
İnsanın Karakteri
İnsan, dün, bugün ve yarın hep aynı karakteristik yapıya sahiptir. Değişim, içinde yer aldığı kültür evreniyle ilişkili olarak öne çıkmaktadır. Temel özellikleri aynı olan insan, aslında dün, bugün ve yarın aynı tepkileri vermekten kaçınmamaktadır. Değişimi çok fazla ciddiye alanların, insanın çok fazla değiştiğini söylemelerinde bir gerçeklik payı vardır. İnsan, etkileşime açık bir varlıktır. Bu etkileşim ile insanın tavır ve davranışlarında belirli bir değişim yaşanmaktadır. Ancak aynı zamanda edinilen tavır ve davranışlar, yeni bir tavır ve davranış tarafından yer değişimine uğrayabilir. Bunu göz ardı etmeden insanın gerçekliğini hesaba katmalıyız.
İnsan, değişime açıktır. Ancak bu değişim her zaman var olacaktır ve değişime neden olan değişimin de bir gün değişeceğini dikkate almalıyız. O zaman, insan dün, bugün ve yarın hep aynı insan olacaktır.
O zaman klasik dönem, modern dönem veya postmodern dönem insanı farklı kılmanın imkânını ve kültürünü taşımaktadır. Ancak her zaman, insan her üç kültürde de insandır. Meselenin özü, insanın kendi kültürünü oluşturacak bir özelliğe sahip oluşudur. Yani insan, öyle bir öze sahiptir ki bütün kültür ve kodları aşacak bir irade ve dirayete sahiptir. Bu temel gerçeği unutanlar, insanı hiç tanımamış olanlardır.
Tercih
Herhangi bir tecrübenin, kendi tarihsel koşullarından bağımsız olarak bir başka tarihsel kesitte aynı şekilde vuku bulacağı söylense, buna hemen karşı çıkılır. Sosyolojik ilkelerden bahsedilir ve bunun bilimsel bir görüş olmadığı vurgulanır. Yanlış mı? Hayır, bilakis doğru. Ancak söz konusu Batı düşüncesi ve ona ait kavram ve kurumlar olduğunda bu temel gerçeklik yok sayılmaktadır. Yani artık bilim veya sosyoloji gereksiz hâle gelmektedir.
Garip... Ben bu mantığı bir türlü çözemedim. Çözen olursa beni mutlu eder.
Ayrıca, Batı tecrübesinin bir başka tarihsel ve toplumsal kesitte aynı sonucu vermeyeceğine dair örnek olarak Çin ve Ortodoks Rusya gösterilebilir. Başka örnekler vermek de mümkündür. Yani Batı’nın kötü bir kopyası olma uğruna verilen bu kadar çaba ve gayret, sadece Batı’nın iktidar alanını genişletmeye yaramaktadır. İçimizdeki hain, satılık ya da aşağılık kompleksli kişileri ise dikkate bile almıyorum.
*
Adalet - Ahlak - Özgürlük
İlişkiler de Adalet tavırda Ahlak davranışta Özgürlük üzerinden yeni bir dünya mümkün kapitalizmin dünya sisteminin yerine ikame edilebilir.... daha insani daha adil ve daha ahlaki bir dünya.... ey kalabalıklar... hep sizin adınıza yaptıkları şeyler size acı kan ve zulüm veriyor. Artık kendi adınıza kendiniz karar verin. Boyundurukların tümünden kurtulun da insan olmanın keyfini tadın....
*
Tecdit
Gelenek ve modernlik kavramsallaştırması ve bunu iki ayrı kutup olarak düşünmek yanıltıcı olur. Kavramın Müslüman zihinlerde yer edişiyle, bağlam içindeki anlamı mutabakat sağlamaz. Ayrıca modern İslam düşüncesi de farklı türevleriyle bu iki kavramla sahici bir ilişki kurmamıştır; bunu söylemek daha doğru bir tutum olur. Nedeni ise çok yalındır:
Kendi düşünce sistematiğinden uzaklaşan, yeni düşünce sistematiğine de yabancı olan bir kesimin, düşünce bağlamında tarihsel bir sürekliliği sağlayamaması sebebiyle doğru bir bağ kurması beklenemez.
Yani, ez cümle, ortada kırık dökük ve hesabı verilmeyen bir düşünce için kötümser veya iyimser olmaya gerek yoktur. Yeni bir başlangıç şart görünmektedir. Bu başlangıç, her iki kutba da aynı mesafede duran bir bakışla yapılabilir. Ancak, hem düşüncede tarihsel bir sürekliliği devam ettirecek epistemik bir aidiyet, hem de modernlikle bağ kurarken edilgen değil, anlamayı önceleyen bir bakış ve yaklaşım biçimi ile hareket edenler; Müslüman zihinde mevcut olan düşünce üzerine de düşünmeyi dikkate almalıdır ki sahici bir başlangıç oluşabilsin.
*
Eşit miyiz?
Postmodern felsefe ve düşünce ile aramda aşılmaz bir mesafe var. Ancak realiteyi de görmezden gelemem; bu anlamda safa yatmam. Nazarıma göre ideolojiye dönüşmeyen herhangi bir düşünce veya bakış da yoktur. “İnsanlar eşittir” sözünün anlamı da bende, “biz sizi sömürelim, siz de razı olun” dışında bir karşılık taşımamaktadır.
Felsefi olarak epistemik bir göreliliği kabul etmek mümkündür. Ancak bu, bizi aynı göreliliğe sahip olan başka bir kültüre mahkûm kılmamalıdır. Ayrıca duygusal biliş, aklî bilişten farklıdır; güçlü sezgisel biliş ise duygusal ve aklî bilişi aşandır.
Benim hakikatim tam ve kesindir; ölçüleri benim için geçerlidir. Başkalarının hakikati ise benim için yanlıştır. Bana dayatılmadığı sürece insani ilişkiler devam edebilir. Meselenin özü budur: hakikat, değer ve din göreli ya da şüpheye açık değildir. Bu yüzden bir önceki paylaşımımda mutlak göreliliği reddettiğimi söyledim.
Yani kısaca, İslam hak dindir. O dinin temel kabullerinin sınırları içinde olan benim için geçerlidir. Sınır dışına çıkan ise gayrimeşru olarak görülür. İlişki, yani benimle diğeri arasındaki bağ ise muahedeye dayalıdır ve karşılıklılık esasına dayanır.
***
YORUMLAR