35 yıldır “Kahrolsun İsrail” diye bağırıyorum. Her Filistin sevdalısı gibi kimi zaman sayıları 100 binleri bulan pek çok yürüyüşe ve protesto eylemine katıldım. Bu eylemlerde yüreği Filistin için çarpan, gözlerinden Allah için yaşlar boşanan, samimiyetinden kuşku duymadığım insanlarla beraber slogan attık. Devasa kitleler güvendikleri insanların/kurumların çağrılarına tabi olarak meydanlara çıktı. Sonuç: Soykırımı besleyen petrol bizim ülkemizden gidiyor, İsrail’le ilişkiler devam ediyor ve Siyonistlere istihbarat sağlayan ve destek veren üsler tam gaz çalışıyor.
Neden?
Bunca eylem, bunca duyarlılık, bunca gözyaşı, bunca samimiyet, bunca yürüyüş ve slogan neden bu durumu değiştirmedi? Sorun nerede?
Merhum Cemaleddin Afgani "Ey Müslümanlar! Siz insan değil de sinek olsaydınız, vızıltınız İngilizlerin kulağını sağır ederdi." demiş.
Bizim samimiyetimiz, gayretimiz, gözyaşımız neden siyasal bir sonuç üretmiyor?
Neden tepkilerimiz müstekbirleri korkutmuyor?
Neden siyasal iktidarlar bizi kâale almıyor?
Kuşkusuz bunun pek çok sebebinden söz edilebilir ama kanaatimce bunların en önemlilerinden biri dindar kitlelerin siyasetçilerle kurduğu ilişki biçimidir.
Bizler duyarlılıklarımızı siyasal bir baskıya, siyasal taleplere dönüştürmüyoruz, dönüştüremiyoruz.
Şunu sormak istiyorum: Bugün hangi siyasetçi İsrail’le ilişkiyi kesme baskısını üzerinde hissediyor?
Hissetmiyor. Çünkü bizler onlar tarafından kolaylıkla manipüle edilebiliyoruz. Seçim meydanlarında “Biz kaybedersek Gazze kaybeder!” diyenler iktidara geldiğinde bize şunu söylüyor: “Bekara karı boşamak kolay!”, “Sizin sırtınızda yumurta küfesi yok!”, “Devlet yönetiyoruz burada, bakkal dükkanı işletmiyoruz!”.
Zamanında Beyazıt meydanında az slogan atmamış kimi etkili/yetkili kişiler şimdi “Vanaları kapatın!” diyenleri işlerin nasıl yürüdüğünü bilmeyen, şuna buna “alet” olan kişiler olarak görüyor.
Dindar kitlenin oyunu alan siyasetçiler kendi kitlesine sürekli ayar veriyor. Neyi talep edebileceğimizin, neyi talep edemeyeceğimizin sınırlarını onlar belirliyor.
Peki bunu nasıl başarıyor?
Bazen, Bülent Arınç’ın 2014 seçimlerinde yaptığı gibi “doğrudan” ayar vermelerle yapsalar da çoğu zaman bunu STK’lar ve kanaat önderleri aracılığıyla başarıyorlar. Özellikle etkili STK’lar ve kanaat önderleri kitlelerin tepkilerini iktidarın belirlediği bu sınırlar içinde tutma görevini üstleniyor. Burada tersten işleyen bir ilişki biçimi var. Sivil kurumlar/kişiler kitlelerin taleplerini iktidar üzerinde siyasi bir baskı aracı olarak kullanmayı değil, kitlelerin tutumunu siyasi iradenin talepleriyle uyumlu olacak şekilde dönüştürmeyi tercih ediyor. Diğer bir ifadeyle sivil kurumlar iktidar lehine bir regülatör misyonu üstleniyor. Günün sonunda elimizde şu kalıyor: İktidar böyle yapıyorsa vardır bir bildiği!
Oğuz Atay, Tutunamayanlar kitabında "Düzeni çok iyi kurmuştunuz. Hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan." der.
Biz ise, bize benzeyen ama zamanla dönüşen ve sonra bizi de kendilerine benzeten insanlar çıkarıyoruz aramızdan. İktidar kitleye, kitle iktidara baktığında kendini görüyor.
Bu bir kader değil. Kendimizi değiştirebilirsek, bu makus talihimizde değişebilir.
“Şüphesiz ki, bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d Suresi: 11)
YORUMLAR