Reklam
Ramazan YÜKSEL

Ramazan YÜKSEL


Aklın Kafeslenmesi veya Kafesteki Akıl

05 Kasım 2025 - 01:28

Aklın Kafeslenmesi veya Kafesteki Akıl
Aklın önemini anlatmanın yeri değil elbette; ancak akıl, aritmetik ve ritmik çalışma kabiliyetiyle keşfe açık muhteşem bir ilahî hediyedir.

Hediyeyi veren Allah, kitabında kullarına onu en iyi şekilde kullanmalarını defalarca tavsiye eder.


Bir insanın ya da bir kitlenin kontrol altına alınması için başka akıllar devreye girer.
Muhatabın veya muhatapların davranışlarını, tercihlerini yahut etkiledikleri (sihir/teshir) akılları kendi hesabına veya yakın–uzak hedefleri doğrultusunda yönlendirmek, hedef aklın kafeslenmesi için zemin hazırlar; akıl tarlasını sürer.


Kafesleme sürecinde sürdüğü tarlaya, ileride hasat etmek üzere tohumlar eker.
Kitlesel kafeslemede ise kitlesel araçlar kullanılarak bu tohumlar filizlendirilir.
Ardından, yankılanma ve popülerleştirme yöntemleriyle kitlelerin gündemine taşınır.
Bu sayede “etkinin erkencileri”, meseleyi çokça konuşur ve yaygınlaştırır.
Hedef akıl ve çevresi, popüler hale gelen bu konuyu “bilme üstünlüğü” hissiyle yemlemeyi severek kabul eder.


Sonraki safhalarda asimetrik enformasyon devreye girer; aklın tasdikli bilgisi artık “gerçek” oluverir.

O andan itibaren akıl kuşu kafese girmiştir, tiryakisi olduğu yemin bağımlısı haline gelir.
Bu gerçeklik, geri dönülmez bir algı biçimine dönüşür.


Kafesteki akıl, artık orada güvende olduğunu, beslendiğini, kanat çırpmanın lüzumsuzlaştığını düşünür.

Zira fıtrî olarak çırptığı her kanat, artık kendisine acı vermeye başlamıştır.

Kafeste yaşlanan akıl için, dışarıda bir hayatın varlığı imkânsızdır; bunu söyleyenler ise ancak “şarlatan” olarak görülür.


Aklın Rızasıyla Tutsaklığı
Kafese konan akıl, zamanla kendi zihinsel esaretini normalleştirmeye başlar.
Zira uzun süredir maruz kaldığı yönlendirmeler, ona bir düzen ve güven duygusu kazandırmıştır.

Düzenin içinde olmak, dışarının belirsizliğinden emniyetlidir.
Böylece akıl, bir zamanlar sorguladığı zincirleri artık düşünce konforunun parçası sayar.

Bu noktada akıl, dış etkenlerle değil, kendi tercihiyle tutsak hale gelir.

Bundan sonra kafesin çubuklarını artık kendi eliyle parlatır; dışarıdan gelen ışığı değil, parlayan çubukları “hakikat” sanır.

Kendini özgür bilirken, aslında özgürlüğün biçimini de kafesin sınırlarıyla tanımlar.

İşte tam burada, rızaya dayalı esaret doğar.

Bu, zorla kurulan bir tutsaklık değildir; bilakis, süslenmiş bir teslimiyettir.

Akıl, kendine çizilen sınırları “mantığın gereği” diye savunur; sorgulamayı, düzenin istikrarına tehdit sayar.

Böylece düşünmek, riskli bir eyleme dönüşür; konforun ve aidiyetin bedeli, hakikatin terkidir.


Rızayla tutsak olmuş akıl, artık düşünmeyi değil, doğrulanmayı ister.

Yeni bilgi değil, sadece kendi doğrularını teyit edecek yankılar arar.

Bu yankı odasında üretilen sesler, ona dış dünyanın karmaşasından korunmuş bir huzur hissi verir.

Ne var ki, bu huzur, sessize alınmış gerçeklerdir.

Gerçek akıl, kafesin güvenliğine değil, dışarının tehlikesine talip olandır.
Çünkü tehlike, özgür düşüncenin sınır taşıdır.

Ve her özgür akıl bilir ki:

“Rızayla susturulan bir akıl, zorla susturulandan daha derin bir sessizliğe mahkûmdur.”

Kafesin Anahtarları: Farkındalık, Hikmet ve Cesaret
Kafesin kapısı çoğu zaman kilitli değildir;
ancak akıl, o kapının varlığını fark edemediği için içeride kalır.
Zira farkındalık, yalnızca bilgiyle değil, niyetle açılır.
Bilinç, verinin çokluğu değil, yönelişin doğruluğudur.
Kafesteki akıl ne kadar çok bilgiye sahip olursa olsun, eğer o bilgiyi hakikati aramak için değil de kendini doğrulamak için kullanıyorsa, bilginin kendisi bile kafesin bir parçasına dönüşür.


İlk anahtar farkındalıktır:
Kişi, kendine yönelmedikçe dış dünyayı doğru okuyamaz.
Zira dışarıda gördüğü her şey, içeride taşıdığı inanç, korku ve arzuların yansımasıdır.
Farkındalık, “ne biliyorum” sorusundan önce “niçin biliyorum” sorusunu sormakla başlar.
Bu soru, aklı kendisiyle yüzleştirir.
Ve bazen bu yüzleşme, bir ömür boyu kaçtığı hakikatin ilk yankısı olur.


İkinci anahtar Olayların arka planının görmek:
Hikmetli sezgi, bilginin yönünü ve ölçüsünü tayin eder.
Salt bilgi, güç doğurabilir; ama hikmet, o gücü insanlık lehine kullanmayı öğretir.
Hikmetsiz akıl, tutsaklığı bilgiyle süsler.

Hikmetli akıl ise zinciri çözmeden önce, neden zincirlendiğini anlar.
Çünkü gerçek özgürlük, zinciri kırmak değil, zincire ihtiyaç duymamayı öğrenmektir.


Üçüncü anahtar cesarettir:
Zira farkındalık ve hikmet, cesaret olmadan bir anlam taşımaz.
Cesaret, bilinmeyene adım atmaktır; alışılmış doğruların konforundan çıkmaktır.
Korkunun üzerine yürüyemeyen akıl, daima birilerinin sözüyle yön bulur.
Cesur akıl ise gerekirse yalnız kalmayı göze alır, çünkü bilir ki

“Hakikatin yolu kalabalıkla değil, kararlılıkla yürünür.”
Kafesten çıkan akıl, ilk başta ışığın şiddetiyle gözlerini kısar;
dışarının gerçekliğine alışması zaman alır.
Ama bir kez gökyüzünü görmüştür artık, geri dönse bile huzur bulamaz.
Çünkü özgür akıl, görmemişliğin konforuna bir daha sığmaz.


Epilog: Aklın Kendine Dönüşü
Kafesten çıkan akıl, dış dünyanın ışığıyla ilk kez yüzleştiğinde bir sarsıntı yaşar.
Çünkü artık mesele, başkalarının ne düşündüğü değil; kendine hangi soruları sorabildiğidir.
Gerçek özgürlük, dışarı çıkmakla değil, kendi iç duvarlarını yıkmakla başlar.

İşte o an, akıl kendine şu soruları yöneltir:

  • Neden böyle biliyorum?
  • Neden bu sonuçlara ulaştım?
  • Daha iyi bir sonuç elde edebilir miydim?
  • Başaramayacağımı kulağıma ilk fısıldayan kimlerdi?
  • Başaranlardan eksik tarafım nelerdi?
Bu sorular, insanın kendine açtığı en dürüst kapılardır.
Her biri, zihnin zincirlerine vurulmuş bir halkayı gevşetir.
Kendini anlamaya başlayan akıl, artık dışarıdan gelen yönlendirmelere değil, içsel farkındalığın sesine kulak verir.


Bu yazı, NLP’ye ilgi duyanlar ve başarıya giden yolu arayanlar içindir.
Zira başarının en derin sırrı, dışarıda değil; aklın kendi kafesini fark edebilmesinde saklıdır.


Dene bak, sen de başarırsın…

 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum