PERVİN İTİSAMİ VE İKİ KAN DAMLASI
Bu günlerde bedenim tenha gönlüm çok kalabalık. Hareket alanım dar, gezdiğim yerler geniş… Evin salonunda, Cami Baykurt ile Libya çöllerini geziyor, Fernand Braudel ile, Akdeniz’i adım adım dolaşıyorum. Harro Von San Senger, Çin Savaş Strategemlerini zihnime çakıyor… Cemil Meriç, Cemil Sena derken Muazzez İlmiye Çığ… Zihnim dağılıyor ve bu karmaşalardan İranlı Şair Pervin İtisami ile kurtuluyorum.
Onun o hüzünlü ve derin bakışını üzerimde hissederek şiirlerinde huzuru buluyorum.
Eğer bu şiirini sizinle paylaşmasaydım haksızlık etmiş olurdum.
Bu şairi benimle tanıştıran, gönlüme misafir eden insanlık dostu Nedim Ali Kısaoğlu’na şükranlarımı sunuyorum.
İKİ DAMLA KAN
Bir gün bir geçitte iki kan damlası arasında,
Neler geçtiğini duydunuz mu tartışma anında?
Biri diğerine “Sen kimin kanısın?
Ben bir padişahın elinden damlayıp düştüm buraya” dedi.
Diğeri de: “Ben ayağına bir neşter gibi diken saplanan birinin,
Dikeni çıkarırken açtığı yaradan damladım” dedi.
Diğer damla: “Üzülecek bir durum yok, her ikimiz de Aynı kaynaktanız,
ayrı bedenlerden çıkmış olsak da” dedi.
“Bir kadeh kandaki binlerce damla aynı renkte;
Çıktıkları damarların ayrı ayrı oluşları onları etkilemez.
İki küçük damlayız biz ne işe yararız? Gel birleşip daha büyük bir damla olalım.
Aramızda anlaşalım çaba ve gayretimizle;
Olurlar böylesi yolcular her tehlikeden güvencede.
Geçelim ırmakları varalım denizlerin ortasına biz.
Geçelim bir kaynaktan varalım akarsulara biz.”
Gülerek cevap verdi: “Seninle benim aramızda çok fark var:
Sen bir hükümdarın elinden damladın, ben bir işçinin.
Birleşmek, bir olmak için benim gibisiyle.
Daha uygun bir yetimin gözyaşı ya da bir çiftçinin kanı..
Gönül eğlencelerinden, eğlence meclislerinden var oldun.
Bir sırtın iki büklüm olmasından, bir belin sıkıntısından…
Hükümdar mutfağında pişti hep senin yemeklerin.
Benim ise ah ateşiyle ıslak gözyaşlarıyla yemeğim.
Saf şarabın ışıltısıyla kızıllaştı rengin senin.
Dikenin kınamalarıyla, ciğer yangınlarıyla rengim benim.
Gerçekler ülkesinde bin kişi satın alır beni:
Ben ocak yürekli birinin yüreğinde mücevher oldum.
Yazgı da, felek de yok edemedi beni;
Hangi bir damla kanın olur böyle bir hüneri?
Bu bir küçük damlada gizli iki yüz deniz var.
Her birinin kıyısından görünen zafer gemisi var.
Kulluk bağlarından bu kullar kavuşur özgürlüklerine;
Çırparlarsa kurtuluş aşkıyla kollarını, kanatlarını...
Yetim ve yaşlı kadın ciğer kanı içmezler bu kadar,
Düşerse bir yağmacının evine eğer kıvılcımlar.
Öldürmezler insanları her alçağın boş yere yargısıyla,
Eğer babalarının katlinden bir oğul hesap sorarsa.
Zulüm ve sitem ağacının ne yaprağı ne meyvesi vardı,
Cezalandıracak el baltayla gerektiğinde eğer vursaydı.
Yaşlı felek dikmezdi zalimin elbisesini,
Sabrından ve sükûtundan olmasaydı astarı.
Öldürseler kötü yaradılışlı birini darağacında,
Oturmaz yerine daha kötüsü zorla bile olsa.”
YORUMLAR