Uğruna yüzbinlerce insanın katledildiği, kentlerin yıkıldığı siyonist proje uygulanabilir mi? Gerçekliğin sınırlarında bir ütopyadan öteye gidilebilir mi?
Ütopyadan Tehlikeye
Siyonist ideolojinin en tartışmalı hedeflerinden biri olan “Arz-ı Mev'ud” (Vadedilmiş Topraklar) düşüncesi, Nil Nehri’nden Fırat’a kadar uzanan geniş bir bölge üzerinde Yahudi egemenliği kurma hayalini taşır. Bu ideali sadece siyasi bir hedef değil, aynı zamanda tehlikeli bir dinsel temelli ütopya olarak değerlendirmek gerekir. Tarihsel deneyimler ve günümüzün sosyo-demografik gerçekleri, bu hayalin uygulanabilirliğini sorgulatmaktadır.
Demografik Gerçekliğin Sert Duvarı
Bugün bu coğrafyada yaklaşık 200 milyon insan yaşamaktadır ve bu nüfusun ezici çoğunluğunu Müslümanlar oluşturmaktadır. Araplar, Kürtler, Türkler, Farslar, Hristiyan azınlıklar gibi çok sayıda etnik ve dini unsur, bu topraklarda yüzyıllardır köklü bir biçimde varlık göstermektedir. Buna karşın İsrail’in Yahudi nüfusu yaklaşık 7,7 milyon, dünya genelindeki toplam Yahudi nüfusu ise 15 milyon civarındadır. Bu veriler ışığında, böylesine çeşitli ve yoğun bir nüfusu tahakküm altına almak hem ahlaki, hem hukuki hem de mantıksal olarak sürdürülebilir değildir.
Tarihin Tekerrürü: İdeolojik Ütopyaların Bedeli
Tarih, benzer ideallerin acı sonuçlarına sıkça tanıklık etmiştir:
Haçlı Seferleri (11–13. yüzyıllar):
Dini motivasyonla Kudüs ve çevresini işgal etme girişimi, geçici başarılar elde etse de halkların direnci karşısında uzun ömürlü olamamış, büyük can kayıplarına neden olmuştur.
Sykes-Picot Anlaşması (1916):
İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı sonrası Ortadoğu’yu çıkarlarına göre bölme planı, bölgedeki yapay sınırların ve kronik çatışmaların kaynağı olmuştur.
Sömürgecilik ve Emperyalizm:
Afrika ve Asya’nın sınırlarının cetvelle çizilmesi, halkların kimlik mücadelelerine neden olmuş, bu süreçler hâlâ devam eden istikrarsızlıklara yol açmıştır.
Büyük Ortadoğu Projesi:
Demokrasi ve özgürlük adı altında yürütülen bu proje, gerçekte bölünmeler, iç savaşlar ve ekonomik yıkım getirmiş; siyonizmin bölgedeki etkisini artırarak, İsrail’in çıkarlarına hizmet etmiştir.
Arz-ı Mev'ud’un Gerçeklik Sınavı
Arz-ı Mev'ud ideali, hem bölgenin kültürel çeşitliliğine, hem de halkların tarihsel hafızasına aykırıdır. 200 milyonluk nüfusun büyük bölümünü inanç ve değerlerinden vazgeçmeye zorlamak, geçmişin deneyimleriyle bağdaşmayan bir hayaldir. Ayrıca, küresel kamuoyunun önemli bir kısmı İsrail’in uyguladığı soykırım politikalarına tepki göstermekte, bu da siyonist ideolojinin meşruiyetini daha da sorgulatmaktadır. Günümüzde yaşanan ve hâla devam eden soykırım İsrail'in devlet imajını yıkmış adeta bir terör örgütü düzeyine indirmiştir.
Tarihsel ve sosyolojik veriler, halkların iradesi dışında kurulan yapay sistemlerin sürdürülebilir olmadığını açıkça göstermektedir. Arz-ı Mev’ud, bu bağlamda gerçekleşmesi imkânsız bir ütopya olmaktan öteye geçemez. İnsanlık, artık yıkıcı hayallerin peşinden koşmak yerine; kimlikleri, hakları ve özgür iradeleri esas alan, barış ve adalet merkezli bir gelecek inşa etmelidir. Zaten her inançtan ve görüşten dünya halkları barış ve refah içinde yaşamak istediklerini açıkça ortaya sermişlerdir. Soykırım sonrasında, dünyada, İsrail'in canavarca vahşetini destekleyen halk topluluğu kalmamıştır. İnsanlık onuru böyle saçma bir ideali asla desteklemez.
YORUMLAR