Reklam
Gökmen CAN | Eğitimci | Sosyolog

Gökmen CAN | Eğitimci | Sosyolog


DOĞRUYU DA MI SÖYLEMİYEK!

02 Eylül 2025 - 10:40

DOĞRUYU DA MI SÖYLEMİYEK!

Başlığın söyleniş şeklini Adanalılar iyi bilirler. Herhangi bir şeye itiraz edecek ya da doğruyu savunurken böyle bir tümce kurulur. Sonuna “…miyek” eki ile kullanılan ifadeler “Adanaca” dilinde çok önemli bir yere sahiptir. Biz de gayet önemli bir konuyu bu şekilde başlatarak sizlere anlatalım dedik. Evet, doğruyu da mı söylemiyek!
 
Bilindiği üzre toplumların ilerlemesi, yükselişi ya da çöküşü, hakikati dile getirenlerin erdemli duruşlarına bağlıdır. Tarih boyunca güçlü medeniyetler, yalnızca zenginlikleriyle değil, doğruyu söylemekten ve hakikatin yanında saf tutmaktan çekinmeyen insanların varlığıyla ayakta kalmıştır. Ne yazık ki, çoğu zaman yalancı şaklabanlar, çıkarcı sinsi tipler, kumpas kuran zihniyetler öne çıkmış; hakikati dile getirenler ise dışlanmış, yalnız bırakılmıştır. İşte bu noktada sorulması gereken soru şudur: “Doğruyu da mı söylemiyek?”
 
Bizler, El İsra Sûresi 81. ayetinde buyurulana iman ettik ve buna binaen bu yolu seçtik:
 
Anlamı: “Hak geldi, bâtıl zail oldu”
 
Ama hâlâ şu soruyla karşılaşıyoruz: “Doğruyu da mı söylemiyek?” Evet, söyleyeceğiz! Çünkü “susmak ihanettir, eğilmek rezilliktir.”
 
Doğrunun Bedeli
Doğru söylemek, her dönemde ağır bir bedel ödemeyi gerektirmiştir. Doğru söyleyenler, her dönemde en ağır bedeli ödemiştir. Çünkü doğru, menfaat hesaplarını bozar. Eğilip bükülmeyen bir söz, sahte dostlukların maskesini düşürür. Doğrular, çıkar çetelerinin ekmeğine taş koyar. Adaletin yanında duran bir tavır, çıkar çetelerinin düzenini altüst eder. Adaletin yanında duran bir duruş, menfaat tacirlerinin uykusunu kaçırır. Bu yüzden hakikati haykıran insanlar çoğunlukla yalnız kalmış, baskıya uğramış, dışlanmış, hatta yok edilmeye çalışılmıştır.
 
Ne var ki, milletin vicdanında ve tarih sahnesinde asıl yer bulanlar da onlardır. Toplumsal hafıza, dalkavukları değil; dik duran, gerçeği söyleyen, menfaat karşısında eğilmeyenleri yâd eder. Ama bilinmeli ki tarih dalkavukları değil, gerçeğin yanında duran yiğitleri hatırlayacaktır. Peygamber Efendimiz Aleyhisselamın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
 
Manası: “Ümmetimin en faziletli cihadı, zalim sultanın yanında hakkı söylemektir.” (Nesâî, Tahrîm, 22)
 
Bugün dalkavuklar, menfaat uğruna eğilip bükülürken sanırlar ki kimse kendilerindeki bu durumu fark etmiyor. Oysa milletin hafızası kayıt alanı hassasiyetinde bir yaklaşımla her şeyi kaydediyor. O sinsice fısıldaşmalar, gizli pazarlıklar, makam için atılan taklalar… Hepsi toplumun gözü önünde. Ve unutmasınlar: Zaman, en keskin hakemdir. Zaman o kadar büyük bir hakemliğin yol arkadaşıdır ki; adaletsizlerin, yalancıların, çıkar çetesi şeklinde çöreklenenlerin celladı olarak kanayan yüreklere derman olur.
 
Eğilmeyenlerin Ortak Özelliği
Her çağda doğrulardan şaşmayan insanların omurgası sağlamdır. Onlar:
 
*Vicdanlarını menfaatle satmazlar.
 
