Suçu Kendinde Arama…
İnsanın yapıp ettiklerinin etkisi bağlamında farklı olay ve olgularda farklı tezahürlere açık olduğu bilinmektedir. Bir noktada iyi olan bir şeyin bir başka noktada kötüye evrilmesi beklenmeyen bir şey değildir. Negatif veya pozitif eylemler, kişiden, niyetinden ve beklentisinden bağımsız ele alınamaz! Aslında iyilik ve kötülük dediğimiz olgular, kendi başlarına varlık sahibi olamazlar! İnsan ve yaptıkları üzerinden bu kavramlara anlamlar yükleme imkânımız vardır. İnsanı devre dışı tuttuğunuzda veya iradeyi yok saydığınızda bu kavramların bir karşılığı üretilemez!
İnsanın yaşam merkezinde merkezi bir karşılığı olması, onu yücelten veya aşağılaştıran bir durum değildir. İnsan, Yaratıcısı tarafından bu merkezi yerleşime sahip olduğu için kendisinden neşet eden bir üstünlük vesaire yoktur. Bu temel gerçeği kavramadan, insana dair bakışta eksiklikler ve zaaflar açığa çıkacaktır. Modern düşünce işte bu gerçeği ıskaladığı ve insana en üst limitten bir değer yüklediği için kötülük kavramı ortadan kaldırılmıştır. İnsan merkezli bir dünyada insanın kutsandığı bir zeminde kötülükten söz edilmesi doğru olmaz!
İslam açısından insan, Allah tarafından özel ve özenle yaratılmış bir varlıktır. Yaşam merkezindeki konumu yüksektir. Ama bu kendisinden neşet eden bir şey değil, yaratıcı tarafından kendisine sunulmuş bir özellik olarak vardır. Bu yüzden insanın bu hali üzerinden şımarması doğru karşılanmaz! O yüzden bütün kötülüklerin temeline tekebbür/kibir/büyüklenme konulmuştur.
Yeryüzünde bir şeylerin ters gittiği, kötülüklerin ve zulmün ortaya çıktığı bir zeminde her insan başını iki eli arasına alarak burada benim suçum nedir? Bir suç ortaklığım varsa bunu nasıl giderebilirim, diyerek soruyu kendisine yöneltmelidir. Ama insan, her zaman işin kolayına kaçan bir özelliğe sahiptir. Bu durumun kendisi ise bir yetersizliği çağrıştırır. Kötülüğün oluşumunda dışarıyı suçlamak her zaman en kolay yöntemdir. Hâlbuki uzak veya yakın o kötülüğün oluşumunda her insanın yaptığı veya yapmadığı şeyler üzerinden bir katkı sunma durumu söz konusu olacaktır. Yani kötülük, ancak kendisine yönelik tepkinin daha çok insan tarafından paylaşıma konu olduğu zaman ortadan kalkma zemini oluşur.
Ayet, ‘ ve ma überriu nefsi/kendi nefsini dışarıda tutma’ diyerek uyarır. İnsanın olup bitenin karşısında kendi nefsini teberri etmesi, kendini o kötülükten azade kılması anlamını taşımaz! Bilakis, o kötülüğün neşvünema bulmasına zemin oluşturur. Çünkü kişi kendini dışarıda tuttuğu oranda o kötülük kendi varlığını sürdürme noktasında güçlü bir destek görmüş olmaktadır. Herkesin bir kötülük karşısında kendisini dışarıda tutarak sessiz kaldığı bir ortamda o kötülüğü kim ortadan kaldıracaktır?
İnsanın gelişim dinamikleri bağlamında da insanın kendini sorumlu hissetmesi, olgunlaşması bakımından elzem bir duruşu işaret eder. İnsan, olup bitene karşı kendisini sorumlu hissettiğinde, yaptığı bir hata varsa, onu gidermeye çalışması, gelişimi, olgunlaşması ve ilişkiler ağını doğru yönetmesi açısından önemlidir. Etrafımızda, mahallemizde, semtimizde, şehrimizde, ülkemizde, ortaya çıkan bir kötülüğün bana neci bir tavır ile değil, benim kötülükteki katkım nedir, sorusu üzerinden harekete geçtiğinde iyiye, doğruya, adalete ve barışa yönelik bir adım atılmış olur. Her insanın öncelikle başkasını suçlamak yerine kendisini sorgulamaya başladığı bir zeminde kötülüğün kendisine alan açması bile giderek zorlaşacaktır. Ortaya çıkan bir kötülüğü ise rahatlıkla ortadan kaldıracak ve sonuçlarını hayra çevirecek bir yapının açığa çıkışına zemin oluşturacaktır.
Hayatın bütün katmanlarında insanın direk veya dolaylı etkisi söz konusudur. Adalet duygusu, merhamet üzere olma, iyiye, doğruya ve hakka yönelme beraberinde negatif olacak olan her şeyi geride bırakma ve ona alan bırakmamayı mümkün kılar. Bu noktada bilgi, yöntem, diyalogun doğru bir zeminde kurulması da bunu besleyecek atar damarlardır. Ama her işin başı ahlaki yapının kendisine dayanır. Ki bu ahlaki yapı, öyle gizli saklı veya bilinemez bir durumu içermez! Bilakis, yılların getirdiği tecrübe ile ve kendisini tevarüs yolu ile süreklileştirerek her insanın basiretine açık hale getirmiştir. Ahlaken neyin doğru veya yanlış olduğu tarihsel süreklilik ve tevarüs temeli üzerine aktarıla gelen bir gerçekliktir. Her insan, anne ve babasından, okuduğu okul ve eğitim sisteminden, yaşadığı toplumsal zeminden bu ahlaki yapıyı görür, öğrenir ve tecrübe eder. Bilgi, bu durumu zenginleştirir ve farklı olgu ve olaylarda farklı duruşlar sergilemesini sağlaması bakımından önemlidir.
Siyasi, sosyal çerçevede meseleyi ele aldığımızda ortaya çıkan gerçek ise bambaşka bir şey sunuyor: muhalefet, iktidarın iyi yaptığı bir şeyi bile kötülemekten kaçınmıyor. İktidar, yaptığı kötülüğü ise iyi göstermekten imtina etmiyor. İktidara yakın kişi, iktidarın her yaptığını onaylıyor. İktidar karşıtı kişi ise, yapılandan çok yapanın kendisine bakarak eleştirel tutumu önceliyor. Aynı şekilde çıkar ilişkisi, ekonomik ilişkisi, hatta şöhret ve makam ile mevkii konumu da benzer özellikler taşıyarak iyiye iyi, kötüye kötü demek yerine farklı mülahazalarla kötüye iyi, iyiye kötü demenin mahzurlarını dikkatlerden kaçırarak cevap vermeye devam ediyorlar. Bunu ideolojik zeminde de düşünebiliriz.
Birçok şeyin değişimi, kendisini sorumlu tutan fertlerin ortak karakterleri ile çözüme kavuşturmak mümkün olmaktadır. Bir sorunu, kendi ortaklığını dikkate alarak değerlendirme yapan kişinin tavrı genel anlamda olumlu bir tepki üreterek sorunu çözüme ulaştırma konusunda ciddi bir zemin inşa etmesine imkân sağlar…
Mesele açıklığa kavuşmuştur artık! Bir kötülük ortaya çıktığı her zaman ve zeminde her fert, ‘bu kötülükteki payım nedir’ sorusunu sorarak harekete geçtiği zaman o kötülük geriler ve bir daha zemin bulması imkânsıza dönüşür. Her işin başı kişinin kendisinde başlar ve kendisinde biter. Sorumluluğu da kendisinde başlar ve kendisinde biter. İnsan ve sorumluluk eş değer kavramsallaştırmalar olarak öne çıkar. Biri olmadan diğeri olamaz! İnsanın sorumlu davranışı ise yaptığı bir iyiliği sahiplenmesi ile değil, ortaya çıkan bir kötülükteki payının üstlenmesi ile açığa çıkar.
Bir suçu üstlenmek, suçlu olduğun anlamını taşımaz! Ama o suçun açığa çıkmasında ve eylemsel bir zeminde görülmesindeki küçükte olsa katkını araştırarak kendini o suçtan azade kılmaktır. Kişinin kendi yaptığı kötülükten bile kendisini sorumlu tutmayan bir bakıştan kendisinin yapmadığı bir kötülükten kendi payına düşeni araştıran bir karaktere yürümek insanlığın geleceğini doğru bir zeminde ve barış içinde kurmaya zemin oluşturacak önemli bir sorumluluk alanıdır. Bu tutum aynı zamanda ilahi inayet açısından temel bir şarttır. Sürekli tevbe ederek kendisini ıslah eden kul, Allah’a yakınlaştırılmış bir kuldur. İnsanın temel arayışı ise bu yakınlığa sahip olma iradesi ve azmini güçlendirerek sürdürmesindedir.
Ben kötüyüm diyen biri, kötülükten uzaklaşmanın ilk adımını atmış ve pişmanlık ateşinde yanmaya başlamış olmaktadır. Başlangıç her zaman kişinin kendi halini kendine itiraf etmesinde yatmaktadır. İyi olmanın yolu, kötülükten uzak kalmanın yollarını bulmaktan geçmektedir…




YORUMLAR