اَلْكِبْرُ بَطَرُ الْحَقِّ وَغَمْطُ النَّاسِ
El-kibru baṭaru’l-ḥaqqi ve gamṭu’n-nâs.
“Kibir, hakkı reddetmek ve insanları hakir görmektir.”
(Müslim, 91)
Toplumda en çok yanlış anlaşılan kavramlardan biri kibirdir.
Kibir, düzgün ve temiz giyinmek değildir.
Fâhir ve pahalı binitlere binmek de değildir.
Kibir, Kur’an’ın ve Sünnet’in karşısında durmak, dinin hak saydığı şeylere baş kaldırmak ve hak ile hukuku tanımamaktır.
Bunu yapan kimse, hak sahibine hakkını teslim etmediği için onu küçük görmüş sayılır; işte bu, kibrin ta kendisidir.
Kibrin zıddı tevazudur.
Tevazu, İslam dinine ve dinin “hak” dediği şeylere boyun eğmektir.
Tevazu, düşmandan gelse bile hakkı ve doğruyu kabul etmektir.
Tevazu, İslam’ın kesin emirleri ve yasakları karşısında kişinin nefsini, hevasını ve arzularını öne sürmemesi; bunlarla Allah’ın hükümlerine kafa tutmamasıdır.
Hak olan şeye kalbiyle, bedeniyle ve bütün benliğiyle teslim olmaktır.
Tevazu, Rahmân’ın kullarının bir sıfatıdır:
“Rahmân’ın has kulları, yeryüzünde vakar ile yürürler;
Cahiller onlara laf attığında ‘selâm’ der, geçerler.”
(Furkân Sûresi, 63)
Kibrin ve tevazuun kısa tariflerini öğrendikten sonra, çevremizde ve yaşadığımız dünyada
önce kendimizin, sonra da başkalarının kim kibirli, kim mütevazı olduğunu daha iyi anlarız.
Ey Yüce Allah’ım!
Bizleri ve bütün mü’minleri kibrin her çeşidinden muhafaza eyle.
Senin rızan için tevazu gösteren ve senin katında makamı, değeri artan kullarından eyle.
Âmin.
Ahmet ÖZKAN
Emekli Müftü
17/10/2025 – Cuma
YORUMLAR