2002 yılında dünya, Ortadoğu’da yeni bir felakete sahne oldu. ABD, Irak’ı işgal etti.
Gerekçe mi? Irak’ın kitle imha silahları ürettiği yalanıydı. Bu yalanı en çok dillendiren kişi ise, bugünkü İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ydu. Daha 1992’de, “İran kimyasal ve nükleer silah üretiyor” diyerek mikrofonlara konuşmaya başlamıştı. Üstelik sadece İran değil, Irak için de sürekli aynı iddiayı tekrarlıyordu: “En geç üç yıl içinde İran nükleer bomba üretecek ve İsrail’i yok edecek.”
Bu paranoya ve propaganda dalgasıyla Ortadoğu’da taşlar yerinden oynadı. Saddam Hüseyin devrildi, Irak parçalandı ve milyonlarca insanın hayatı karardı.
1 Mart Tezkeresi ve Türkiye
Bu süreçte Türkiye bile bu algıdan nasibini aldı. ABD, Türkiye üzerinden Irak’a saldırmak istiyordu. 1 Mart 2003’te TBMM’ye sunulan tezkereyle Amerikan askerlerinin Türkiye’den geçmesi planlandı. Neyse ki, yeterli oy alınamadı. Ancak ABD, dolaylı yollarla yine bölgeye girdi. Ardından yıllar geçti, ne kitle imha silahı bulundu ne de söylenenlerin gerçek olduğu ortaya çıktı. Yani ortada apaçık bir yalan vardı.
Suriye’de Aynı Senaryo
Benzer bir senaryo bu kez Suriye için sahneye kondu. "Beyaz Baretliler" adı verilen ve İngiliz istihbaratıyla bağlantılı karanlık bir yapı, Suriye yönetiminin kendi halkına kimyasal silah kullandığını iddia etti. Sözde deliller ise stüdyoda hazırlanmış videolardı. ABD bu “raporu” gerekçe göstererek Suriye’yi vurdu. Ve yine aynı nakarat: “Esad giderse Ortadoğu kurtulur.”
Ancak zaman gösterdi ki, bu da gerçek dışı bir kurgu, bir başka algı operasyonuydu. ABD Başkanı George W. Bush ise bu rezaletin ardından basın toplantısında sadece sırıttı. Açıklama yapmaya bile gerek duymadı.
Bugün Yine Aynı Oyun
Şimdi ise aynı senaryonun yeni perdesi açılıyor. Başrolde yine Netanyahu var. Bu kez hedefte İran var. Netanyahu, “İran nükleer silah üretiyor, Sünni Müslümanlar ve ABD tehdit altında” diyerek algı operasyonlarını sürdürüyor. Amacı açık: Trump’ı İran’la savaşa sürüklemek ve Türkiye dahil bölge ülkelerinin tepkilerini azaltmak. Hedeflenen şey, İran’daki İslami rejimin devrilmesi. Yerine ise hazırda bekletilen biri var: Şah Rıza Pehlevi’nin oğlu.
Devrik Prens ve Batı'nın Umudu
Amerika’da yaşayan ve Batı’ya tam biat etmiş bu devrik prens, Rıza Pehlevi, Ağlama Duvarı’nda kipa takarak poz verirken görüntüleniyor. Kızını da bir Yahudi ile evlendiren Pehlevi, şahlık rüyalarını açıkça dillendiriyor. Batı’nın, İsrail’in ve emperyalizmin gönüllü aparatı olarak sahneye çıkmaya hazırlanıyor.
“İsrail, Hepimizin Kirli İşini Yapıyor”
Bu kirli oyunlar zincirinde belki de en çarpıcı açıklama, Almanya Başbakanı Friedrich Merz’den geldi. Kanada’da düzenlenen G7 Zirvesi’nde, ZDF televizyonuna konuşan Merz, şu ifadeleri kullandı:
“Bu, İsrail’in hepimize yaptığı kirli bir iş. İsrail ordusunun ve liderliğinin bunu yapma cesaretini göstermesine en derin saygıyı duyuyorum.”
Evet, ilk kez bir Batılı lider, bu kadar açık konuştu: İsrail, Batı adına, kirli işleri üstlenen bir taşeron haline gelmiş durumda.
Sonuç olarak;
Ortadoğu halkları defalarca aynı yalanlarla kandırıldı. Aynı yıkım, aynı kan ve aynı gözyaşı... Ama biz her seferinde unutuyoruz. Unutmak istemeyenler için hatırlatmak gerekiyor:
Tarihte büyük yıkımlar, küçük yalanlarla başlar. Ve bu yalanlar, ne yazık ki en yüksek koltuklardan fısıldanır.
YORUMLAR