*Eğrilikle iş birliği yapmaz, dalkavuk sofralarına oturmazlar.
 
*“Bana ne?” demez, “Topluma ne olacak?” diye sorarlar.
 
*Korkuya teslim olmaz, zulmün karşısında susmayı ihanetten sayarlar.
 
*Onların en büyük gücü, halkın duası ve Allah’ın yardımına olan imanıdır.
 
Kur’an-ı Kerim’de En Nisâ sûresi 135.ayetinde bu ilke şöyle vurgulanır:
 
Anlamı: “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun.”
 
Toplumsal Etkiler
Doğruya sahip çıkan insanların toplum üzerindeki etkisi küçümsenemez. Onlar, bir milletin öz güvenini diri tutar. Halkın umudunu yeşertir, gençlerin vicdanına yol açar, adalet arayışını canlı tutar. Eğer bu insanlar olmasa, toplum bütünüyle yalancıların, sahtekârların, kumpasçıların eline düşer.
 
Bugün milletlerin yaşadığı çürümenin en önemli nedeni, “hakikati söyleyenlerin susturulması ya da yalnız bırakılmasıdır.” Çıkar çevrelerinin hâkim olduğu bir toplumda erdem erir, adalet kaybolur, liyakat değersizleşir.
 
Tarihten Günümüze
Hazreti Ömer Radıyallahu Anha isnad edilen şu sözü, doğruların önemini özetler: “Haktan ayrılmayın; çünkü hak, acı da olsa sonu tatlıdır.”
 
Bu ilke, yalnızca İslam medeniyetinin değil, insanlık tarihinin özüdür. Bugün de vicdan sahibi her fert, aynı ruhla hareket etmek zorundadır.
 
Kaypakların Akıbeti
Bugün sahte tebessümlerle, sinsice entrikalarla, yalanı süsleyerek ortalıkta dolaşanlara bakmayın. Onlar zanneder ki düzenleri sonsuza dek sürecek. Oysa hakikat, demirin pasını nasıl ortaya çıkarıyorsa, zaman da kaypakların maskesini öyle düşürür.
 
Atasözü olarak bildiğimiz ama Mevlânâ’ya da isnad edilen bir söz şöyledir: “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.”
 
Onların yani “yalancı, sahtekâr, kumpasçı, adaletsiz, menfaatçi, fitnecilerin” de mumları sönmek üzeredir. Çünkü Allah Rasûlü Aleyhisselamın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
 
Manası: “Doğruluk insanı iyiliğe götürür, iyilik de cennete götürür. Yalan, günaha götürür; günah da cehenneme götürür.” (Buhârî, Edeb, 69)
 
Bugün toplumun/fedakar insanların sırtından geçinenler, kumpaslarla yol alanlar, sanıyorlar ki kendileri zekâ küpüdür. Oysa ortada olan tek şey, kendi rezilliklerini yavaş yavaş ifşa etmesidir. İbret alınmazsa tarih tekrar eder, maskeler düşer, hakikat tokadı en ağırından iner.
 
Hasılı Kelam; Susmak İhanet, Söylemek Onurdur!
 
Doğruyu söylemek, sadece bireysel bir erdem değil; toplumsal bir vazifedir. Menfaat için susan, çıkar için eğilen, yalancıların oyununa ses çıkarmayan herkes, çürümenin ortağıdır.
 
Kur’an-ı Kerim’de El Bakara sûresi 42.ayetinde şöyle buyurulmuştur:
 
Anlamı: “Hakkı batılla karıştırmayın ve bile bile hakkı gizlemeyin.”
 
O halde, bugün de yarın da haykırmamız gereken söz nettir: “Doğruyu da mı Söylemiyek!”
 
Söylenen bu “adam gibi” sözden sonra söylenecek söz de aynı netliktedir: “Hayır, doğruyu söylemekten asla vazgeçmeyiz. Çünkü susmak ihanettir, söylemek ise onurdur. Kaypakların saltanatı geçici, doğruların şerefi ise ebedîdir.”
 
Kalın sağlıcakla…
 
Gökmen CAN
Eğitimci Sosyolog

 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum