Nasihat çoğu kimse için önemli bir yol ayrımı niteliği taşımıştır. Hatalardan dönmede, doğrular yelken açmada müthiş bir motivasyon olmuştur. Lakin bazı nasihatler vardır ki, onlar da içinde hakikat değil, yönlendirme saklıdır. Bazı öğütler vardır ki, insanın kulağına hikmet gibi fısıldanır ama hakikatte gafletin, korkunun, menfaatin ve hilenin başka bir adıdır. Asıl tehlike de işte, tam da burada başlar: Hakikati görmezden gelmeyi öğütleyen hiçbir nasihat, nasihat değildir; bilakis zulmü kamufle eden bir maskedir.
İnsan, hakikate kör baktırılmak istendiğinde iki yoldan birini seçer: Ya gözünü kapatır, rahat bir köşe bulur ve oraya siner, “bana ne” demeye şartlandırılır ve ustaca uygulanan allengirli şeylerle zihni mahkûmiyet yaşar. Ya da gözünü açar, gerçeğe amade olur ve bedel ödemeyi göze alarak “hakikatin” tarafında olur. Tarih boyunca hakikate gözünü kapatanlar ya zulmün payandası olmuş ya da sessiz kalmanın utancını taşımıştır.
Yüce Allah buyurur ki:
Anlamı: “Hak geldi, bâtıl yok oldu. Zaten bâtıl yok olmaya mahkûmdur.” (El İsra’/81)
Hakikat, gölgelenmekle yok olmaz. Ama insan, nasihat adı altında sunulan sinsi telkinlerle hakikate kör edilebilir/edilmek istenebilir. “Boş ver”, “sessiz kal”, “büyüklere saygı”, “bir şey deme, düzen bozulmasın” cümleleri nice ihanetin, nice adaletsizliğin, nice zulmün üstünü örtmüştür. Bu kimseleri zulmün aparatı olarak kullanıyorlardır. Hakikate düşmanlık, her zaman bağırarak olmayabilir; bazen öğüt/nasihat kisvesiyle de sessizce sokuşturulur.
Sinsi Nasihatin Tehlikesi
İnsanların hakikatleri bilmesine rağmen vicdanları susturulmak istendiğinde, önce dillerini sustururlar. Çünkü konuşan bir vicdan, haksızlıkların en büyük düşmanıdır. “Sen konuşma”, “Zaten bir şey değişmez”, “Sen de huzuru bozma” diyerek susturulan nice insan, sonunda kendine bile yabancı hale gelir. Hakkı dile getirmemek, zalime güç kazandırır. Hatta öyle enteresan enstantaneler yaşanır ki, önceden haksızlığa karşı susmayan diller bağlanır, gözlere perde çekilir ve maalesef ama maalesef maddi çıkarların uçuran mutluluğuyla kötürüm edilir.
Peygamber Efendimiz Aleyhisselamın şöyle buyurduğu rivayet edilir:
Manası: “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Hadis-i Şerif, Sahih Müslim)
Dikkat edin kıymetli dostlar, bu hadis nasihatin çerçevesini de çizer: Kötülüğe karşı susmak bir nasihat değil, acizliktir. Hele ki bu suskunluk, düzenin bozulmaması bahanesiyle sunuluyorsa, bu artık gaflet değil, ihanettir.
Zulme Nasihatle Rıza Olamaz
Zalim, kendi zulmünü sürdürmek için sessiz bir topluma ihtiyaç duyar. Bu nedenle hakikate kör baktıracak nasihatleri çoğaltır. “Bırak Allah versin cezalarını”, “Sen karışma”, “Senin işin değil”, “Hocandan daha mı iyi bileceksin” türevi cümleler, aslında zalimin zırhıdır. Çünkü her nasihat, sahibinin niyetini taşır.
Birçok büyük zâtın da bizlere tavsiye ettiği gibi; “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır.” sözünü bizler de kararlılıkla hayatımızda tatbik etmemiz gerekmektedir. Çünkü bu aynı zamanda bir onur, bir şeref ve hakikatin tarafgiri olmaktır.
Bugün bazı çevreler, menfaatleri zarar görmesin diye haksızlıkları görmezden gelmeyi öğütlüyor ya da sessizliğe bürünüp yalanlara, dolanlara ortak oluyor. Bir kısmı korkudan, bir kısmı ise koltuğundan ayrılmamak için hakikate sırt çeviriyorlar. Bu sinsi oyunlar, “nasihat” diye pazarlanmaktadır. Oysa nasihat, doğruyu söylemektir; yanlışın üstünü örtmek değil.
Hakikat Üstünü Örtenleri Tarih Unutmaz/Affetmez
Tarih boyunca nice kavimler, nice topluluklar hakikate kör baktıran “öğütçüler” yüzünden helak olmuştur. Kimisi sustuğu için, kimisi yanlışın yanında durduğu için. Hakikat bir kez örtülmeye başlandığında, artık orada adalet değil, çıkarlar konuşur. Vicdanlar değil, korkular belirleyici olur.
Anlamı: “Onlar, Allah’ın indirdiği kitabın bir kısmını gizlerler ve onu az bir bedel karşılığında satarlar. Yazıklar olsun onlara!” (El Bakara/174)
İşte bu ayet, hakikati örtenlere verilen ilahi bir ikazdır. Bugün de bazı insanlar, makamlarını, rahatlarını, dünyevi çıkarlarını korumak uğruna hakikatin üzerini örtüyor, örtülmesine gönüllü emir eri görevini üstleniyor. Üstelik bunu da nasihat gibi sunuyor. Oysa hakikat ne pazarlığa gelir ne de eğilip bükülmeye. Hakikat eğilmez; insanlar eğilir.
Gerçek Nasihat Hakikatin Yanındadır
Gerçek nasihat, hakikati eğip bükmez. Bedel ödemeyi göze alır. Çünkü hakikatin bedeli suskunluğun da faturası vardır. Sessizliğin faturası çoğu zaman zulmün hüküm sürmesidir. Hakikati söylemek bazen yalnız bırakır ama sessiz kalmak insanı kendinden uzaklaştırır.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî der ki: “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol. İki yüzlü olma. Hakikati saklama.”
Bugün hakikate gözlerini kapatanlar, yarın kendi çocuklarına bırakacakları en büyük utancı biriktiriyorlardır. Zira hakikat bir gün gelir, bütün suskunlukların hesabını sorar.
Yani Diyorum ki Körlüğe Razı Olmamak Gerekir
Kim ne derse desin, hangi kisveye bürünürse bürünsün, hakikate kör baktırılmak istenen bir “nasihat” kabul edilemez. Hakikati görmezden gelen nasihat, nasihat değil, ihanettir. Hakikati susturan dil, dil değil, zincirdir. Hakikati örten göz, göz değil, karanlıktır.
Bugün birileri size “sessiz kal” diyorsa, bilin ki sizden korkuyordur. Çünkü hakikati haykıran bir vicdan, en büyük zalimlerin bile uykusunu kaçırır.
Anlamı: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun; bu takvaya daha yakındır.” (El Maide/8)
İşte dostlarım, bu ayet, hakikate gözlerini kapatanlara değil; hakikatin yanında dimdik duranlara seslenir. Hakikat, susturulduğu her yerde zulüm palazlanır. Bu yüzden hakikate kör baktırılmak istenen nasihatlara karşı durmak, sadece bir cesaret değil, imanın bir gereğidir.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN – Eğitimci Sosyolog
YORUMLAR