Eski Başkanlar Hiç’ten Hiç’i çıkardı, geriye Yüreğir Kaldı…
Bu 35 yıllık uyku değil 35 yıllık birikimdir.
Yüreğir Belediye Başkanı Ali Demirçalı dün (29 Nisan 2025) Atatürk Kültür Merkezi’nde başkanlığının 1. Yılını değerlendirdi.
Ne yaptı ya da ne yapmadı? Konum bu değil, değerlendirme toplantısını izleyen gazeteci kardeşlerimiz, arkadaşlarımız bunları gündeme getireceklerdir. Katılan arkadaşlarım, hiç şüpheniz olmasın benden iyi değerlendireceklerdir.
Benim konum, değerlendirme yapılan toplantı salonuna hâkim olan atmosfer ile ilgili…
İLK KEZ DÜN EL SIKIŞTIM
Sayın Ali Demirçalı’yı hiç tanımam. Bir kez bile ne yan yana gelmişliğim vardır ne de selam vermişliğim. İlk kez dün, Yüreğir Atatürk Kültür Merkezi’nde gördüm. El sıkıştık.
Bu kültür Merkezi’ne Sayın Çelikcan ve Sayın Kocaispir Dönemi’nde çok girmişliğim vardır. Kültür merkezi olması dolayısıyla 2. Adresim gibi olmuştu. Birçok etkinlikte bulunmuştum.
Hiç birinde bu denli ezildiğimi hissetmedim.
Ben bu salona her girdiğimde, ister fotoğraf sergisi, ister konferans, isterse hangi sanatsal etkinlik olursa olsun, bir huzur içindeydim. Çünkü salon, o etkinliğin atmosfer ile dolardı.
Hiçbir sanatsal etkinlikte ya da Belediye Başkanlarının toplantısında, başkanların koca koca afişleri yoktu.
KÜLTÜR MERKEZİ’NDEN BASKI MERKEZİNE
Bir salona bu kadar başkanın adı ve fotoğrafı nasıl sığmış anlamadım.
Kurtuluş Savaşı’nda dünyanın en büyük bayrağının, Büyüksaat ile Ulucami arasına çekildiği zamanda bile bu kadar afiş ve fotoğraf yoktu. O zaman olsaydı neyse. Çünkü memleketin kurtuluşu vardı ve ne yapsa haklılardı.
Peki şimdi Başkan bir yılda neyi neyden kurtarmış da bu kadar fotoğraf ve adının yazılı olduğu flamalar asılıydı. İnsan kendini bir baskı altında hissediyor.
Koca, kültür merkezi, asılan fotoğraf ve afişlerle baskı merkezine dönüşmüş.
Bu iyi mi kötü mü? İstediğinizi düşünebilirsiniz. Ama benim bildiğim, yerel yönetimlerde bir başkan kendi şahsi reklamını bu denli abartıyla yapma ihtiyacında olmamalı. Üstelik iktidar tarafından bütün harcamalarının mercek altına alındığı bir dönemde. (Bu rahatlığın da bir sırrı olmalıdır)
Haberi var mı yok mu onu da bilmiyorum.
O YÜZDEN ORADASINIZ…
Kendisi sayıyor… Şunu yaptık… Bunu yaptık…
Allah! Allah! Yapacak tabi… Bunları yapmak için o göreve talip oldu. Kendisi konuştukça aklımdan şu geçti…
Bir doktor başarılarını anlatıyor:”Hasta geldi karnı ağrıyordu, nabzına baktım, ateşini ölçtüm… hatta inanmayacaksınız, sırtını bile dinledim…. Hımmm… Hımmm. Dedim ve ona bir karın ağrısı ilacı verdim… “
Ya da bir fırıncı ekmeği nasıl pişirdiğini anlatması…
Değerli başkanım bu sizin işiniz. Sizden hiç kimse bir hastalığı iyi etmenizi istemiyor.
Yaşadıkları ilçede yasanın size tanıdığı yetki ve sorumluluk çerçevesinde görevinizi yapmanız isteniyor. O yüzden oradasınız.
Yaptığınız işler için hiç kimse sizi alkışlamak zorunda değil, tam tersine yapmadığınız işler için hesap vermek zorundasınız. Çünkü, hizmet üretenler, yaptıklarıyla ödül görmez ancak yapmadıklarıyla yargılanırlar.
Sistem bu…
Belediye “Anne”dir, erkenden kalkar ortalığı siler süpürür, çöpleri toprak, evlatlarının karnını doyuracak işleri yapar, onların yaşam kalitesini yükseltir. Bir anne kendi reklamını yaparsa itici olur.
Siz belediye başkanınız… Zaten kanunun size emrettiği görevleri yapıyorsunuz. Bu bir özellik değil.
BİRAZ NOSTALJİ
Basın davetinizde “Yüreğir 35 yıllık uykudan uyandı” diyorsunuz.
Değerli Başkanım, 35 yıl önce siz neredeydiniz bilmiyorum. O yıllar şayet Adana’da değilseniz, lütfen sorup öğrenin… Eğer Adana’da iseniz, o zaman Yüreğir’in koşullar içinde olduğunu mutlaka bilirsiniz.
Ben o yıllar, Adana Mobilyacılar Sitesi’nde yönetici idim. Rahmetli Sabahattin Eşberk’in bir yol, bir kaldırım yapmak için nasıl çırpındığına bizzat tanık olanlardanım. Hiçten hiç çıkarsa hiç kalır ama, Eşberk, hiçten hiç çıkararak yolları yaptı. Aynısını Mahmut Çelikcan yaptı.
Eski başkanlar hiçten hiç çıkararak Yüreğir’i yaptı. Bu 35 yıllık uyku değil, 35 yıllık birikimdir.
Üstelik Eşberk ve Topçu ve Ünal döneminde Yüreğir’de yaşayanların çoğu da Seyhan’da seçmendi. Hem herkesi memnun etme zorunluluğu vardı hem de hiç biri kendi seçmeni değildi.
O yıllar, akşam güneş battıktan sonra Yüreğir tarafına bakanlar sonsuz bir karanlıktan başka hiçbir şeyi görmezler. Yüreğir, karanlığın yuttuğu devasa bir boşluktu. Eşberk öyle teslim aldı, Ömer topçu öyle emek verdi… Çelikçan geldiğinde aynı yerden Yüreğir’e bakanlar ışıl ışıl yanan bir şehir gördüler… Kocaispir, ışıl ışıl yanan bu şehrin içini de cıvıl yaptı…
35 yıl… Bu insanların sıfırdan var ettiği hazır bir şehri yönetirken 35 yıllık uyku tanımlaması bana göre haksızlık…
Sabahattin Eşberk dışında hiç birinin partisi ve siyasal görüşü ile örtüşmem… Ama onlara siyaseten muhalif olmam, yaptıklarını da inkâr etme hakkını bana vermez. Sabahattin Eşberk’ten başlayıp, sırasıyla Ömer Topçu, Ahmet Ünal, Mahmut Çelikcan ve Fatih Kocaispir; sevdiğim, saydığım ve bu memlekete hizmeti olmuş insanlar.
Sizden sonra da sizin hakkınızda böyle düşünmek isterim. Çünkü kim ki bu şehre bir katkı yapar, sadece ben değil, Adana halkı müteşekkir kalır.
32 SAYFADA 44 FOTOĞRAF
Viktor Hügo’nun “Göz” başlıklı bir hikayesi vardır. Adam sabah uyanıyor, nereye bakarsa baksın, sürekli bir gözün kendisine baktığını görüyor. Bu adam bu saplantıdan kurtulamıyor. İlginç bir hikâye inşallah bir gün anlatırım.
Değerli başkanım, salona girer girmez – Belediyenin dışında başladı – sizin fotoğrafının ve adınızın yazıldığı afişler… Başımı nereye çevirsem, sizin fotoğrafınız ve adınız… Üç yüz altmış derece kendi eksenimde döndüm inanın yine adınız ve fotoğraflar. Bundan kurtulmak için bağımı yukarı kaldırım bu mavi flamalarda adınız ve fotoğraflar…
Gerek var mı bilmiyorum.
Not almak için masaya bıraktığınız bloknotlara bakıyorum, kapağında adınız ve fotoğrafınız. Bloknotun her sayfasında adınız var Başkanım…
Kalemlerde de adınız ve logo…
Siz konuşurken masaya bırakılmış olan tanıtım, (Brüşür, dergi, kitapçık ne denir bilmiyorum) kitapçığına baktım. Zaten çok lükstü… Bu kadar aşırı lüks olarak basılmış bir kitapçık 32 sayfa idi, üşenmedim, saydım; 44 Tane fotoğrafınız var.
32 Sayfada 44 Fotoğrafınız olan bir tanıtım bülteni.
Kiralık arabalardan feragat edecek kadar tasarrufa inanan ve gerçekleştiren sizi takdir ettim; ama bu tanıtım broşüründeki israfı görmezlikten gelemem elbet.
Başkanım, sizin gibi Adana’yı TBMM çatısı altında temsil etmiş ve Yüreğir belediye başkanlığına layık olan bir kişinin bu denli şahsi reklama ihtiyacı var mı onu siz takdir edeceksiniz.
Neden gerek duyduğunuzu da bilemiyorum.
Bence doğru değil… Belki de vardır bir gerekçesi.
Bırakın, hizmet verdiğimiz halk sizleri anlatıp reklamını yapsın. Çok basit bir söz ama söylemek zorundayım: “Kuyumcu iyi altınım var!” diye neden bağırsın?
Yunus Emre’nin, Mimar Sinan’ın ya da iyi bir mühendisim, kendini bu denli yüceltmesine tanık oldunuz mu?
Not: Ankara’da Mansur Yavaş’ın kendini tanıtan tek bir afiş ve fotoğrafını görmedim. Türkiye’nin dört bir tarafında halkın dilinde.
YORUMLAR