Reklam
Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


İnsan ve İnsanlığın Sonu…

30 Aralık 2025 - 14:29

İnsan ve İnsanlığın Sonu…
İnsanı insan kılan arayışıdır. Arayışın tükendiği noktada insan da tükenmeye başlamaktadır. İşte insanı sınırlar içine hapseden her yaklaşım, insanı tüketen bir yapıya bürünmekten kurtulamamaktadır. Modern düşünce bu bağlamı içinde insanı tüketen ve yok eden bir hüviyeti açığa çıkarmaktadır. İnsanın kendi iç türevleri ile birlikte bir yokluğu yaşadığı zamanlar görmekteyiz. Çocuk, çocuk olmaktan çıkmakta, kadın, kadınlığını unutmakta ve Erkek, erkekliğini yitirmektedir. Buna eşitlik, hak ve özgürlük payesi vermeniz durumu değiştirmeye yetmemektedir.

Din, yaratılmışlığın sınırlarını ve alanlarını belirleyerek varlığın barış içinde kendi yaşamını idrak etmesine zemin oluşturarak varlığın kendi doğası ile uyumlu yaşamasını mümkün kılmaktadır. Dine yöneltilmiş eleştirilerin, dinin doğasına yönelik olmaktan öte, ancak uygulama veya insani deneyimin fesada kapı aralayan boyutlarına yönelik olduğunu tarihsel sürekliliği içinde de gözlemlemekteyiz. O zaman dine yöneltilmiş her eleştiri, insanı yokluğa tevdi etmenin bir araçsal zeminine dönüşmesi kaçınılmaz bir hakikat olarak önümüzde durmaktadır.

Batılı insanlar, dinlerini kaybettikleri andan itibaren kendi insanlıklarını yitirdiklerini de fark etmeye başladılar. Bunu filozoflarının dile getirdiklerinde de görmekteyiz. Bunun hikayelerini, dine yönelimlerini ve özellikle son dönemlerde İslam’a koşuşturmalarını da dikkatle izliyoruz. Türkiye’de ise dine yönelik salvoların bir karşılığının olmadığını zaten biliyoruz. Dinin, fasık, zalim ve münkir dediği tipler ve fesada kapı aralayanlar üzerinden dine/İslam’a saldırmalarının bir karşılığı hakikat bağlamında yok olsa da reel bir karşılık üreterek fesadı çoğaltmaya yaradığı gözlenmektedir.

Hâlbuki son yüzyıldır İslam bu toprakların ruhu olmaktan çıkarıldığı gibi, onunla ilgili her şey yokluğa tevdi edilerek yokluğa mahkûm edilmiştir. Ama hala bu noktada gelişen olaylar ve olup bitenlerin varlığı din üzerinden eleştiriye tabi kılınmaktadır. Bu ne kadar ahmakça bir şeydir ki! Yokluğa tevdi edilmiş, yeni bir inanç kümesi altında yeni bir kültür ve yaşam inşa edilmiş ve buna dayalı olarak gelişen olumsuzluklar ise dine fatura edilerek kendisini kurtarma arayışı içinde var olan kültüre hala inatla sarılmak ve ona güzellemeler yaparak insanlığını yok etme arayışını sürdürmeyi makul göstermektedir.

Batıda dine yönelişin yükseldiği zeminlerde bile ülkemizde ve müslüman ülkelerde batılı değerlere yönelme arayışları bir samimiyet mi yoksa bir ihanet mi? Üzerine bolca tefekkür edilmesi gereken bir durumdur. Daha tehlikeli durum ise; Müslümanlığın ortak paydası üzerinden iktidar devşirerek bu iktidarı uluslar arası bir güce dönüştürme arayışlarını ise kendi İktidar Gücünü inşa adına kullandığı andan itibaren kendi gücünü ve itibarını kaybetme ile karşı karşıya kalma pozisyonu ise en can alıcı bir nokta olarak önlerinde durduğunu fark etmemedir. Çünkü dinin kullanımı, yanlış pozisyonlar için harcanması dinin doğasının dışında bir olguya dayanır. Bu çürütücü pozisyon başa bela oluşturacak bir zemine kapı aralar.

Burada asli sorumluluk, müslüman insanlara düşmektedir. Suçu başka yerde arama lüksünü bir tarafa bırakarak kendi sorumluluğunu kuşanmalı ve üzerine düşen ahlaki imkânları seferber ederek yeni bir dünyanın kurulmasının mümkünlüğünü göstermelidir. Öncelikle kendi aralarında bu gücü seferber edebilmeli ki, şahitlik düzleminde bir inşa ile diğer insanlarında şahit olacakları bir vasatı inşa edebilmek mümkün olsun…

Korkunun ecele faydası yoktur. Bu atasözü, yerden göğe kadar haklılık taşır. İnsan, yaşadığı anı doğru bir ahlaki kaygı ile doldurarak kendi lehine akmasına vesile olmalıdır. O yüzden, ahlaki kaygıyı önceleyen bir duruş ile olup bitenlerin neye tekabül ettiği konusunda tefekkür etmesi kaçınılmaz olmalıdır.

