Zamanın Varlığı ve İnsanlığın Kayıp Haritası
İnsanoğlu, hayatını hep bir anlam arayışı içinde sürdürmektedir. Ne için yaratıldığını, nereye ait olduğunu, hangi değerin peşinden gitmesi gerektiğini sormuştur kendine. Bu sorular anlam arayışının temel sorularıdır. Lakin günümüzde bu sorular ya unutulmuş (!) ya da yüzeysel cevaplarla bastırılmıştır / ortadan kaldırılmıştır. Modern (!) çağ dediğimiz bu dönem, teknolojik gelişmelere, bireysel özgürlüklere ve tüketim imkanlarının akıl almaz şekilde çoğalmasına rağmen belki de tarihin en “anlamsız” (!) dönemlerinden birini teşkil etmektedir. Ruhlar susuz, kalpler yönsüz, zihinler meşgul ama boş… Makalemiz, bu derin anlam boşluğunu kültürel, dini, psikolojik, siyasi ve ekonomik pencerelerden ele alarak çağın hastalığına/en büyük sorununa değinmeyi ve çare aramayı amaçlamaktadır.
Kültürel Boyut
Kökünden Koparılan İnsan
Kökünden Koparılan İnsan
Kültür denilen olgu, bir milletin hafızası, ruhu (!) ve anlam dünyasıdır. Ancak küreselleşme adı altında tüm dünyaya dayatılan popüler kültür, geleneksel dokuları söküp atmış; yerine tek tip, haz odaklı, kimliksiz bir yaşam tarzı empoze etmeye başlamış ve son sürat da devam etmektedir. Maalesef yerel değerleri "geri kalmışlık" yaftasıyla aşağılanmakta, batı merkezli yaşam tarzı yüceltilmektedir. Sanat, derinlikli düşünceyi değil, estetikten yoksun “etkileşimi” hedeflemektedir. Nasıl mı? Çeşitli etkinliklerde milyonlar verilerek insanların karşılarına çıkartılan nesne ya da canlılara bakarsanız daha açık bir şekilde göreceksiniz. Genç nesiller; ne olduklarını, neye ve nereye ait olduklarını bilemeden, yabancılaştırılmış içeriklerin içinde kaybolmaktadır/boğulmaktadır. Bu durum da ister istemez kişilerde/insanlarda bir kimlik krizi doğurmaktadır. "Ben kimim?" sorusuna cevap veremeyen insan, anlamsızlık girdabında debelenmeye başlamaktadır.
Dini Boyut
İnanç Var, İstikamet Yok
İnanç Var, İstikamet Yok
Din, insanın hem kişisel anlam arayışına cevap verir hem de toplumsal düzenin temelini oluşturur. Ancak günümüzde İslam dini, “istemezükleri” tarafından rağbet görülmemesi, insanlar arasından silinmesi için şekilciliğe indirgenmiş, köhne ve ruhsuz, gösterişçi ve rutubet kokulu bir dindarlık merkezi haline getirilmeye çalışılmaktadır. Hoş, bunu da yapamayacaklarına göre bir noktada seviniyoruz. Lakin İslam anlayışının içi boşaltılmış; sadece ritüellerle yetinilen bir inanç biçimi olarak yaygınlaştırılması da insanların kafalarını karıştırmaya yetmektedir. Genç kuşaklar ise ya dini temsillerin çelişkili halleri yüzünden uzaklaşmakta ya da "modern" (!) hayatla bağdaştıramadığı için deizme yönelmektedir.
Bu durumun temelinde, vahyin mesajının kişilerin ruhuna ulaşamaması yatmaktadır. İnsanlar Allah’a inanıyor; ama O’nun rehberliğini hayatlarına taşımıyor. Bu çelişki, ruhsal boşluğu derinleştirmekte, kişinin “ne için yaşıyorum?” sorusuna cevap verememesine neden olmaktadır.
Psikolojik Boyut
İçi Dışı Yaralı İnsan
Modern (!) insan, tarih boyunca hiç olmadığı kadar "özgür", "bağımsız" ve "bağlantılı" görünmektedir. Ancak aynı zamanda tarihte görülmemiş oranda “yalnız”, “depresif”, “umutsuz” ve “doyumsuzdur”. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre depresyon çağımızın en yaygın hastalığıdır. Sosyal medya, insanlar arasında bağ kurmak yerine, daha çok “kıyaslama” ve “yetersizlik hissi” üretmektedir. Victor Franklin’in ifadesiyle, "Bugünün insanı her şeye sahip ama bir anlamı yok."
Bu psikolojik bunalımın kökeninde anlam eksikliği yatmaktadır. İnsan, sadece biyolojik bir varlık değil, aynı zamanda bir “mana varlığıdır.” Bu boşluğu hazla, başarıyla, şöhretle doldurmaya çalışan insan; daha çok tükettikçe daha çok tükenmektedir.
Siyasi Boyut
Hakikatin Değil, Algının Yüceltildiği Düzen
Hakikatin Değil, Algının Yüceltildiği Düzen
Siyaset, toplumların yönünü belirleyen büyük bir anlam üretim alanıdır. Ancak günümüz siyaseti artık halkın refahından çok, algı yönetimiyle oy devşirme yarışına dönüşmüştür. Dünyanın en gelişmiş toplumundan tutun da en geri kalmış diye tanımlanan ülkelerine kadar böyle işletilmektedir. Maalesef “uzun bacaklı beyaz adamların dünyası” herkesi dönüştürmekte zorlanmıyor. En çok da “siyaset” alanında kendini göstermektedir.
Günümüz dünyasının hemen her ülkesinde “adalet”, “ahlak”, “şeffaflık” gibi kavramlar içi boşaltılmış vitrin süsleri hâline getirilmiştir. Liderler halkı temsil etmekten çok, halkı manipüle eden figürler halindedir. Gençler, siyasal sisteme ve yönetenlere olan güvenini büyük ölçüde yitirmiştir. Bu durum da toplumda bir aidiyet ve inanç kaybı doğurmakta; kişiler kendilerini herhangi bir yapının parçası olarak hissedememektedir. Siyaset, artık anlam değil, sadece çıkar üretmektedir. İstediğiniz ülkenin tüm basın yayın kuruluşlarının web sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Niye mi? Dediklerimi tek tek göreceksiniz.
Ekonomik Boyut
Parayla Alınamayan Anlam
Ekonomi, insan hayatının temel alanlarından biridir. Kıt kaynaklar ve sınırsız insan ihtiyaçlarının arasındaki ilişkiyi inceleyen bir bilimdir de. Ancak modern kapitalist düzen, insanı “tüketen bir makineye” indirgemiştir. İnsan emeği değersizleşmiş, iş ahlakı yerine rekabetçi fırsatçılık egemen olmuştur. Nasıl olduğu önemli değil, yeter ki kazanayım; gerisi umurumda değil bakış açısı değersizliğin sloganı ya da mottosu olarak sadece zihinlere değil hayatlara kazınmaya çalışılmaktadır. “Para her şeydir” anlayışı, insanı maddi zenginliğe ulaşsa bile manevi olarak boş bırakmaktadır. Zenginleşen toplumlar bile mutsuz ve huzursuzdur. Çünkü “çokluk” anlam üretmez. Anlamın yerini fiyatın aldığı bu sistemde, insan meta haline gelmiştir. Oysa insanın mutluluğu, ne kadar kazandığıyla değil; neye hizmet ettiği, neyi yücelttiği ile ilgilidir. Ama kim anlayacak bunu? Çünkü zahmetli bir iştir bu. Ee, zahmetsiz ve masa başı işlere talip insanların varlığı aynı zamanda düşünmenin de zahmetsizine yönelmeyi istediklerini göstermektedir.
Anlamın İnşasını Yeniden Gerçekleştirelim
Anlam boşluğu, kişisel değil; kolektif bir krizdir. Bu çağın insanı; inançtan, kültürden, düşünceden ve vicdandan kopmuş bir şekilde savrulmaktadır.
Ancak hâlâ umut vardır.
Ancak hâlâ umut vardır.
• Vahye dayalı bir dünya görüşü,
• Ahlakı merkezine alan bir kültür,
• Adaleti önceleyen bir siyaset,
• Emeğe ve insana değer veren bir ekonomi ile bu boşluk doldurulabilir.
Önce biz uyanmalıyız. Sonra toplum silkelenmeli. Gerekirse toplumun silkelenmesine yardımcı olmalıyız; makaleler, görseller, konferanslar ve toplum yararına olacak şekilde birçok yönden bir kanaat önderi, bir aydın, bir akil insan olacak şekilde donanımlı olmalıyız. Anlam yeniden inşa edilirse, insan da yeniden kendini bulabilecektir. Bu da ancak samimi bir arayışla, derin bir yüzleşmeyle ve hakikate dönmekle mümkündür. Bunu da ancak yürekli olanlar gerçekleştirebilir.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog
YORUMLAR