Bir kemoterapi uzmanı değilim ama artık damar yolu açmada epey ustayım.
Sibel Özdemir
Lösemi Hastası
Lösemi Hastası
Hastaneye halsizlik şikâyetiyle gittim, çıkarken elimde lösemi teşhisi, cebimde 12 sayfalık tedavi protokolü, kafamda da bir ton “Şimdi ne olacak?” sorusu vardı. O an anladım: Hayat, spoiler vermiyor.
Lösemiyle tanışmam ani oldu, ama “kemoterapiyle flörtüm” uzun sürdü. İlk kürde saçlarıma veda ettim, ikinci kürde göz kırpan hücrelerime… Ama hâlâ buradayım, yazıyorum çünkü yazacak şeyler birikti.
Beni asıl düşündüren şey şu oldu:
Ben iyileşmek için savaşırken, bu savaşta bana destek olacak kişi hâlâ dışarıda dolaşıyor olabilir. Belki metroda yanımda oturuyor, belki markette benimle aynı sıra bekliyor… Ama haberi yok. O kişi, bir tüp kan vererek benim –ve benim gibilerin– hayatını değiştirebileceğini bilmiyor ya da erteliyor.
Kök hücre bağışı zor değil. Sadece birkaç dakikanı alıyor. Ama biri için ömür kazandırıyor.
Yani sen “Ne gerek var, biri yapar zaten” derken… o “biri” aslında sensin.
(Hayır, bahsettiğim kişi Marvel kahramanı değil. Sensin. Evet, sen.)
Kök hücre bağışı olmak, sosyal medyada “iyi insan” etiketiyle dolaşmaktan daha anlamlı. Hayat kurtarıyor, gerçek bir hikâye yazıyorsun.
Bak, ben burada her sabah kan değerlerimi beklerken kahvemi içer gibi değil; dua eder gibi yudumluyorum. Bugün nötrofillerim yükselmiş mi, trombositim düşmüş mü… bunlar artık sabah haberim. Ama asıl haber, dışarıdaki insanların bağışa olan mesafesi.
Bir tüp kanla başlıyor her şey. Sonra belki yıllar sonra biri seni hiç tanımadan minnetle anıyor.
Yani bu dünyada anonim iyilik yapmak istiyorsan, al sana fırsat.
Sözün özü şu:
Belki kemik iliğim tutmadı ama senin vicdanın tutabilir.
Haydi, git Kızılay’a. Bir tüp kan ver.
Sadece benim değil, binlerce insanın “ikinci hayatına” imzanı at.
Sonuçta, bağış yaparsan kaybedeceğin tek şey… birkaç dakika.
Ama kazandıracağın şey bir ömür.
YORUMLAR