Dünya yeni bir akışa kapılmaktadır. Bu akışta, hakikat sonrası, insan sonrası, insan makine dönemi diyerek insanlığın tamamen yok edildiği bir zemine doğru son sürat gidilmektedir. İnsanlığın önüne neler çıkarılacak bilinmemektedir. İnsanın böcek ile eş değer görüldüğü bir dünyada insanların yok edilmesinin önündeki bütün ahlaki bariyerler kaldırılmış olacaktır. O yüzden yeni arayışlara kapı aralayan her durum insanlığın aleyhine bir sapma ile karşı karşıya bırakmaktadır insanları.

Müslüman, bütün bu olup bitenlerin farkındalığına sahip olmadan kendi yolunu doğru ve ahlaki bir kaygı ile temellendirerek varlık kazanması mümkün görülmemektedir. Gazze’de olup bitenler ortada… Ateşkese rağmen, saldırılar durdurulmamaktadır. Hatta savaş İran, Irak ve Suriye özelinde yaygınlaştırılmak istenmektedir. İsrail, bütün dünyayı yönetmek sevdası ile hareket etmekte ve bu ideolojik tutumu ile kendi dışındaki her şeyi yok etmenin ‘tanrısal bir emir’ olduğu zehabı ile büyük bir yıkıma neden olmaya doğru sürüklenmektedir. ABD ve diğer Güç dengeleri ise bir türlü bu durumu önleyecek bir şey ortaya çıkarmamaktadırlar. Türkiye ve diğer müslüman ülkeler ise kendi bütünlüklerini ve birlikte hareket edebilme yetilerini yitirdikleri için bir güç oluşturamadıkları ortada…

İşte İslam, tam bu noktada kurtuluş ideolojisi olarak işlevselleştirilmeye yönelik güçlü bir eğilim yaratmaktadır. Müslümanlar son yüz yıldır kendi dinleri ile sahih ve sahici bir ilişki kurmanın imkânlarını yitirmiş bulunmaktadırlar. Bu yüzden her eğilime pirim vererek kendi sonlarını hazırlamaktan imtina etmemektedirler. Satın alınmış ihanet şebekeleri yüzünden dine yöneltilmiş eleştirileri bir gerçeklik payesi varmış gibi davranışlar sergilemek kendi intiharını seyreden insana dönüştürmekte Müslümanları…

Müslümanların birbirleri ile çekişmelerini bir an önce durdurmaları, belirli bir usul ve bilgi üzerinden hareket ederek dinleri ile sahih ve sahici bir ilişki kurmaları, yorum merkezli değil, anlam merkezli bir dünyayı tercih etmeleri elzem olmuştur. Bilim, felsefe ve akıl üzerinden İslam’a yöneltilmiş eleştirilerin bir karşılığının olmadığını bilerek hareket etmek elzemdir. İman, aydınlatır. Din, yüceltir. İslam, hidayet kaynağı olarak bütün insanlığı kurtarma imkânlarını taşımaktadır. Eğer insanlığın elinden son vahiy dini olan İslam alınırsa, kıyametin yakınlığı kadar, insanlığın yokluğa tevdi edilmesi ve şeytanın mücessem biçimini teşkil eden gücün iktidar aygıtı üzerinden insanlığı yok etmesi an meselesi olacaktır..

Müslüman, kalbini dinle, aklını kalbinin emrine ver, ruhunu keşfet, insan oluşunun takdirini idrak eyle, Rabbinin sana ne kadar yakın olduğuna müdrik ol ki hayatı, insanı ve varlığı yeniden ilahi inayet ile buluşturma gücünü kazanasın… Bilgi, tek isteğin olsun, eyleme dönüşmüş sahih ve salih bir ameli tek iraden kıl! İnsana ve varlığa barışı getirmek ise tek arzun olsun…

Davut ol! Tek bir taş ile çağdaş Calutları yok et! Sen Rabbine yakın ol ki O da kendi yakınlığını sana güç ve iktidar olarak sunsun ve İslam üzere bir hayatı yaşayarak bütün insanlığa ve tabiata barışı getir… Bil ki, modern kültür ve yaşam denilen şeyi de birkaç kişi irade ederek varlığını ortaya koyarak gerçekleştirdi. İslam, kendi döneminde de birkaç kişinin iradesine dayalı olarak varlık kazanmıştır. Bugünde müslüman bir irade bütün bir dünyayı değiştirme gücüne sahiptir. Yeter ki bu iradeyi sahih ve sahici bir zeminde inşa edebilsin… O yüzden müslüman sana sunulan her bilgiye doğru ve sahih mi diye soru sorarak yönel ki aldatılmayı ortadan kaldırasın… Hidayet, muttaki kulların yol azığıdır…

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum