmalı.
Bilgiye harcanan para, misliyle geri döner.
O zaman yalnız birey değil, kent de, ülke de gelişir.
Haydi Adana…
Yepyeni girişimcilik alanları seni bekliyor.
Doğru bakarsak, geleceğin yıldızı olma potansiyelimiz hâlâ dipdiri.




YORUMLAR