Reklam
Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


Tasavvurlar Fikir Örüntüleri - 7 -

24 Eylül 2025 - 14:54

Bu aralar bilme üzerine düşünüyorum da...

Farklı bilme türlerini değerlendirdiğimizde, bir bilginin bilgi olarak varlığını benim bilmem mümkün mü?
 
Bu soru gerçekten korkunç ve ürkütücü...
 
Diyelim ki ben biliyorum; ama bu bilgimi bir başkasına aktarmam imkânsıza yakındır.
 
Aktarma bir tarafa, sahip olduğum bilginin alanının sınırlı oluşunu fark ettiğimde başka sorunlar yumağı ortaya çıkıyor. Çünkü her bilme türü kendi içinde bir bakışı içerir ve kendi aklî yetisini harekete geçirir. Ama biliyoruz ki bu bilme türleri, diğer bilme türlerini dışarıda tuttuğu için eksik ve zaaf taşımaktadır. Hak, haklılık ve hakikat gibi kavramların içerikleri olmadan, ne olduğu konusunda bir bakışa sahip olmanın kazandırdığı herhangi bir şey yoktur.
 
“Anladım” dediğimiz her şeyin, anlamamızla sınırlı olduğunu genelde unuturuz ve onu hakikatin kendisi sanırız. Hâlbuki biraz düşünsek, anladığımız şey sonuç itibarıyla bizim sahip olduğumuz kültür, düşünce ve bakışla sınırlıdır.
 
Yani kuşatıcı bir bakışı ortaya koymak ve bunu insanın kabulüne sunmak neredeyse imkânsızdır.
 
Her bilgi, bir başka bilgi tarafından eleştiriye tâbi tutulabilir; yanlışlanabilir veya doğrulanabilir. Bu da bizim nasıl yaklaştığımızla ilişkili olduğu açıktır.
 
O hâlde, hangi cesaretle sahip olduğumuz bilgiye “doğru” muamelesi yapıyoruz? Bu cüreti bize sağlayan şey nedir?
 
Bir şeyin doğruluğunu ve yanlışlığını genelin kabulü ya da reddi üzerinden belirlediğimizi genelde inkâr ederiz. Hâlbuki birey olmayı ve bireysel davranmayı, modern kültür ve bilgi sayesinde olumlarız. Ama üzerinde yeterli düzeyde düşündüğümüzde, aslında birey olmanın ne olduğu konusunda bir fikir bulamayız. “Bireysellik” dediğimiz şey de bize yapılan propaganda üzerinden kabul edilmiştir. Yani birey ve bireyselleşme, başkaları tarafından olumlu görüldüğü için biz de o şartlanmayla kabulünü olumlarız.
 
Demokrasi ve dinler de öyle...
 
Bir düşüncenin doğruluğunu ancak o düşüncenin bakışını ve sistematiğini kabul ettiğimizde doğru kabul ederiz. Herhangi bir felsefî sistem içinde de durum böyledir: Sistemi oluşturan yöntemi kabul ettiğimizde onu anlamlandırabilir ve kabullenebiliriz.
 
O zaman can yakıcı soru şu: Doğrunun sınırlı ve sorunlu olduğu bilinmesine rağmen, bu doğruya güvenimizi sağlayan şey nedir ve ne olmalıdır?
 
Düşünmeye devam...
 
Çözümü olan varsa, dinlerim.

Bir yoruma cevaben;
Soru güzel. Dokunuşlar güzel. Alıntılar zengin...
Son soruya ise bütünlüğü dikkate alan ve bütünlüğü idrak etmeye yönelik doğru bilgi sunan ilahi bilgi, vahiy ve ilham... Çünkü hakikatin sahibi hakikati aktarıyor; hem söz hem eylem ile...
 
Kesinliği sağlayan ise ruh ve bedenin kendi bütünlüğü içinde anlam kazandığı "ben" olabilmekte ve mümin, müslim, muhsin ve muhlis olarak en büyük hakikat olan Allah'ın uluhiyet vasfı ile irtibat halinde olmaktır.
 
Bu durumu en güzel ifade eden kavram Hakk kavramıdır. Hakk, mana ve lafzı; ruh ve bedeni, yaratıcı ile yaratılmış olanı kendi bütünlüğü içinde ifade eder. İşte Hakk ile indirilmiş vahyi, Hakk ile yaratılmış varlığı ve yine Hakk ile verilen mükâfat ve ceza da bu düzlemde anlam kazanır. Adalet tam anlamını Hakk üzere gösterir.
 
Beşeri tecrübe kendi çabası ile eksik, ama Hakk ile buluştuğunda kesinlik hissi kazanır...
 
Teşekkür ve takdir ile, selam ve dua ile. Fî emânillâh...

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum