Reklam
Turgay BAŞBOĞA

Turgay BAŞBOĞA


Dosta vedâ...

07 Eylül 2025 - 19:17

Bugün değerli büyüğümüz Bekir Fevzi Yıldırım abinin 4. sene-i devriyesi

DOSTA VEDA!

Gün ölümle başlatıyor hayatı.
Her şafak, taze bir ölünün üstünde doğuyor.
Sabah yeni doğmuş çocuk,
çirkin ve sisli...
 
Vurdukça ilk ışıkları penceremden içeri,
kımıldaşır içimin ölüm dolu coşkusu.
Sabah, taşıyarak bir celladı odama,
hüznümle ve çirkinliğimle yargılamadan beni,
tanıdığım bir ölümle tehdit ediyor.
O hep güzel görünen bana,
bir “güzel insanla”...
 
Ölümdür en gerçekçi zaman,
bilmez takvim severler.
Yaşlı bir güvercin gibi düşer avuçlarıma,
dağılır, ses olur acısı,
hayatı törpüleyen zaman...
 
Şuramızda bir şey var,
acıya benzer,
umuda benzer...
 
Böyle günlerde hayat
hem acıya, hep acıya benzer.
Her sabah ölümü anlatır gazeteler;
sol köşede ölümü kutsallaştıran bir fotoğraf.
Oysa bizim ilanlarımız çoktan verilmiştir.
 
Bilinmez nereden ve nasıl gelir,
yücedir ölüm...
Gelincik tarlası, hayat ağacı,
ölümdür besleyen baharın tohumlarını.
 
Şuramızda bir şey var,
bizi onduran bir şey.
Acıya saran, umudu kuşatan.
 
Kalbim: kalbim mi desem?
Var kalbim, yaşayan ben;
hayatla, ölümle, ötesiyle...
 
Bir gün ansızın yiter dostlar ve sevgililer.
Ağaç yapraklarını döker,
umut sokağını aydınlatan lambalardan biri daha patlar...
 
İşte o gün her şey ölür san ki.
Şimdi bu yüreği nerelerde beslemeli?
Bütün saksıları kırılıyorken güneşin büyüsüyle,
ve ölümler ilençliyorken en masum sevinçleri,
ve her sevgi kendisiyle çelişiyorken,
şimdi bu nasıl doğmaklar olur yeniden hayata?
 
Ama şimdi kim kandırabilir sizi,
bir ölünün hayat kokan yüzüne bakmak için...
 
Ölüm mü dediniz?
Ölüm senin gibi güzel insanlar için
bir kırmızı gül olur ancak!
Koksun diye çocukların bahçesi.
 
İşte bir bir kırılıyor dalıyla
olgunlaşan meyve ağaçları,
çünkü biliyorlar vakit dar...
 
Ama bizim; hayata ve ölüme sonsuz bir anlam veren,
hayatı pekiştiren köklerimiz var.
 
Aşkın, vefanın ve dostluğun ayrımı yoktur ey dost!
İkisini de doğuran şey aynıdır:
Bir kuşa bakarken hüzünlendiren,
bir güle baktıkça yürek kanatan,
bir yüreği açmadan solduran,
çocuk gibi ağlatan,
bir sokak köpeğini gördükçe kanı kudurtan,
suyu yüz derecede bile sıcaklıkta donduran,
anneye doğum sancısı çektiren,
babayı coşturan, çocuğu güldüren...
 
Ah, nasıl ayrılır aşk, vefa ve dostluk birbirinden!
Can canı sever, ötesi yok bunun ey dost!
 
Ölümü ve ölümün ölümsüzlüğünü,
sevgiyi ve sevginin ölümsüzlüğünü...
Ah, elbette aşktır vefayı ve dostluğu mayalayan.
 
Acıyı gömdük toprağa, gayrı açar mezarlık çiçekleri.
Mü’min bir tedirginliktir nerede olsa,
bağırgan bir karmaşadır onun sesi.
En iri elleriyle kepçeleyen,
ve biçimleyen,
ve hep önce kendini biçimleyen
o güler yüzlü sanatçıyı...
 
Mü’min olma sanatının bütün hünerlerini,
süt beyazı bir mermere eşsiz bir incelikle işleyen
o usta nakkaşı...
 
Unutmayacağız...
 
Ey dost!
Seni bizden ayıranı seviyorum.
Bizi sana kavuşturacak olanı seviyorum.
Seni Allah için seviyorum.
 
ALLAH’a emanetsin...

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum