“Muhakkak ki Allah katında Din sadece İslam’dır”
Abdulaziz Tantik
Ruh, insan varlığının fiziksel olmayan yönü ya da özü olarak tanımlanır. Ruh Beden ayrımı geçici ve olgusal bir düzleme işaret eder. Aslında ruh ve beden kendi bütünlüğü içinde anlamlı bir zemine ve bugüne aidiyeti tam olarak teşkil eden bir bakışa sahip olmaya vesile olur. Ruh ve beden birbirinin yerine konulduğu zaman belirli bir çürümeyi içinde taşımaya aday olur. Salt ruh kendi başına anlamını yitireceği gibi salt kendi başına bir beden de çürümeye başladığını işaret etmekten imtina edemez! Ruh, Doğu kültürünü temsil ederken beden, modern batı medeniyetini temsil etmektedir. İslam ise, Allah tarafından Müslümanlara ruh ve beden bütünlüğünü sağlayan bir medeniyete eşlik etmelerine imkân sağlayan bir düşünce ve bakışı ihsan olarak verili sunulmuştur.
İslam, denge olarak varlığını idame eden düşünce sistematiğine sahip yegâne dindir. Ruh ve beden kadar dünya ve ahiret dengesini de gözetir. İlk çıkışı itibarı ile İslam, insana kendi tamlığını yaşamasını sağlayacak ilim, hikmet ve basireti sunmuştur. İlim, vahiy olarak tecelli ederken, aynı zamanda insanın biliş süreçlerinin sağlıklı bir zeminde ve doğru bir bakış üzerinden yürümesini sağlama almaya da zemin oluşturmaktadır. Aklın ve tecrübenin zeminini doğru teşhis ettirerek insanı kendi bütünlüğünü doğru idrak etmeye yöneltmekte ve böylece hem dünyasını ve hem de ahretini mamur etmesine imkân tanımaktadır.
İslam, peygamber rehberliğinde eğitim ve öğretimin temel niteliklerinin usul ve ilkelerini belirgin bir şekilde belirlemiş ve ilahi rehberliği temel eksen kılarak insan ve Rabbi arasındaki irtibatı güçlendirerek yol almasını sağlamaya yönelik güçlü desteği her zeminde sunmaya devam etmektedir. Müslümanlar, sağlam bir zeminde ve sağlam bir bakış üzerinden yol aldıkları ölçüde dünya ve ahiret saadeti ile buluşmalarına engel kalmamaktadır. Ne zaman ki bir ifsada uğradıklarında ise dünyada zelil bir hayat onları bulmakta gecikmemektedir. Çünkü bu dünya bir imtihan dünyası ve irade ile yapılan her şeyin bir karşılık bulduğu dünyada yaşamakta olduğunu unutmamalıdır insan…
Modern dünya, ruhu geride bırakarak bedene odaklanmıştır. Aklı ve tecrübeyi de bu bedene yönelik bir ilgi üzerine kurmuştur. Eğitim ve öğretimde bu zeminde neşvünema bulmaktadır. O yüzden önce Tanrının ölümü ilan edilmiştir. Sonra insanın ölümünü daha teknik bir deyimle insan sonrası/post hümanizm deyimi ile ilan etmekten kaçınmamaktadır. Modern dünya insan üzerine kurulu iken artık, insanın geride kaldığı yeni bir dünyaya yelken açmaya hazırlanmaktadır. Bu tıpkı, Zeus’un ortaya çıkışını sağlayan bir ortamın varlığının yeniden gündemleştirilmesine zemin olmaktadır. Mikro tanrıcıkların birlikte yaşamayı başaramadığı bir zeminde bir tanrılar savaşı beklenmekte ve yeni Zeus kendi tanrılığını ilan ederek yeni sistemi iktidar erki olarak dayatmaya hazırlanmaktadır. Dünyada gelişen son olayları bu zeminde gözlemlemek ve yorumlamak bazı şeylerin açığa çıkmasına zemin oluşturacaktır.
Modern dünya, kendi dışındaki Doğu kültür ve düşünce yapısını da değişime uğratarak ruhtan bedene yönelmeyi mümkün hale getirmiştir. Çin, Hindistan ve Japonya gibi kültürlerin yapısı deforme edilerek modernliğe adapte edilmeye çalışılmaktadır. Çin ve Hindistan gibi ülkelerde Müslümanlara yönelik şiddet eğiliminin bu bedensel karakter ile ilişkisini de ayrıca değerlendirmekte yarar var.
Asıl önemli olan ise Müslümanların kendi bütünlüklerine yönelik güçlü bir saldırı başlatılmasıdır. Modern dünya, İslam gibi temel bir dini yapıyı değişime uğratmakta zorlanacağını anlayarak Kuran ve Peygamber gibi sağlam kaynaklara sahip olmaları bakımından Müslümanların değişimini önceleyen bir yaklaşımı öne çıkarmıştır. Son iki yüzyılda başlayan Müslümanların iktidar bağlamında yenilgiyi tatmaları, bedenlerine zarar vermiştir. Ama salt bedensel zarar tedavi edilebilir olması bakımından ruhun zarar görmesine yönelik bir stratejinin hayata geçirilmesi zorunlu olmaktaydı. Oryantalist çalışmalara bakıldığı zaman öncelikle hadis literatürüne yönelik saldırılar ve vahyin yönlendirilerek anlaşılması gerektiği, tarihsel sorunları büyüterek İslam gibi temel bir dinin anlaşılmadığını öne çıkartarak müslüman zihne yönelik ciddi saldırılar yapılmakta ve yapılmaya devam edilmektedir. Sömürüye açık hale gelen beden ve bu bedene sahip zihin süreç içinde bir değişim yaşamaya başladı. Eğitim ve öğretimin seküler zemine kaydırılması, İslam düşüncesine yönelik eleştiri adı altında karalama kampanyaları, müslüman zihne yönelik şiddetli salvolar, yenilgi travması, kendilerine sunulan ikramların cazibesi vesaire Müslümanların zihnen ve bedenen iğdiş edilmesini mümkün kıldı.
Bunu sağlayan iki temel etken öne çıkmaktadır: Birincisi, galip olmanın getirdiği avantajı sonuna kadar kullanan Batılılar. Her türlü ayartıcı özelliği devreye alarak Müslümanların ilmi havzasına yönelik bir sızma girişimi başlattılar. İlahiyat okullarında oryantalist yaklaşımların okutulması, hadis eleştirisi ve tefsir geleneğini yorum eksenli bir zemine kaydırarak beşeri etkeni öne çıkartan yaklaşımların öncelenmesi. Batılı erklerin İslam düşüncesi üzerinde eleştirinin öncelenmesini sağlayarak bir öznelliğin inşa edilmesini sağlamaları. Mısır, Pakistan, Hindistan ve Türkiye bu ölçekte ileri karakol görme işlevi görmesi. Modernist yaklaşım olarak öne çıkan bu bakış, geleneğe yönelik eleştirel tutumu ile bugünü müslümanca bir bakış üzerinden yeniden değerlendirmeye çalışırken aslında yenilginin kapısını araladığını bilmeden bu tuzağa düştü. Çünkü dinin temeli olan ilahi vasfını bu yeni tutum beşeri karakter ile örtmeye çalışmaktaydı. Bunun farkındalığı ise görülmemekteydi. İkincisi ise, içerden samimi duygularla modern düşüncenin etkisi altında geleneksel yapıya yönelik yapılan haklı eleştirilerin uzandığı noktada yanlışa kapı aralamasıydı. Örneğin, hadis eleştirisinin yapılması mümkün tabii ki… İslam düşünce geleneği bunu kendi boyutluluğu içinde zaten yapmakta ve yapmaya devam etmeyi de bir imkân olarak sunmaktadır. Ama nübüvvete yönelik salt bir ‘postacı’ hüviyeti kazandırma arayışı içerden bir çürümeyi ve ruhun kaybolmasına neden olmaktadır. Farkında olmadan yorumun öznel karakterini dini anlamada bir yöntem olarak kullanmakta liberal görüşlerin İslam düşüncesine sızmasına ve dinin bazı hükümlerinin yeniden bu liberal yorum üzerinden anlaşılması gerektiğini düşünmeye neden olmaktadır. İşte ruh zaten bu liberal bakış üzerinden kaybolmaya yüz tutmaktadır.
Uzun uğraşlar sonunda İslam ruh olarak tarihe karışmış, beden olarak yenilmiş ve kendini modern beden üzerinden yeniden tasarımlamaktan kaçınmamaktadır. İşte bu yüzden temsiliyet gerçekleşmemekte ve insanların İslam gibi ilahi bir din ile buluşmaları imkânsız hale gelmektedir. Ta ki, Gazze meselesi ortaya çıkana kadar ve İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırıları, Filistinli Müslümanların ruhunu ayağa kaldırmış, bütün dünyaya İslam gibi bir dinin nasıl bir ruh taşıması gerektiğini göstermiştir. Bu yüzden insanlar İslam ile buluşmakta ve müslüman olanların sayısı giderek artmaktadır.
Mesele, ruhun kaybolduğunu idrak etmede ve bu ruhu sağlayan ilmin ve hikmetin yeniden keşfedilmesinde yattığını anlamaktadır. İslam, ruhu tamamen ilahi zeminde ve ulûhiyet bağlamında beşeri bir vasfı işin içine katmadan inşa ettiğini bize bildirmektedir. Peygamber, ilahi bilginin ruhun gıdasını sağlaması açısından nasıl anlaşılması gerektiğini ilahi rehberlik üzerinden insanlara öğretmektedir. İslam, beşeri vasıflardan azade var olan bir ilahi dindir. Yegâne din bozulmaya karşı korunmaya alınmıştır. Din sabit ve insan/müslüman ise değişime açıktır. Bu konuda dinin yoruma ihtiyacı yoktur, ama insanın yorumlanması gerektiği son olaylar eşliğinde zorunlu olmuştur.
Ümmet ruhunu kazandığı zaman müslüman da ruhunu keşfetmeye başlayacaktır. Müslüman ve ümmet olma şuuru ruhun idrak edilmesi ile birlikte var olacak bir sürece mebnidir. Ruh, akıl, irade ve isteğin ilahi inayet ile bütünleşik olarak varlık kazandığı bir zeminde açığa çıkar ve kendini bedenleştirir. İslam, ruhu şahlandırarak bedene kuvvet kazandırır. Müslümanlar kendi ruhlarının arayışına çıkmak zorunluluğu hissetmelidirler ki istikamet doğru bir zemine taşınsın…
YORUMLAR