İyiliğin ve kötülüğün aynı zeminde buluştuğu ender ve şaheser bir yaratım eseri olarak insan, yaratılmış her varlığın iyiye ve kötüye yönelik eğilimini de belirleme özelliği kazanarak sorumluluk sahibi bir varlık olarak ceza ve mükâfat alacak bir yapıya sahiptir.

İnsan, bir teklif ile muhatap olmuş, bu teklife evet demiş ve gereğini yaptığı zamanda ise hem yeryüzünde bir selam/barışın ikamesi oluşacak ve hem de ahirette cennette ağırlanarak mükâfatını alacaktır.
Yeryüzü serüveni ile insan, bir imtihan gerçeği ile yüz yüze kalmaktadır. Bu imtihan gereği ise onu yoldan çıkaracak şeytan ve yardımcıları da devreye girmektedir. İnsanın kötüye meyyal yaratılışı şeytanın işini kolaylaştırmakta ve böylece insanı aldatmanın farklı yöntemlerini uygulayarak onu yoldan çıkarmaya çalışmaktadır. Ama Yüce Yaratıcı olan Allah, insana merhamet göstererek ona yol gösterici bir Kitap ve bu kitabı uygulayarak gelen bilginin eyleme dönüşmesinin örnekliğini gösteren bir Resul/Elçi de göndermektedir. İşte Şeytanın ayartmalarına karşı vahyin yol göstericiliği de denge için temel bir işlevselliğe sahiptir. Yani insan için kaçamak ve kaçacak bir yol, yordam ve yöntem kalmamaktadır.
İnsanın sahip olduğu her duygunun iki boyutlu olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Neye sahip ise insanoğlu, onun iyiye kötüye yönelik bir özellik taşıdığını da bilmeli ve bu bilgiyi idrake dönüştürebilmelidir. İnsan, unutkandır. Bu unutkanlık, çoğu zaman, etkileşim üzerinden dengesini bozmaya yönelik algılara kapıyı kapatmak için bir vesiledir. Ama eğer, iyilik, doğruluk, güzellik ve benzeri şeyleri unutursa, özellikle de yaratılmış bir varlık olduğu gerçeğini unutursa bu onun sonunu getirir. İnsan, her daim, kendi yapıp ettiklerinin bir sonucu olarak karşı karşıya kaldığı bir durum, olgu ve olay ile karşılaşacaktır. Önemli olan bu karşılaşmayı iyiye yönelik bir eğilim üzerinden gerçekleştirebilmektir.
İnsanın karşı karşıya kalığı her durum ona ikili bir yapı sunmaktadır. İşte bu noktada denge, o ikili yapıyı sağlıklı ve doğru bir zeminde lehine kullanma imkân ve ihtimalini sunar. Unutkanlıkta olduğu gibi, başına gelen kötü bir şeye karşı göstereceğin tepkinin niteliğinde de bu olgu saklıdır. İnsan, karşı karşıya kaldığı her durumu bir sınama olarak gördüğü zaman tepkiselliğini ona göre yeniden düzenleme imkânını kazanır. Ayrıca insanın kendisi için şer/kötülük olarak gördüğü şey iyilik, kendisi için iyilik olarak gördüğü şey ise kötülük olarak ortaya çıkabilir. Burada iyilik ve kötülük kişinin kendi akli ve tecrübî sınırlılığı içinde algıladığı olgusal durum ile ilişkilidir. Bu durum bize insanın yol gösterici bir kılavuz olmadan yol almasının zorluğunu gösterir. Çünkü şeytani iğvaya kapılmadan yol alabilmenin yolu, yordamı, yöntemi, doğru yolu, istikamet üzere olmayı sağlayacak olan ilkelere, kulluk edimlerine olan ihtiyaç bedihidir.
İnsanın sahip olduğu bilginin kendi standartları içinde hep bir eksiklik ve zaaf taşıdığını bilmelidir. İnsanın bilme yöntemleri olarak akıl, deney, gözlem, tecrübe ve benzeri yöntemler üzerinden elde edeceği bilgi ancak işaret taşları olan ilkelerin güvenilir ve sağlam bir kaynaktan inşa edilmiş hali içinde anlamlı bir yere sahip olabilir. Yani ilahi bilginin yol göstericiliği altında bu biliş süreçleri anlamlı bir işlevselliğe sahip olacaktır. Yoksa tarih boyunca insanlığın yaşadığı deneyim ve tecrübe ile bu biliş süreçleri yeterli bir olgunluğu ve sorunları çözme konusunda oluşan yetersizliği bilmektedir.
O zaman insanın yaslandığı zemin, zaman ve dayanağını doğru bir duruş üzerinden elde etmesi elzemdir. Vahyin yol göstericiliğini yine örnekliğin kendisine sunduğu anlam üzerinden öğrenmesi, bilişsel süreçlerini bu zemine yaslandırarak anlamı ihtiva etmeye matuf arayışlara sahip olması, onu yol üzere bulunmayı garanti eden bir karaktere taşır. Vahyin istikamet gösterici ve yol açıcı ve gösterici vasfını derinden idrak etmek, insanı doğru bir duruşa ve doğru bir yola taşıma konusunda önemli bir etkendir.
İnsanlığın son iki yüzyılını oluşturan modern kültür ve düşünce ile insanlığın geldiği nokta üzerinden yeniden düşünmeye çalışmak şarttır. Hayatın kolaylık kazandığı bir zemine yaslanarak sunulan hayat tarzını doğru görmek büyük bir yanıltmayı içinde taşımaktadır. Sekiz milyar insandan sadece binde bir bile olmayan bir kesimin cenneti yeryüzünde yaşaması, ama bu cennet için bedel ödeyen diğer insanların varlığı ise bir cehennemi inşa etmekte olduğu gerçeği ise hep insanları sürekli rahatsız etmeye devam etmektedir. Gazze örneği ise bu vahşetin örnekliğini göstermektedir. Yapay Zekâ üzerinden çocukları ve sivilleri öldürmeyi meşru gören bir iktidar biçimi… Aynı zamanda benzer bir idrak üzerinden tanrının kendilerini seçmiş olduğu görüşü üzerinden diğer insanlar üzerinde despotik bir zulmü mazur görmeleri ve bunu rahatlıkla dile getirmeleri… Dünyada hiçbir kimsenin ise bu duruma yönelik bir tepki geliştirmemesi de insanlığın geldiği noktayı göstermesi açısından kayda değer bir bilgi ve biliş örneğidir. Müslümanların kahır ekseriyetinin de bu suça karşı ortak bir irade beyanında bulunmaması, müslüman iktidarların sessiz kalmaları, modern kültür ve düşüncenin inşa ettiği gücün ve iktidarın zalim, despotik ve kahredici boyutunu gözler önüne sermektedir.
İnsanlığın, insan eliyle yokluğa tevdi ettiği zamanlarda yaşamanın bedeli olarak cennette cehennemi yaşamanın ne olduğuna dair idraki öğrenmeye devam etmektedir. İnsan sonrası için geliştirilmeye çalışılan düşünceler, eylemler, yeni yaşam tarzları da bu işin ciddiyetini göstermektedir. Vahyin devre dışı tutulduğu yeni modern zamanlarda, özellikle de ispat edilemez esprisi üzerinden yokluğa tevdi edilmiş, ilahi bilgi ve türevleri, insanlığın geldiği bu noktada insani biliş süreçlerinin şeytani vasfını bize göstermektedir. Şeytan, modern kültür ve düşünce içinde kendi iktidar alanını inşa ederek bütün bir insanlığı yoldan çıkarmanın imkânlarını çoğaltarak sürdürmeye devam etmektedir. Gönüllü şeytan yoldaşı olana kişilerin iktidar olma, kültür üretme, bilgi üzerinden hegemonya kurma ve sanat adı altında köleleştirmenin getirdiği şey; insanların tek bir seçenek ile karşı karşıya kalmalarını sağlamaktadır. Bu durum iyiliği ortadan kaldırmakta ve kötülüğü normalleştirerek makulleştirmektedir. Buna da gerçek bu dedirterek kendi iktidar ağını güçlendirmeye devam etmektedir.
Şems Suresinde “Biz insana fücuru ve takvayı ilham ettik” diyen Rabbimiz, Bakara suresinin girişinde de “İşte bu kitap hiç şüphesiz Takva sahiplerine hidayet/yol göstericidir.” Bu iki takva kavramı yukarıda ifade ettiğimiz insanın ikili boyutu içinde iyilik tarafını gösteren bir göstergedir. Böylece mümin takva sahibi oldukça gönderilmiş bilgi ona yol gösterici vasfını izhar ederek onu şeytanın her türlü şerrinden azade kılar. İşte modern dünya bu temel gerçekliği yok sayarak, gözden ırak tutarak insanları yoldan çıkarmaya azmetmiş azınlık bir şeytan gücü olarak işlevsellik kazanmaktadır. Kapitalist ruh ve işgal ettiği beden üzerinden kendi tahakkümünü kurmaya devam etmektedir. O yüzden insanların tek bir ihtimali kalmıştır. Yeniden kadim kültüre, vahye ve nübüvvet örnekliğine dönüştür bu ihtimal…
Kuran’ın, müminleri ‘yeniden iman etmeye’ çağırmasını bu düzlemde yeniden düşünmeye başlamak zorunluluğunu duymalıyız…
Abdulaziz Tantik
YORUMLAR