Adnan KALKAN | Yazar | Aile Danışmanı

Adnan KALKAN | Yazar | Aile Danışmanı

[email protected]

Ekran Muhakemeyi Zayıflattı; Din, Ahlak ve Namus Çöktü!

20 Haziran 2025 - 21:16

Mantık muhakemenin çökmesiyle beraber din, ahlak ve namus kavramları da çöktü. Çıplaklık medeniyet misali anlaşıldı. İnançsızlık meziyet gibi yansıtıldı.

Modern çağın insanı, aklı ekranlara kiraya vermiş durumda. Düşünmek yorucu geldiği için, hazır fikir paketlerine sarılıyor. Sonuç: sorgulamayan, sorgulanamayan, muhakeme edemeyen, mantık zincirleri kopmuş bir nesil… Ve bu zincir kopunca sadece düşünce değil; din, ahlak, namus gibi insanlığın asli değerleri de darmadağın oldu.

Dijital oyun ve sosyal medya, prefrontal beyin lobunu zayıflattı; mantık muhakeme çökertildi

Beynin karar verme merkezi olan prefrontal korteks, insanı insan yapan yapıdır. İrade, dikkat, muhakeme, akıl yürütme bu merkezde şekillenir. Ancak ne yazık ki dijital oyunlar, sosyal medya akışı ve algoritmik bağımlılık döngüsü, bu bölgeyi adeta felç etti.

Çocuklar artık 5 yaşından itibaren parmaklarını değil, akıllarını kaybediyor. Ergenler saatlerce TikTok’ta video izliyor, ama beş dakikalık bir tefekküre, okumaya hatta dinlemeye tahammül edemiyor. Oyunlarda karar değil refleks var. Hikmet değil heyecan var. Düşünce değil, dürtü var.

Mantık, muhakeme, karar verme ve irade çökünce; din, ahlak ve namus da çöktü

Muhakeme edemeyen bir zihin, doğru ile yanlışı ayırt edemez. Hak ile batıl arasında seçim yapamaz. Aklını kullanmayan, hevasına uyar. Bu yüzden günümüz gençliği inancını ekran rüzgârına kaptırdı. Değerlerini modaya feda etti. İradenin yıkımı, karakterin ve şahsiyetin yıkımıdır.

Aklını işletmeyenler, vahyi anlayamaz. Kur’an, akla hitap eder. İslam, tefekkürle inşa olur. Ama zihin uyuşmuşsa, din de şekle indirgenir, ruhsuz bir forma dönüşür. Ahlak, sadece kelimede kalır. Namus, içi boş bir nostaljiye döner.

Açıklık yerini çıplaklığa bıraktı

Kavramlar tersyüz edildi. Eskiden “açıklık” denilince başörtüsü yokluğu anlaşılırdı. Bugünse vücut hatlarını sergilemek, mahremi ifşa etmek “özgürlük” zannediliyor. Çıplaklık, moda adı altında yüceltiliyor. Ne göz mahremi kaldı, ne gönül huzuru... Sokaklarda yatak odasında giyilmeyecek elbiseler giyiliyor.

Gencecik kızlar, kendini beğendirmek için daha fazla açılıyor. Çünkü anlamdan kopan her ruh, görünerek var olmaya çalışır. Oysa hakiki değer, örtünmekte, korunmakta, korunmaya değer olmaktadır. Tarih boyunca köleler açık, soylular çıplak gezmiştir. Modern çağda açık saçıklık yani çıplaklık soyluluk gibi algılanıyor. Değerli varlığını kimse ulu ortada bırakmıyor ama en değerli olan beden dışarı atılıyor. Mantık muhakeme çökünce değer anlayışı da çökmüş oluyor.

Deizm ve ateizm gençler arasında arttı

Dijital kuşatma sadece bedenleri değil, inanç dünyasını da hedef aldı. Son yıllarda özellikle deizm, ateizm ve agnostisizm gibi inançsızlık akımları, ortaokul çağındaki çocuklara kadar indi. Çünkü bu çocuklar anlam, amaç, varoluş ve değer sorularını kendilerine soramıyor. Muhakeme edemeyince ve akıl yürütülemeyince inanç sistemi de çöküyor. Bunca delile rağmen “var olan yaratıcıyı yok sayıyor, yokluk ispatlanamamasına rağmen haşa yaratıcının yokluğunu savunuyor.”

Dijital içerikler “eğlence” maskesiyle hiçlik felsefesi pompalıyor. “Anı yaşa”, “boş ver”, “sen değerlisin, çünkü öylesin” gibi içi boş mesajlar, onları sahte bir mutluluğa sürüklüyor. Oysa gerçek mutluluk ve hatta huzur, hakikatin izini sürmekle başlar. Hakka ulaşmakla nihayet bulur.

Gerek şahsi gerek toplumsal ahlak çöktü

Bireysel ahlak, toplumsal vicdanın temelidir. Ama şahsiyet inşa edilmezse, toplum bina edilemez. Şahsî menfaatin kutsandığı, fedakârlığın küçümsendiği, hayânın hor görüldüğü bir çağdayız. Bu çağda insanlar değil, maskeler konuşuyor.

Toplumun yapıtaşı olan aile çöktü. Evler otel oldu. Eşler yabancılaştı. Çocuklar başıboş kaldı. Bu çöküş sadece bireysel değil; aynı zamanda medeniyetimizin ruhunu da eritti.

