Reklam
Abdulaziz TANTİK

Abdulaziz TANTİK


 BÖL, PARÇALA VE YUT…

22 Temmuz 2025 - 12:12

Modern düşünce, böl, parçala ve yut hikâyesini epistemik zeminde kullanmakla iktidar olduğunu gözlere soktu. Sadece epistemik/bilgi sistemleri açısından değil, ontolojik/varlık zemininde de eşitlik üzerinden ciddi bir ayrışmayı öne çıkartarak, işçi, patron, iktidar, halk, memur, amir, alan, satan vesaire ile parçalayarak onlar üzerinde tahakküm kurdu. Yani siyasi, sosyal ve iktisadi zeminde bu böl, parçala ve yut meselesini çok iyi kullandı ve iktidarını iki yüz yıldır sürdürmektedir. Tabi ki öncesinde Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinin iç işlerini bölüp parçalayarak onların yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürdü. Buralardan elde ettiği zenginliği ise kendi bütünlüğünü sağlama konusunda harcadı ve bunu kısmi olarak da başardı.
 
Modern düşünce, aynı hikâyeyi, inanç, kültür ve dinlere de uygulamaya başladı. Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm ve Taoizm gibi temel kültür ve inanç ile dinlere yönelik bölücü ve parçalayıcı müdahaleler ile onları kendi iktidar alanında konumlandırmayı başardı. Bunu kendi epistemik yapısına da uyguladı. Çünkü kendi meşru zeminini süreklileştirmenin yolunu bulmanın başka çıkar yolu yoktu. Rasyonalizm, pozitivizm, pragmatizm, aklilik, bilimcilik, varoluşçuluk, fenomenolojik bakış, psikolojik bakış, sosyolojik bakış ve etik vesaire üzerinden sürekli kendini haklı çıkaracak bir pozisyonu üretecek şeyi elinde tutmaya devam etmektedir. Hatta din ile barışık olma halini gündeme taşıyarak, düşülen anlamsızlığı din ile yeniden kurulacak bir irtibat noktası üzerinden çözüme kavuşturmaya yönelmekten de imtina etmemektedir. Habermas ve son kitaplarını bu düzlemde yeniden okumakta yarar var.
 
Bilgiyi öznenin kendisine isnat ettiğiniz andan itibaren, sonsuz sayıda öznenin varlığı ile bilginin göreliliğinin mutlaklaştırılmasının önünü açmış olmakta olduğunun bilincinde hareket ettiğini düşündüren yaklaşımlar her zaman modern düşüncenin kendi umdesinde bulunmaktadır. Post modern bilgi bu göreliliğin mutlaklaştırılmasını sağlamlaştırarak yola devam etmeyi normalleştirdi. Göreliliği kendi iç zenginliği olarak işlevselleştiren modern düşünce, başka kültür ve inanç yapılarının yapı bozumunu sağlamada aktif bir kullanıma sahip kılmıştır.
 
Kendisi için tehdit görülen Sosyalizm meselesini de; sosyal demokrasi, sosyalizm, komünizm, yeşil sosyalizm, özellikle de feminizm ile bölüşümünü sağlayarak iktidar için bir tehdit olmaktan çıkartılarak iktidara güç katan bir olguya dönüştürüldü. Aynı sol bakış, Sovyet sosyalist Cumhuriyetler birliği ve Çin için bir değişim aracı olarak kullanıldı. Ve iki büyük kültür olan Taoizm ve Ortodoksluğu değişime uğrattı.
 
İslam dünyasında ise önce siyasal bütünlüğü ortadan kaldırdılar. Osmanlı yıkıldı. Kurulan her devlet, kendi içinde parçalara ayrıldı. Mutlaka, iktidara, modern düşüncenin iktidar aygıtı olan batılı ülkelerin bağlısı birilerini bulundurmak zorunda bırakıldılar. Osmanlı birden fazla ülkeye bölündü. Bazı coğrafyalar, birden fazla bölünme ile karşı karşıya kalındı. Eğitimleri modern eğitim üzerinden yapılmasını zorunlu kılındı. İktidar ve halk arasındaki derin fay hattını hep canlı tuttular. İktidar böylece batılı iktidar için tehlike olmaktan çok yardımcı unsur olmaya devam etti…
 
İslam ve ona bağlı düşünce yapısının sağlamlığı karşısında önce siyasi iktidar zeminini güçlendirdi. Ve ikinci hamle olarak oryantalist bakış üzerinden İslam düşüncesine yönelik saldırılar başlatıldı. İslam düşüncesinin kendi içyapısı ve mantığı açısından farklılığı içsel zenginliğini gösterirken bunu bir parçalama umudu olarak işlevselliğe kavuşması için tartışmaya açılması sağlandı. İslam tarihine eleştirel bakış adı altında küçük ayrıntıları büyük resim gibi algılatarak saldırılar büyük salvolar eşliğinde yapıldı. Hadis eleştirisi büyük bir gürültü ile gündemleştirildi. Sanki daha önce hiç hadis eleştirisi yokmuş gibi yeniden ele alındığı intibaı verecek düzlemde yeniden saldırı malzemesi kılındı. İslam ülkelerinin yenilgisi ve Müslümanların ahvalinin nedeni olan batılı iktidar aygıtı yerine suçlu İslam ve onun tarihi olarak kayıtlara geçirildi. Direk İslam diyemedikleri için İslam tarihini örnek göstererek İslam’a saldırılar yapılmaya başlandı. İslam düşüncesinin kendi iç zenginliği olan irfan, fıkıh, kelam gibi bakışlar birbirinin karşıtı gibi gösterilmeye çalışıldı. Tabi ki uzun bir zamandır, eğitim, modern eğitim üzerinden gerçekleştiğinden dolayı İslam düşüncesi Müslümanlar nezdinde yeterli bir bilgi ve birikime haiz olmaması da fırsat olarak değerlendirilerek saldırılar çok yönlü ve çok yoğun bir şekilde yapılmaya devam etti. Mısır, Türkiye, Cezayir, Tunus ve Hindistan gibi ülkelerde bu yaklaşımlar pazarlanmaya başlandı.
 
Açılan seküler eğitim formasyonunda kurulan ilahiyatlar ise bu tartışmayı ve çatışmayı beraberinde taşımaya yarayacak bir fonksiyon icra etti. Tabi daha sonra bazı şeylerin açığa çıkması ve müslüman entelektüellerin bazı şeyleri yeniden idrak etmeleri bazı şeylerin yeniden değerlendirilmesine vesile oldu. Ama hala bugün siyasi, ekonomik, sosyal, kurumsal ve bireysel zeminde ayrılıklar kendi varlığını devam ettirmektedir. Birden fazla İslami hareket, cemaat, grup, vakıf, dernek ve yapı, siyasi kuruluş olmakla birlikte Müslümanlar kendi bütünlüklerini koruma konusunda bir düşünce, söylem ve eylem birliği sağlamada yetersiz kalmaktadırlar.
 
Şu son yaşadığımız Gazze katliamı, bize Müslümanların, bir parçalanmışlık ile karşı karşıya kalındığını göstermektedir. Bu yüzden de iki yıla yakın bir süredir, Müslümanlar katledilmekte, açlık yüzünden ölmekte ve bebekler taammüden katledilmektedir. Buna rağmen, yeterli düzeyde bir karşılık üretilememektedir.
 
Hali pürmelâlimiz ortada…
 
O zaman Müslümanlar, kendi kurtuluşlarının kendi bütünlüklerini doğru idrak etmede bulunduğunu kavramak zorundadırlar. Bu kavrayış ile kendi çoğul yapılarını bir zenginlik olarak kabul ederek birbirlerini büyütmeye yönelik bir işlevselliğe dönüştürmeyi başarmalıdırlar. Çünkü iman etmek ve müslüman olmak kardeş olmak ve bir vücudun azası olmakla eş değer bir olguya tekabül eder. Bu da bir müslüman insanın yaşadığı sevinç ve acının her müslüman için bir sevinç ve acıya tekabül ettiği bilinmelidir. Bu bizi vücut gibi tek yapıya dönüştürmelidir. Tabi ki elimiz, kolumuz, ayağımız, bacağımız, kalbimiz, yüreğimiz, gönlümüz, aklımız, beynimiz, ruhumuz, bedenimiz ne kadar farklı olsa da insan dediğimizde her biri bütünlüğü sağlayan bir mekanizmaya dönüşür.
 
Müslüman, ‘Subuti Kati ve Delaleti Kati’ meselelerde bir ve bütünlüğünü kesinlikle korumalıdır ki bu imani bir vecibedir. Dışında kalan her şey için imtihan olgusunu da dikkate alarak çoğulcu yapıyı meşru görerek birlikte hareket etmeyi bütünlüğün olmazsa olmazı olarak görerek yola revan olmak bir zorunluluk olarak Müslümanların önünde durmaktadır.
 
Müslüman, diğer Müslümanların kendi vücudunun azaları olduğu şuuru içinde birliği güçlendirecek her hamle ve harekete destek olmalıdır. Kendi varlığı ile Müslümanların toptan varlığı aynı zemine sahiptir. Bu temel gerçeği, hakikati, doğruyu bütün kalbi ile idrak etmeli ve hayata geçirilmesi için gereken ne ise yapmayı bir vecibe addetmelidir kendisine…
 
Bölünmeyeceğiz, parçalanmayacağız, yutulmayacağız, bilakis, insanların ve insanlığın kurtuluşunun mihenk taşı olma azmi ve dirayetimizi kuşanarak varlığımızı varlığın ikamesine zemin kılacağız…
 
‘Bir elin nesi var. İki elin sesi var.’ Ses olmaya devam etmeliyiz ki var olmaya devam edebilelim…
 
Allah Kur’an’da Ali İmran suresi 103. Ayetinde belirttiği gibi:
 
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp Parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız.”
 
Ruhu kaybetmemek için birlik ve bütünlüğü sağlamak bir sorumluluktur…
 
Abdulaziz Tantik
 

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum