Reklam
Dr. Muhammed Kemal KAHYALAR

Dr. Muhammed Kemal KAHYALAR

Sağlık Olsun

İnanç Psikolojisi ve Kitlelerin Cazibesi

22 Ekim 2025 - 08:11

İnanç Psikolojisi ve Kitlelerin Cazibesi
Kitle hareketleri sadece politik projeler değildir; bir tür inanç sistemidir aslında. İnsan, bir ideolojiye katıldığında çoğu zaman sadece fikirleri değil, kendini de bulmak ister. Çünkü inanmak, insanın varoluşsal bir ihtiyacıdır ; tıpkı nefes almak, sevilmek ya da anlam aramak gibi.

Fakat bu ihtiyaç yanlış bir yöne kanalize olduğunda, fanatizme dönüşen bir körlük doğar. İşte o zaman inanç, insanı aydınlatmak yerine yakmaya başlar.

Tarih boyunca kitle hareketleri, dinlerden devrimlere kadar toplumların kaderini belirledi. Farklı geçmişlerden gelen insanlar, aynı semboller, sloganlar ve idealler etrafında toplanarak bir “biz” duygusu yaratırlar. Hayatında umduğunu bulamayan, sistemin dışında kalmış ya da kendi sesini duyamayan birey, bu hareketlerde anlam ve aidiyet bulur.

Kendi yalnızlığını, bir grubun sıcak kalabalığıyla değiş tokuş eder. Bireysel yetersizliklerin yerini, “büyük bir davaya hizmet etmenin” gururu alır.

Aslında din, milliyetçilik ya da ideoloji fark etmez ,kitle hareketlerinin dili hep birbirine benzer. Mutlak doğrular, sorgulanmaz ilkeler ve mutlaka bir düşman figürü. “Biz”i ayakta tutan şey çoğu zaman “onlar”ın varlığıdır. Bu yüzden fanatizmin kökünde sadece inanç değil, korku da vardır: Yanılma korkusu, yalnız kalma korkusu, belirsizliğin korkusu…

Bu tür hareketlerde liderler çok önemli bir rol oynar. Karizmatik bir lider, bireylerin içindeki boşluğu bir amaçla doldurur, fedakârlığı yüceltir, itaati bir erdem gibi gösterir.
Kişisel çıkarlar bir kenara bırakılır; yerine “büyük dava”nın heyecanı gelir.
Böylece birey, özgürlüğün ağırlığından kurtulmuş olur ama aynı anda özgürlüğünü de kaybeder.

Kitle hareketleri sadece duygusal değil, ekonomik ve politik alanlarda da güçlü etkilere sahiptir. Sorgusuz sadakat, demokrasinin denge mekanizmalarını zayıflatabilir. Grup dayanışması ekonomik güç yaratabilir ama aynı zamanda dışarıya kapanarak rekabeti boğabilir. Sosyal düzlemde aidiyet duygusu artarken, farklı düşünenler dışlanır; toplum keskin hatlarla ikiye bölünür.

Oysa insanın elindeki ışık, inancın kendisidir ama bu ışık, aklın pusulasıyla birlikte yanmadıkça kör edici bir alev haline gelir.

Gerçek özgürlük, yalnızca düşünmenin soğuk yalnızlığına katlanabilenlerin payına düşer. Çünkü düşünen insan, inanmayı da daha derin yaşar; inanırken düşünebilen insan ise hem özgür hem inançlı kalabilir.

İnanç, insanın en güçlü dayanağıdır; ama aynı zamanda en tehlikeli silahı da olabilir. Kör bir inanç, insanı birleştirmez  sadece yönlendirir. Oysa düşünerek inanan insan, hem kendine hem topluma ışık tutar. Gerçek olgunluk, inanmakla sorgulamak arasında kurulan dengede gizlidir.

Bugünün dünyasında ihtiyacımız olan şey, bir fikre tapınan değil, bir fikri tartışabilen; bir lidere sığınan değil, kendi aklıyla yol bulabilen insanlardır. Çünkü insan, ancak özgürlüğünü kaybetmeden inanabildiğinde gerçekten insandır.

 

Reklam

YORUMLAR

  • 1 Yorum