STK DEDİĞİN BÖYLE OLUR
Rafet Fener dostumdan aldığım bir yazıyı örnek teşkil etmesi sebebiyle paylaşmak ihtiyacı hissettim. Diğer STK’larımıza da yol göstermesi için o önemli yazıyı buyurun okumaya ve STK’larımızla paylaşmaya:
Sivil toplum kuruluşları (STK) ya da sivil toplum örgütleri, resmî kurumların dışında kalan ve bunlardan bağımsız olarak çalışan, politik, sosyal, kültürel, hukukî ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi çalışmaları, ikna ve eylemlerle çalışan, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlayan veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlardır. Sivil toplum örgütleri oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösterir. Vakıf ve dernekler topluma yararlı bir hizmet geliştirmek için kurulmuş yasal topluluklardır ve herkese yardım etmek için kurulmuşlardır. (Vikipedi)
STK denince ilk akla gelen vakıf ve dernekler oluyor. Devletin resmi yapılanması dışında, gönüllülük esasına dayanarak kurulan derneklerin her birinin farklı bir amacı bulunuyor. Ülkemizde en çok derneğin olduğu şehir beklendiği şekilde İstanbul. İçişleri bakanlığı sivil toplumla ilişkiler genel müdürlüğünün istatistiklerine göre İstanbul’da 23. 281 faal dernek bulunuyor. Kültürel, sosyal, siyasal, dini hizmetleri ön plana çıkaran derneklerin yanında birde hemşehri dernekleri var. İstanbul, Anadolu’da bulunan hemen her şehirden insanın yaşadığı büyük bir şehir olunca hemşehri dernekleri adeta bir zorunluluk olmuş. Her hemşehri derneği geldiği şehrin kültürünü İstanbul’da yaşatmak istiyor. Bunların bazıları yaptığı faaliyetlerle siyasetten nemalanmaya çalışıyor. Bizim gibi ülkelerde siyaset, kamu kaynaklarının “bize” biraz daha fazla verilmesi için yapılan bir çalışma olarak kendini gösteriyor. Yönetiminde, kurucularında, yada üyelerinde milletvekili, bakan düzeyindeki derneklere girmek, oralarda gözükmek için mücadele veren birçok insan tanıyorum. Özellikle kamuda çalışan, kendine bir mevki -makam elde etmek için bu tür derneklerde koşturan, CV’lerinde ilk maddeye bu dernelerdeki faaliyetlerini öne çıkaran insanları hepimiz görmüşüzdür.
Siyasal gücünü gösterme azminde olan, mali durumu elveren bazı varlıklı şahıslar özellikle hemşehri derneklerinin yönetiminde söz sahibi olarak kendine sosyal bir zemin oluşturuyor. Hemşehri dernekleri, toplu kahvaltılar, yemekler, piknikler düzenleyerek, çeşitli kültürel toplantılar, programlar yaparak kendi hemşehrilerini, köylülerini tanıştırma, kaynaştırma faaliyetleri düzenliyorlar. Düğünlerde, cenaze merasimlerinde dernekler ciddi bir haberleşme ve organize olma görevi üstleniyor. Köyden kente göç ile İstanbul’a gelmiş yüzbinler İstanbul gibi bir metropole tutunmaya çalışıyorlar. İstanbul bir Türkiye özeti denirdi, çünkü ülkemizin her şehrinden insanların göç ederek geldiği bu şehirde Anadolu’nun her şehrinden insan yaşardı. Artık dünya özeti desek mübalağa olmaz herhalde. Sokaklarında hemen her ülkeden insan dolaşıyor. Hatta okullarımızda bile bu durum gözlenebiliyor. Bazı okullarımızda 50-60 farklı ülkeden öğrenci bulmak mümkün. Bu kadar farklı demografik yapının olduğu yerde insanların kendi hemşehrisi ile irtibat içerisinde kalması için hemşehri dernekleri büyük bir imkan sunuyor.
Bazı hemşehri dernekleri üyelerine iş bulma noktasında yardımcı olmaya çalışıyor, hemşehrilerine eğitim desteği kapsamında burs imkanı sunuyor, yurtlar yaparak hemşehrisi öğrencilere eğitim yardımı yapıyor, fakir hemşehrilerine gıda, giyim yardımı yapıyorlar. Bunların hepsi de takdire şayan, alkışlanacak uygulamalar.
Yukarıda bahsettiğim hemşehri derneklerinin faaliyetlerinden çok farklı bir örneğe şahitlik yaptım. Tokat/ Reşadiye … köyünden istanbul’a göç etmiş kişilerin kurduğu .. derneği var. Dernek başkanı eğitimci kardeşim Turgut OĞUZ ile birlikte sohbet ederken içeriye bir grup girdi. Turgut bey gelen kişileri tanıştırdı, gelenlerin bazıları dernek yöneticisi kişilerdi, tanıştırdığı kişilerden biri ileri düzeyde Parkinson hastası olan köylüleriydi. Yanında iki de genç yaşlarda çocukları vardı. Turgut bey grubun geliş sebebini açıklayarak konuya girdi. Dernek olarak her yıl evi olmayan bir köylülerine ev aldıklarını söyledi. Bu yıl da birkaç ay önce eşini kaybetmiş, kendisi de hasta olan Ali.. ya ev aldıklarını, onun tapusunu takdim edeceklerini söyledi. Ben de böyle şefkat, merhamet dolu bir davranışa şahitlik etmekten mutlu olduğumu ifade ettim. Böyle bir dernek daha önce hiç duymamıştım. Yukarıda da bahsettiğim gibi farklı yardımlar yapan dernekleri çok görmüştüm ama, böylesine anlamlı bir yardımı ilk kez görüyordum. İstanbul gibi bir metropolde en öncelikli ihtiyaç kuşkusuz insanın başını sokacağı bir evinin olmasıdır. Çalışamayan, asgari ücret ile çalışan kişilerin kirada oturması, kirasını ödemesi nasıl beklenebilir ki?
Bakara suresi 148. Ayette rabbimiz buyuruyor ki; “Siz hep hayırlı işler yapmada birbirinizle yarışın.” Günümüzde birçok kişi yaptığı bir iyiliği görünür kılmak için törenler düzenlerken, sosyal medyada paylaşımlar yaparken … derneği ve yöneticileri yaptıklarını hiçbir yerde reklam etmiyorlar. Ayeti kerimenin ruhuna uygun bir şekilde hayırda yarışıyorlar ve bir fakire barınacak ev alıp hediye ediyorlar. Bundan daha anlamlı bir “değer” olabilir mi?
Peygamber efendimiz hadislerinde buyuruyor ki,”Kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin ihtiyacını da Allah giderir”
“Bir kimse kardeşine yardım ettiği müddetçe Allah da ona yardımını sürdürür”
Gelir dağılımındaki dengesizlikler, bireylerin azimli olması-tembel olması, savurganlık- tutumluluk, sağlık-hastalık gibi nedenlerle toplumda zenginler, fakirler, orta halliler ortaya çıkıyor. Dinimiz İslam’da sadaka, zekat gibi ibadetlerle fakirlerin gözetilmesini emrediyor. Yardımlaşmanın, en güzel örneğini sergileyen .. dernek yöneticilerini böylesine güzel davranışları sebebiyle tebrik ediyorum. Rabbim bu hizmette katkısı bulunan gönlü zengin, yufka yürekli güzel insanların da hem bu dünyada hem ahiret yurdunda bir ihtiyacını gidersin. Toplumumuzda hali vakti yerinde olan insanlar lüks yaşantısından, lüks arabasından biraz feragat etse fakirlerimizin de yüzü güler, örneğimizde olduğu gibi.




YORUMLAR