Toplu sözleşme masası, emekçinin alın terinin, geçim savaşının, umutlarının konuşulduğu kutsal bir zemin. Ama o masaya giderken seçilen yol, bazen söylenen sözlerden daha çok şey anlatır. MEMUR-SEN Genel Başkanı Ali Yalçın’ın Mercedes marka VIP minibüsle müzakereye gitmesi, işte tam da bu yüzden kamuoyunda bir fırtına kopardı. Bu bir araçtan fazlası; bir sembol, bir duruş, bir mesaj. Ve ne yazık ki, bu mesaj emekçinin kalbine değil, vicdanına diken gibi batıyor.
Emekçinin Sesi mi, Lüksün Gölgesi mi?
Sendikacılık, emekçinin çilesini yüklenmek, onun geçim derdini haykırmak, onunla aynı tozlu yollarda yürümek demek. Kamu çalışanları, ay sonunu getirebilmek için hesap yaparken, enflasyonun gölgesinde maaşları erirken, sendika liderinin lüks bir Mercedes Sprinter’la masaya oturması, o masadaki sözlerin samimiyetine gölge düşürüyor. Bu araç, konforun ve statünün simgesi olabilir. Ama temsil ettiği kitle için bu, “Biz sizi anlıyoruz” demek yerine, “Biz başka bir dünyadayız” diye fısıldıyor.
“Kurumsal araç” Savunması ve Gerçekler
Bazıları, “Bu şahsi bir tercih değil, kurumsal bir araç” diyebilir. Ama mesele ruhsatta kimin adı yazdığı değil, o aracın neyi sembolize ettiği. Sendikacılık, sadece hak aramakla sınırlı kalmaz; o hakların ruhunu yaşamak, o mücadelede emekçinin yanında durduğunu hissettirmekle anlam bulur. Lüks bir minibüsün direksiyonunda oturan bir lider, masada ne kadar güçlü konuşursa konuşsun, kamu çalışanının yüreğine dokunamaz. Çünkü o görüntü, samimiyetin değil, mesafenin altını çizer.
Güven, Gösterişle Değil, Mütevazılıkla Yeşerir
Kamu çalışanları, sendikalarına güvenmek ister. Bu güven, lüksle değil, şeffaflıkla, sahicilikle, mütevazılıkla inşa edilir. Maaş zamlarının yetersiz olduğu, geçim sıkıntısının her evde hissedildiği bir dönemde, Mercedes’le müzakereye gitmek, sendikal mücadeleyi bir karikatüre dönüştürür. Emekçinin derdini anlatmak için o masaya oturan bir lider, önce o emekçinin hayatına yakın olmalı. Onun otobüs kuyruklarında, pazar poşetlerindee, fatura telaşında hissettiği çaresizliği bilmeli, yaşamalı.
Bir Dikenli İz
Mercedes’le müzakereye gitmek, belki konforlu bir yolculuk sunar; ama o yolculuk, kamu vicdanında dikenli bir iz bırakır. Sendikacılık, gösterişle değil; özveriyle, sahada, emekçinin yanında dimdik durarak yapılır. Temsil ettiğiniz insanların hayatına ne kadar yakınsanız, onlara o kadar adaletli ve eşit yaklaşabilirseniz; sesiniz de o kadar gür çıkar. O masaya giderken seçtiğiniz yol, yalnızca bir ulaşım tercihi değil; kimin için, ne için mücadele ettiğinizin aynasıdır. Ve o aynada emekçinin değil, lüksün yansıması görünüyorsa, kaybedilen yalnızca bir imaj değil, bir davanın ruhudur.
Sendikacı, emekçinin gölgesinde yürümelidir; onun üstünde değil. Çünkü gerçek güç, makam araçlarında değil; haklı bir mücadelede, samimi bir yürekte saklıdır. Zira kamu çalışanlarının sevdası, yalnızca bireysel hakların değil; Türkiye’nin ortak geleceğinin mücadelesidir. Bu mücadele, insanca yaşamak isteyen milyonların sesi, alın terinin onurudur.
Selam ve dua ile…
YORUMLAR