Yeniden toparlanma yolu, dijital ve sosyal ekrandan toplumsallığa geçiştir

Bu gidiş durdurulamaz mı? Elbette durdurulur. Ancak ilk adım, ekranlardan uzaklaşmakla başlar. Toplumsallık, ferdi hem denetleyen hem destekleyen bir güçtür. Komşuluk, mahalle kültürü, cemaat bilinci, akraba ilişkileri yeniden ayağa kaldırılmalıdır.

Gençler yalnızlaştıkça içine kapanıyor. Ama dijital mahremiyet değil, dijital yalnızlık var. Sanal sosyal bağlar, gerçek hayatı taşıyamaz. Gerçek bağlar, gerçek yüzlerle, gerçek kalplerle kurulur. Sanalla değil.

Aile bağları güçlendirilmeli

Her çözümün başlangıç noktası ailedir. Çünkü çocuk ilk düşünceyi orada öğrenir. İmanı orada tanır. Ahlakı orada hisseder. Mahremiyeti orada kavrar. Aile dağılırsa, toplum da dağılır.

Eşler, çocuklarına bırakacakları en büyük mirasın bir ev değil, bir dava, bir şahsiyet, bir inanç olduğunu fark etmeli. Sofrada dua, evde edep, konuşmada nezaket yeniden diriltilmeli.

Okullar, akıl yürütme, muhakeme ve iradeyi geliştirecek müfredatlar geliştirmeli

Okullarımız ezber öğretiyor, ama düşündürmüyor. Puan yarışına boğulmuş bir nesil, şahsiyet yarışını kaybediyor. Eğitim, sadece bilgi değil; akıl, hikmet, irade ve ahlâk demektir. Bu değerler müfredata uygulamalı şekilde girmeli.

Düşünme becerileri, mantık yürütme, problem çözme, ahlâkî ikilem çözümlemeleri gibi alanlar, ders kitaplarının parçası olmalı. İnsanı sadece zihinle değil, kalp ve vicdanla da eğitmeliyiz.

Mahremiyet kavramı ve anlamı küçük yaştan itibaren öğretilmeli

Bugünün çocukları ekranlarda gördükleri ile büyüyor. Ama mahremiyetin ne olduğunu bilmiyorlar. Ne göz mahremi ne beden mahremi… Edep unutulunca sınır da kayboluyor. Oysa edep, inancın dışa yansımasıdır.

Mahremiyet, sadece giyim değil; konuşma, davranış ve bakışta da kendini gösterir. Bu kavram, daha anaokulu çağında verilmelidir. Aksi takdirde, büyüdüğünde utanma değil; utanmazlık normalleşir. Çocuklarımıza “Allah, sosyal medyanın da rabbidir” anlayışı kazandırmalıyız. Sosyal hayatta olan mahremiyet sınırları sosyal medyada da olmalıdır.

Hayata ve inanca anlam yüklemeli

Çocuklara sadece "başarılı ol" demek değil; “niçin yaşadığını” da anlatmak gerekir. İnsan, anlam ile ayakta durur. Anlamı olmayan genç, rüzgâr nereye sürüklerse oraya savrulur.

İnanç, sadece ritüel değil; varoluşun temelidir. Gençler ibadeti anlamla yaşamalı, Allah ile ilişkiyi bir seküler korku değil, bir yakınlık, bir anlam yolculuğu olarak görmelidir.

Aileler, nesil yetiştirmeyi ev ve araba gibi maddelerin önünde tutmalı

Evler büyüyor, ama içindeki insanlar küçülüyor. Arabalar lüksleşti, ama gönüller fakirleşti. Aileler artık çocuklarını yarış atı gibi yetiştiriyor, ama ruhunu ihmal ediyor.

Oysa en kıymetli yatırım, bir çocuğun inançlı şahsiyetidir. Bu, ne borsa çökünce düşer, ne enflasyondan etkilenir. Ebeveynler çocuklarının ahiretini düşünmeden, dünyevi hedeflere boğulmamalı.

Nesli ihya, medeniyeti inşa mefkûremize hizmet için toplumsal seferberlik ilan edilmeli

Bugün artık mesele tek tek fertleri kurtarmak değil; nesli ihya, medeniyeti inşa etme meselesidir. Bu bir bireysel çaba değil; topyekûn bir seferberliktir.

Devlet, STK’lar, eğitimciler, ebeveynler ve din adamları; her biri bu mücadelede bir cepheyi tutmalı. Kur’an ve sünnet eksenli, aklı merkeze alan, fıtratı esas alan bir eğitim ve kültür hareketi başlatılmalıdır.

Son söz: Mantık muhakeme yıkılırsa, insan yıkılır. İnsan yıkılırsa, toplum yıkılır. Şimdi yeniden düşünme, yeniden dirilme, yeniden şahlanma zamanıdır. Nesli ihya etmeden medeniyet kurulmaz. Ve bu ihya, ekranı kapatıp kalbi açmakla başlar… Hazzı sınırlayıp huzura giden hakikat yoluna girmekle başlar. Diğeriyle değil bizzat kendinle başlar.

Adnan Kalkan
Twitter: @adnankalkan01
YouTube: Adnan Kalkan

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum