Mesih ve Mehdilik İnancının Temelleri
Mesih ve mehdilerin hiç eksik olmadığı, hatta günümüzde erken kalkanın kendini mehdi ilan ettiğinden hareketle, böylesine komplike bir konuyu ana hatlarıyla araştırarak dikkatlerinize sunmak istedim.
Yaklaşık İ.Ö 750’den itibaren ortaya bir dizi peygamber çıkmış, buyruklarına uymadıklar için Tanrı’nın İsrail halkını cezalandırdığını bildirmiştir. Bu tür öngörülere “Kıyamet kehanetleri” diyoruz. Çok geçmeden bazı peygamberler de Davut’un soyundan yeni bir kralın geleceğini haber verdiler. Bu “Mesih” ya da “Tanrı’nın oğlu” halkı kurtaracak, İsrail’i yeniden büyük bir güç haline getirecek ve “Tanrı’nın krallığını” kuracaktı.
Hıristiyanlıktaki ricat (Mesih’in dönüşü) inancı, Yahudiliğin Hıristiyanlık üzerindeki etkisinden ibarettir. Dolayısıyla bu inanç, tamamıyla bir Yahudi-Hıristiyan akidesidir. Müslümanlar arasında yer bulan “Mesih” inancı tamamen Yahudi ve Hıristiyan kökenli, “mehdilik” inancı ise kökenleri İran/Zerdüşt inancına dayanmak üzere Şiilik kökenlidir.
Yahudiler ve Hıristiyanlar “Mesih” inancı konusunda hemfikir iken, Mesih’in kim olduğu hususunda ayrılırlar. Yahudiler Mesih olarak yeni bir şahsın gelmesini beklerken, Hıristiyanlar Hz. İsa’nın ricatına (dönüşüne) inanmaktadırlar.
Yahudilerin tarihlerinde yaşadıkları sıkıntılar ve uğradıkları hezimetler sonucu taşıdıkları kurtarıcı/Mesih beklentisi, şekil ve hedef değiştirerek Hıristiyanlara geçtiği gibi benzer şartları yaşayan Müslüman topluma da değişik isimler altında girmiştir. Zaten böyle bir inanç öteden beri değişik toplumların kültüründe yer etmiştir. Şöyle ki:
Mesih inancının ilk önce Sümerlerde doğduğu, Babilliler ve Mısırlılarda gelişmeye devam ettiği ve bu iki kanaldan dünyaya yayıldığı iddia edilmektedir. Yahudilerin “Mesih” inancını Bâbil esaretleri sırasında Zerdüştilerden (eski İran dini) aldıkları söylenebilir. Bu bağlamda, Şiilikteki imamet anlayışının, imamların masumiyeti ve babadan oğla intikalinin tamamen Zerdüştlükten kaynaklandığı ifade edilmektedir.
Kuran’da İsa iki yerde sadece “Mesih”, beş yerde “Meryem oğlu Mesih” ve üç yerde de “Meryem oğlu İsa Mesih” olmak üzere toplam 10 yerde “Mesih” olarak anılmaktadır. Bunlardan hiçbirisi Yahudilerin beklediği “Mesih”, ya da Hıristiyanların dönüp geleceğine inandıkları “Mesih” anlamı içermez. Hadislerde geçen “Mesih” kavramı ise Kuran’a dayanmamaktadır. Bu kavram Kuran’dan alınmış olamayacağına göre Yahudi ve Hıristiyanların Mesih telakkilerinden etkilenmişliğin bir ürünüdür.
Gizli olan şeyleri ifade etme veya gelecekle ilgili bir takım bilgiler verme muhtevasında olan metinlere “apokaliptik” metinler diyoruz. Bu metinler bağlamında Yahudi ve Hıristiyan kültüründeki beklenen Mesih’in yeryüzüne getireceği barış, huzur, bolluk vs. (kurtla kuzuların birlikte yayılacağı vs) inanışlar ile İslam kültüründeki Mehdi’nin gelişiyle dünyaya hâkim olacağı söylenen ortam anlatımları neredeyse bire bir benzerlik göstermektedir.
Yine aynı şekilde Süryanicede “yalancı” anlamına gelen Deccal ile ilgili anlatımlarda Yahudi-Hıristiyan apokaliptikleriyle İslam kültüründeki fiten edebiyatında neredeyse aynı ifadeler kullanılmıştır. Pavlus’un Selanikliklilere yazdığı 1. ve 2. mektupta “İsa Mesih’in tekrar geleceği, ancak bunun yakın olmadığı, o gelmeden önce irtidat, dinsizlik, yalan gibi birtakım alametlerin çoğalacağı, Deccal’ın ortaya çıkacağı” belirtilir.
İslam kültüründe Hz. İsa’nın geri dönüşü doktrini hadislere dayanmaktadır. Deccalın ortaya çıkacağı, Hz. İsa’nın yeryüzüne ineceği ve deccalı öldüreceği birçok hadiste ifade edilmektedir. Bu olayın geçeceği yer olarak da Yahudilerin bulunduğu bölgeler ve deccalın askerlerinin de Yahudiler olduğundan bahsedilmektedir. Ancak Hadis kitaplarında Deccal ile ilgili rivayetler incelendiğinde isnat veya içerik yönünden Hz. Peygambere aidiyeti hususunda ciddi şüpheler uyandırmaktadır.
Deccalın kim olduğu, nerede ve ne zaman belireceği açıklanmıştır. Bu hadisler sadece birbiriyle tezat halinde değil, bunlarda aynı zamanda şüphe ve tereddüt ortaya koyan kelime ve ifadeler de vardır. Nitekim Peygamberimizin bazen Deccalın Horasan’dan, bazen Isfahan’dan, bazen de Suriye ile Irak’taki bir yerden çıkacağını söylediği belirtilmiştir.
Hz. İsa kendilerini esaret ve mağduriyetten kurtaracak olan bir Mesih beklentisi içinde olan İsrailoğullarına peygamber olarak gönderildi. Yahudiler Mesih’in kendileri için milli bir kurtarıcı olmasını ve başka milletleri egemenlikleri altına almasını sağlamasını bekliyorlardı. Yahudiler, Hz. İsa’nın bekledikleri kurtarıcı Mesih değil de, tevhide, Allah’a kulluğa, ahlak ve fazilete, merhamet ve adalete çağıran, savaş ve intikam çığlıkları atan değil bir rahmet peygamberi olduğunu görünce bekledikleri Mesih değildir diyerek birtakım suçlamalarla öldürmeye kalkıştılar. Onu büyücülük ve sahtekârlıkla suçladılar. Hz. İsa’yı öldürmeye karar veren Yahudiler, onu egemenlikleri altında bulundukları Kudüs Valisi Romalı Platus’a teslim ettiler ve çarmıha gerilerek ölmesini sağladılar.
Yahudilere göre Hz. İsa çarmıhta öldürüldüğüne göre o lanetlenmiştir ve böylelikle ruhu Allah’a değil, şeytana gitmiştir. Çünkü Tevrat çarmıhta ölenin lanetlenmiş olduğunu beyan etmektedir. Nitekim Tevrat şöyle der: “Asılmış olan adam Allah tarafından lanetlidir.” Lanetli ise, Allah’tan uzak ama Şeytana yakın olan kimseye denilir. Yahudiler İsa’nın başlangıcından bahsederken de Hz. Meryem’e iftira atmışlardı. Şeytanî bir iş yapıp hamile kaldığını ve doğan çoğun da Rahmanî değil Şeytanî bir çocuk olduğunu iler sürmüşlerdi.
Bu şeytani planla hem Musa’nın şeriatını uygularayark İsa’yı Musa adına katledip kendi çıkarcı düzenlerine bir mazeret bulacak, hem de İsa’nın küçük düşürülerek düşmanlarının elinde zelil olmasını sağlayacaklardı. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardı. İşte Yahudilerin bu komplolarına karşılık Kuran, onların iddia ettikleri gibi İsa’nın lanetlenip ruhunun şeytana gitmediğini, tam tersine vakti gelince tabi bir ölümle vefat ettiğini vurgular.
Hıristiyanlıktaki İsa-Mesih inancının temelini Hz. İsa’nın ölümünden sonra Pavlus’un kurguladığı Tanrı İsa anlayışı oluşturur. Öyle ya madem babasız dünyaya gelmişti o halde o bir Tanrı olmalıydı. Tanrı olduğuna göre çarmıhta öldürülmüş de olamazdı! Oysa Kurân’da Hz. İsa ile Hz. Âdem karşılaştırılır ve İsa’nın yaratılışı Âdem’in yaratılışına benzetilir. Eğer İsa’nın babasız doğumu onun Allah veya Allah’ın oğlu olma vasfını kazandıracaksa, Âdem’in hem babasız hem de anasız olduğu vurgulanmak istenir (3/Ali İmran 59).
Hz. İsa’nın ölümünün de her canlı gibi normal bir olay olduğu vurgulanarak İsa’nın gökyüzünde Allah’ın sağ yanında oturduğu ve dolayısıyla kıyamete yakın Mesih olarak yeryüzüne tekrar dönceği anlayışı Kurân tarafından reddedilir: “Hani Allah, İsa'ya demişti ki: ‘Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkâra sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim.’ (3/Ali İmran 55)
Ayetlerde geçen“ref” sözcüğü ve “Allah’ın Hz. İsa’yı kendisine yükseltmesi” bedenen yukarıya kaldırma anlamında değil, değer ve üstünlük olarak onun ölümsüzleştirilmesi anlamındadır. Kuran’da Hz. Lut’a atfedilen “Ben Rabbime hicret ediyorum” (29/Ankebut 26) sözündeki hicret ile Hz. İbrahim’e atfedilen “Ben Rabbime gidiyorum” (37/Saffat 99) cümlesindeki “gitme” gibi mecazidir. Türkçede de ölen büyük şahsiyetler için “Hakka yürüdü, ebediyete intikal etti, Rabbine kavuştu, Allah’tan geldik yine Ona döneceğiz” gibi deyişler bu manayı çağrıştırır.
Kaldı ki Kur'an'da "Ref" (R-F-A) yani "yüceltme" ifadesi birçok defa geçer ki onlardan bazıları:
Hz. Muhammed için: “Senin şanını yükseltmedik mi?” (94/4) “Geceleyin uyanıp, yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Belki de Rabbin seni övülecek makama yükseltir”. (17/79)
İdris için: “Kitapta İdris'i de an: Çünkü o, çok doğru bir peygamberdi. Onu yüce bir yere yükseltmiştik”. (19/Meryem 56-57)
İbrahim için: “Bu, İbrahim'e, milletine karşı verdiğimiz hüccetimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Doğrusu Rabbin hakimdir, bilendir.” (6/83)
Tüm Muttakiler için: “De ki: ‘Yöneticilerin Yöneticisi olan Allah’ım, yönetimi dilediğine verir, dilediğini de yönetimden indirirsin. Dilediğini yükseltir, dilediğini de alçaltırsın. Tüm iyilikler senin elinde. Sen her şeye gücü yetensin!’(3/26)
Sonuç olarak Hz. İsa’nın ölmediğini ve kıyamete yakın yeniden yeryüzüne döneceğini iddia etmek farkında olmadan Hıristiyan misyonerliği yapmak anlamına gelir. Daha da önemlisi Pavlus’un söylemlerine Kurân üzerinden meşruiyet kazandırmış oluruz. Öyle ya Kurân’da “her insan ölümlü” buyrulduğu halde İsa ölmediyse o bir TANRIDIR!!!




YORUMLAR