Ağlayarak ilk adımını atarsın yaşamın girdabına. Ne olduğunu anlayamadan hengâmeyle geçen bir çocukluk ve ardından ilk, orta, lise, üniversite derken başlar uzun bir okul maratonu...
Tüm hayallerinizi okul sonrasına saklarsınız ki artık huzura erip kendiniz için yaşamaya başlayabilesiniz...
Akabinde iş ve eş bulma telaşının içinde buluverirsiniz kendinizi ve yine ertelenir tüm hayalleriniz...
Ama önemi yok, nasıl olsa yaşınız gençtir ve sizi bekleyen uzun yıllar var önünüzde!
Derken ardı ardına gelmeye başlar ailenin yeni üyeleri…
Ve anne-baba olmanın sevinci ve sorumluluğu ile yine değişmiştir öncelikleriniz...
Artık siz onlar için varsınız ve kendiniz için yine yoksunuz. “Ama olsun, ne kaldı ki şunun şurasında. Hele çocuklar bir büyüsünler, okullarını bitirip iş sahibi olsunlar, evlenip yuvalarını da kurdular mı ben de rahata ererim!” cümlesi, uzun metrajlı bir filmin alt yazısı gibi geçer durur zihninizden...
Ve nihayet gelmiştir beklenen vakit ama sizin bitirdiğiniz yerden çocuklar başlamıştır kendi hayatlarının kısır döngüsüne...
Üstelik sizin hayat filminizin temel rolünü hep onlar işgal ederken, belki de onların senaryosunda size figüran olarak bile yer verilmeyecektir...
Kendiniz için yaşamak üzere hep ertelediğiniz hayallerinize mi ne oldu?
Üzgünüm ama artık ne geride kalan nefes alıp verme sayınız yeterli olacak, ne de refleksleriniz buna izin verecek!
Üstelik yılların geride bıraktığı nesneler “antika/nostaljik” olarak anılıp nadide eser bağlamında “baş tacı” edilirken, aynı durumdaki siz ise, belki de “yaşlı/moruk” nitelemesiyle “baş kakıncı” edileceksiniz...
Hayatın yoğun girdabında yaşadığınız bunca sergüzeştlerden sonra mahzendeki yıllanmış şarap, ya da antikacıdaki bir taş plak kadar dahi değerinizin olmayacağı düşüncesi hüzünlendirecektir çilekeş yüreğinizi...
Ve ağlayarak başladığınız hayata yine gözyaşları içinde veda etmeye hazırlanırken, yanağınıza dökülen damlacıkları bile silmeye mecaliniz olmayacak...
Ama daha da ilginci, musalla taşında üzerinize kılınacak namazın nidalarını bile duymayacaksınız, tıpkı doğduğunuzda kulağınıza okunan ezanı duymadığınız gibi...
YORUMLAR