Adem DOĞANTEMUR

Adem DOĞANTEMUR


Mahzendeki Yıllanmış Şarap ve Anneler Günü!

08 Mayıs 2025 - 18:40

Bir süre önce Adana’da yaşadığım bir olayı hiç unutmuyorum. Lokantada yemek yiyordum ve hemen karşımdaki masada da bir aile oturuyor. Baba, anne ve lise çağlarında olduğunu tahmin ettiğim oğulları.

Giyim-kuşamları oldukça düzgün, belli ki varlıklı bir aileydi. Ne var ki anne tekerlekli sandalyede ve ileri derecede felçli olmalı ki kollarını bile kaldıramıyor, hatta çene kaslarını zoraki hareket ettirebiliyor diyebilirim.

Neyse, baba masadaki yiyecekten bir parça alarak eşine yedirmeye çalıştı ancak lokma kadıncağızın ağzından üzerine döküldü. İşte tam bu sırada genç oğlanın annesini öyle bir azarlayışı vardı ki gerçekten üzüntü vericiydi. “Her gittiğimiz yerde senin yüzünden rezil oluyoruz, bir yemeğini bile yiyemiyorsun!” cümlesi hâlâ kulaklarımda...

Kim bilir anne ne tür sergüzeştler yaşayarak o hâle gelmişti, belki de o çocuğu doğurabilmek adına felç olmuştu!

Düşündüm de insan iki kere çocuk olur. Birisi hayata merhaba dediğiniz başlangıç yılları, diğeri de elveda demeye hazırlandığınız bitiş yılları.

İlk çocukluğunuzda; derdinizle dertlenen, hastalandığınızda ağlayan, yürümenizle sevinen, ipe sapa gelmez yüzlerce sorunuzu bıkıp usanmadan cevaplandıran, velhasıl varlığını varlığınıza adayan birileri vardır ya başucunuzda, işte biz onlara “ANNE/BABA” diyoruz.

İkinci çocukluğunuzda ise; niçin hâlâ hayatta olduğunuza anlam veremeyen, attığınız her adımla kurduğunuz her bir cümleyi düzelterek sizi küçümseyen, kısacası aldığınız her bir nefesi külfet olarak gören birisi olacaktır ya yanınızda, işte biz ona da “EVLAT” diyoruz!

Üstelik ilk çocukluğunuzda herkes sevmek için size koşarken ikinci çocukluğunuzda herkes sizden kaçar. Ülkemizdeki huzur evleri ve yaşlı bakım kurumları bunun en güzel kanıtı olmalıdır!

Ne hazindir ki; yılların geride bıraktığı eşya(lar) “antika/nostaljik” olarak anılıp nadide eser bağlamında “baş tacı” edilirken, aynı durumdaki insan ise “yaşlı/moruk” nitelemesiyle “baş kakıncı” edilir.

Hayatın yoğun girdabında yaşadığımız bunca sergüzeştlerden sonra mahzendeki yıllanmış şarap, ya da antikacıdaki bir taş plak kadar dahi değerimizin olmayacağı düşüncesi, açık söylemek gerekirse insanı hüzünlendiriyor zaman zaman!

Evlat dünyanın “ÇOK DEĞERLİ” bir nimetidir ve anne babalar bu nimetin değerini onlar doğdukları andan itibaren bilirler. Anne babalar ise dünyanın “EN DEĞERLİ” varlıklarıdır ki çocuklar onların değerini genelde öldüklerinde fark ederler.

Oysa yaşıyorken saygı duymadığımız, halini hatırını sormadığımız bir insanın ölümüne döktüğümüz gözyaşları, en az timsah gözyaşları kadar sahtedir.

Uğurlarına ömrünü feda ettiklerinin umurlarında bile olmadığını fark ettiğinde güneş çoktan batmış olacak. Hangi işi zamanında yapıyoruz ki!

 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum