Reklam
Sedat Memili

Sedat Memili


ZEYDAN KARALAR'A AÇIK MEKTUP

25 Temmuz 2025 - 09:37

ZEYDAN KARALAR’A

AÇIK MEKTUP
Sayın Başkanım,
Öncelikle geçmiş olsun dileklerimin kabulünü rica ederim.
Bu mektubun bir teselli amaçlı olmadığını özellikle arz ederim.
Konuşmalarımızın sohbet olarak değerlendirilmesini dilerim. Hani şair diyor ya:
“Ben bir başıma onlardan uzağım, / hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden başkasıyla konuşmak… yasak.
Ben de kendi kendimle konuşuyorum. / Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
şarkı söylüyorum…”
Siz de kendi kendinize sohbette sıkıldığınız zaman mektup umarım sohbet işlevi görür.
Aynı coğrafyanın insanlarıyız ve yaş olarak akranız… Üç aşağı beş yukarı, hayatımız Adana soluyarak geçmiştir. Siz tarih yapıyorsunuz biz de kayıt altına alıyoruz.
En büyük şansım, bizi biz yapan yaşam değerlerimiz arasında bir fark olmayışı…
Sayın başkanım, dokuz çocuklu evde büyüdüm. Okuma, yazması ve Türkçesi olmayan annem, toprağın filozofu idi… -Anadolu’daki bütün anneler gibi-
Rahmetli annemi hiç uyurken görmedim. Ya dokuz çocuk, bir babam ve bir de kendi… On bir kişiye yemek hazırlarken veya sabahın ilk ışıklarında, çamaşır kazanının başında… Tandırda ekmek yapılırken… Salça hazırlanırken… Yani yaşamın en kutsal savaşlarını verirken hatırlıyorum.
Bir de en çok şunu hatırlıyorum… Oturduğu yerden kalkarken; “Ya Allah Ya ğıdır…”
Yola çıkarken, işe başlarken… En çok duyduğum kelimesi : “Ya Allah Ya ğıdır” (Hızır/ (Hıdır)
Bir gün sordum: Anne bu Hızır kim?”
Yarı Arapça yarı Türkçe anlattı… Anladığım tek şey, Hızır, çağrıldığı zaman yardıma gelen bir insan…
Evin içerisinde ve çevremde çok aradım… Öyle bir şeyi asla göremedim.
Ama ben Hızır’ın yokluğunu kabullenemedim. Çünkü komşularım da kadın / Erkek, herkes “Ya Allah Ya Ğıdır” diyor. Belki de Hızır, komşulardaydı… Belki de kendisini arayan başka yerlerdeydi. Tarlada, bağda vs…
Şubat /2025 ayının sonlarında, Büyükşehir Belediyesi Tiyatro salonunda bir panel düzenlenmişti: Prof. Dr. Caner Işık konuşmasının bir bölümünde: “Kişi neye inanıyor ve neye ibadet ediyorsa o gerçektir. Bu nedenle Hızır insanlar için gerçektir. Hızır içimizdeki tanrısal dokunuştur…” ve Hızır şiirine şöyle başlar:
“Hızır nedir kimdir diye sorana / Hem insan hem resul hem melek deriz
Hangi hâlde ve nerede diyene / Yerlerde, göklerde, sularda deriz…”
*
Yıllar bana şunu öğretti Başkanım: “Hızır gerçekten varmış…”
Öylesine değişik kılıklarda geliyor ki, biz ilk anda onu tanıyamıyoruz.
Hızır öncelikle “Anne” olarak hayatımızda olur, “baba, kardeş, yakın…” Zamanla, bir arkadaş, bir eş… Çocuklar… Hızır sadece insan kılığında değil, değişik şekil ve cisimlerde de gelebilir. Edinilen meslek, itibar, başarı vs…
Her mesleğin, her olgunun kendi koşullarına göre Hıdır’ı vardır;
Bir mühendisin tarihe geçen projesi, bir yazarın ödül kazanan kitapları, bir ozanın dillere yerleşen dizeleri… Peki ya bir siyasetçinin Hızır’ı?
İşte o da halkının desteğidir Sayın başkanım.
Yüce halkımızın bu desteği, Hızır’ın Tanrısal dokunuşudur.

Sayın Başkanım,
Dışarıdan bakıldığında talihsiz bir durum ile karşılaştınız. – Ki nereden bakarsanız öyledir -
Stefan Zweig’in, “İnsanın Yıldızını parladığı Anlar” adında bir kitabı yayınlandı.
 
Birçok insan maalesef, yıldızının parladığı anları trajedi içerisinde fark etmiştir. Bazıları da fark edememiştir. Onlar, tarihe altın harflerle yazılmışlardır.
 
Şimdi şu soruya hep birlikte cevap bulalım: “Ödül alsaydınız daha mı iyi olurdu?” Veya şöyle sorayım: “Neyse ki alnınıza asla kara bir leke olmayacak şekilde bir hukuki durum ile karşılaştınız. Ya ödül alsaydınız?”
Öyle anlar olur ki, insan yaşadığına utanır.
Ve öyle anlar olur ki, Hızır’ın hangi kılıkta karşımıza çıkacağını bilemeyiz.
Hızır şimdi yerelde Adana, genelde ulusun desteği olarak karşınıza çıktı:
Ne mutlu size…
 
 
 
 
 
 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum