GAZZE’YE ACİL YARDIM KORİDORU
Gazze’nin geldiği son durumda silah, bomba ve katliam ölçüsünde yapılanlara rağmen direnişin sürdürülmesi orada yaşayan insanları açlık ile yokluğa tevdi etmeye yönelik bir arayışı öne çıkardı ve son dönemlerde bu giderek tek seçenek gibi durmaktadır. Bu duruma karşın ise insanlık özellikle sivil arayışlar olarak bu açlık kapanını açmak için sürekli bir hareket ve arayış içinde olmaktadır. Ama her hamle ve hareket iktidarlar ve İsrail tarafından engellenmektedir. Bu engellemeyi durduracak bir uluslar arası güç ve iktidar da görülmemektedir. ABD ve İsrail ile birlikte İhvan ve İslam düşmanlığı ile malul Arap iktidarlar açlığı son bir çare olarak görmektedir.
Sivil dünyanın bu açlığa karşı yapabileceği bir şey yok. Çünkü Gazze tam bir kuşatma altında bulunmaktadır. sadece İsrail tarafından değil sınır ülkelerin iktidarları tarafından da kapılar kapatılmış durumdadır. Mısır örneği hafızalarda tazedir. Binlerce insan, Refah sınır kapısına yönelerek orayı sivil bir hareket olarak açmaya yönelmişti. En büyük darbeyi Mısır iktidarından gördü. Sivil eylemcilere yapılan muameleler ise insanlık dışıydı. Benzer bir durum Ürdün ve benzeri ülkelerde de görülmektedir. Lübnan ise durumu ortada…
Türkiye, sahip olduğu vizyon ve İslam Dünyası liderliği hamlesi sahibi olduğu düşünülürse, bu ülkenin özellikle şu son günlerde açlığın tavan yaptığı ve insanların açlıktan öldüğü bir durumda harekete geçmesi beklenen ilk ülkedir. İktidar ve cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere Gazze üzerinde kol gezen ve küresel bir senaryoya dönüşen bu açlık savaşını durdurmak ve korumalı bir yardım koridoru inşa ederek bunu yapmalı ve böylece dünyaya bir ulus devletin diğer bir halkın yok oluşuna seyirci kalınmaması örneğini göstermesi şart olmuştur.
Yeni bir dünya kurulurken mazlumların kanı üzerine kurulu olacaksa buna ilk tepkinin Osmanlı bakiyesi olan bu ülkenin vermesinden daha doğru bir şey olamaz! Yeryüzünde adaletin ve hakkaniyetin yeniden inşa edilmesi, mazlum insanların zalim iktidarlar eliyle yok edilişini reddederek yeni bir iktidar biçiminin varlığını izhar etmelidir ki yeni kurulacak uluslar arası sistemde yerini alsın ve belirleyici bir pozisyonu elde tutsun…
Yeni bir dünya sistemi kurulacaktır elbette! Ama bu sistemin adalet ve özgürlük üzerine kurulu olması, hakların korunmasını garanti altına almasını sağlayacak bir örgütlenmeye ihtiyaç olduğu bedihidir. İşte bu ihtiyacı öne çıkan ve mevcut dünya sistemine kafa tutarak bunu başaran bir iktidar ve güç kurabilir. Türkiye diğer adaylar içinde en doğru adaydır. Rusya ve Çin ya da Avrupa ülkeleri bu zulme seyirci kalarak bu haklarını kaybettiler. Dünya insanlarını arkasına alacak ahlaki bir iktidar yapısı, yeni bir dünyanın kurulmasının da teminatı olacaktır.
Bu sadece Türkiye ve iktidar sorumluluğu olmaktan çok vicdan sahibi her insanın, müslüman ve müminin de uhdesinde bulunmaktadır. Türkiye veya başka bir güç tarafından bu adalet, hakkaniyet ve hakların korunması için gereken şartların oluşturulmasını sağlayacak sivil bir desteğin çığ gibi büyümesi elzemdir. Her insan, kendisini Gazze’de açlıkla ve katliamla karşı karşıya kalan insanların yerine koyarak düşünsün ve ona göre harekete geçsin…
Gazze’de yaşananlar sıradan bir olay değildir. Büyük bir halk topluluğu bilerek ve taammüden ölüme terk edilmiş ve her türlü yardımın engellendiği bir vasatın da kurulduğu görülmektedir. Bu durum, insanlığın tükendiğini, adaletin ve hakların yok edilişini ve yeni bir dünyada bu durumun etkisinin bizatihi insanlığın yok oluşunun garantisi olarak işlevsellik kazanacağını öngörmek yanlış olmasa gerek!
Sorumluluk, toplumsal ve ferdi bir özellik taşır. Gazze olayında her iki sorumluluk biçimi de işlevsellik kazanmıştır. Yani fert ve toplumsal zeminde olanlar bu sorumluluktan kaçınma hakkına sahip değiller. Tabi ki her kişi kendi gücü nispetinde sorumludur, ama sorumludur…
Gazzeli üzerine düşeni fazlasıyla yapmaktadır ve yapmaya devam edeceğinin göstergelerine sahiptir. Ama Gazze dışında köleleştirilmiş insanların varlığı bu sayede açığa çıkmaktadır. Gazze özgür iken dışında kalan dünyanın köleleştirildiği gözlemlenmektedir. Türkiye son yıllarda attığı adımlar ile bu kölelik sisteminin dışına çıkmaya çalıştığı zehabı uyandırmıştı. Bu durumun gerçekliğini Gazze meselesindeki tutumu ile açığa çıkacağını bilmeliyiz…
Yeni bir dünyaya yeni bir liderlik ve önderliğin varlığı şarttır. Önemli olan bu önderliği ve liderliği kimin yapacağıdır. Erdoğan ve liderliğini yaptığı iktidarın bu işe aday olduğunu gözlemliyoruz. O zaman gecikmeden bu meselede rol almalı ve gereğini yerine getirmelidir. Her şey, strateji ve taktik üzere hareket etmek değildir. Bir müslüman olarak ilahi yardımın bütün strateji ve taktiğin üstünde bir özellik taşıdığını biliyor ve iman ediyoruz. O zaman müslüman bir iktidar olarak Erdoğan iktidarı da Türkiye’yi dünyada tek devlet haline getirecek bu hamleyi yapmaya yönelik hamleler yapmasını bekliyoruz. Yanına alacağı ikincil ve üçüncül ülkeler de olabilir. Ama daha fazla gecikmeden bu meselede adım atılması elzem hale gelmiştir. Gazze’de her açlıktan ölen insanların varlığı tüm insanlığı büyük bir faciaya taşıdığını bilmek elzem olmuştur. Bu noktada atılacak her adım ilahi bir taltif ile ödüllendirileceği bedihidir.
Mısır üzerinden hareket ederek ve ona güvence vererek bu meseleyi çözmesi beklenebilir. Yeter ki muhataplarını doğru bir zeminde ikna edecek bir vasatı inşa edebilir hale getirmek mümkün olsun…
Osmanlı dönemi adalet ve doğruluğun dönemi olmuştur. Hayvan haklarının korunduğu ilk medeniyetin kuruculuğunu yapmıştır. Türkiye yeniden dünya hegemonyasına dönüş yapmak istiyorsa bu onun önündeki en büyük fırsattır. Bir daha bu fırsat doğmayabilir. Gazze açlıktan öldüğünde ise insanlığın tekrar yeniden dirilmesi ihtimali de beraberinde çürümeye başlayacaktır. İlahi bir cezanın kaçınılmaz sonucunu ise bu insanlar taşıyamaz!
Ferdi, sosyal ve siyasal olduğu kadar iktisadi korkuları bir tarafa bırakarak cesareti kuşanmalı, Allah’a tevekkül etmeli, gerekli hazırlığı yaparak ilk adımı atmaya hazırlanarak duayı almaya başlayarak başlangıç yapılmalıdır. Bu Türkiye gibi bir ülkenin elli yedi müslüman ülkenin liderliğini garanti edeceği gibi bütün dünya insanlarının da gönüllerini fethederek yeni bir dünyanın mimarı olmasını mümkün kılar.
Liderlerin, iktidarların ve aydınların, entelektüellerin önünde yaşadıkları dönemde bir kez bu imkân ye gelir, ya gelmez! Gelen bu imkânı berhava edenler ise tarihe kötü olarak kayıtlarını yapmış olurlar.
Bir kez var olma ve yok olma savaşını veren bir millet olarak bu ülkede yaşayan insanların yine daha büyük bir ölçekte bir var olma ve yok olma savaşının içinde kendini bulmuştur. Yeniden bir kurtuluş savaşı vermeye hazır mıyız? Var mıyız? İrademizi buna yönelik bilemeye var mıyız? Hem ülkenin bekasını ve hem insanlığın bekasını mezcederek yürümeye var mıyız? Cevabı herkes ve her iktidar sahibi kendisi versin…
Abdulaziz Tantik
YORUMLAR