İsrail’in saldırısı ile başlayan İran İsrail savaşı, çok denklemli bir dünyanın varlığının teyidi haline dönüşmek üzeredir. Söylem ile eylemin birbirini tutmadığı bir dünyada yaşamanın derin ağırlığı altında nelerin olup bittiği konusunda kafaların karışık olmasından daha normali ne olabilir ki?
Hayatın her alanında çok denklemli bir olgunun varlığı kendisini göstermektedir. Kadın ve erkek ilişkisinde olduğu kadar, ortaklar arasında, ticari faaliyetlerde, siyasi yelpazede hep bu çok denklemli olgu kendisini izhar etmektedir. Yani tek bir olguya dayalı hayatın bütün parametreleri çürüdü ve yok olmakla yüz yüze kalmıştır. İsrail İran savaşında müslüman ülkeler kimin yanında duracaklarına karar vermede sorun yaşamaktadırlar. Bu noktada çok denklemli bir pratiği hayata geçirmektedirler. Bir taraftan tarafsız olduğu zehabı oluşturanlar el altından İran veya İsrail tarafına da sıcak mesajlar gönderebiliyor. Söylemde çok sert açıklamalar yapan bir ülke, rahatlıkla barış elçisi olmak için tarafsız olabilmeliyim, diyebiliyor. Kendi ülke çıkarı için bir aydın ve entelektüel, rahatlıkla geçmişte yapılan hatalara gönderme yaparak oh olsun, iyi ki vuruldu, diyebiliyor. Önümüz açıldı diyenler mi ararsınız! Ya da tam tersi, hiçbir şey olmamış gibi tarafgirlik yapan mı ararsınız? Ve aslında her bir yerde duran kişinin alternatif başka duruşlar içinde hazırlığının olduğunu gözlemlemek mümkün olmaktadır.
ABD, İngiltere ve Avrupa ülkeleri de benzer durumlar sergilemekten geri durmamaktadırlar. Bu çatışma aynı zamanda yeni bir dünya sisteminin çok boyutlu ve çok denklemli yapısını da ifşa eder gibi görünmektedir. Çin ve Rusya gibi dev ülkeler yeterli düzeyde İran’a tam destek bildiriminde bulunmadılar. Desteklerini de esirgemediler. İkili bir pozisyonu ellerinde tutmaktadırlar. Muhtemelen el altından yapılan desteği açıktan bir desteğe dönüştürmekte yarar görmemektedirler. Aynı şey Türkiye içinde geçerlidir.
Yani post modern görelilik, uluslar arası ilişkilerin niteliğine dönüşmüş durumdadır. Bu olgu aynı şekilde hem bir karakterin inşasında ve hem de sosyal hayatın katmanlarında da söz konusu ağırlığını göstermektedir. Açık seçik bir tutum olarak öne çıkan bir yaklaşım ve bakış neredeyse kaybolmuş durumdadır.
Bir savaşın, neredeyse hayatın bütün katmanlarının ortak özelliğini açığa çıkartmasını nasıl değerlendirmek gerekir?
Bu soru ehemmiyetli ve bir o kadar da cesur bir tavrı öne çıkartmaktadır. Çünkü şahsiyetin bile çoğul karaktere dönüştüğü bir zeminde ülkelerin politik tutumlarının çoğul karaktere dönüşmesinden daha normalini bulmakta zorlanabiliriz. Bu hayatın bütün aşamalarında ve her ilişkide mevcut hale gelmiş bir olguyu göstermektedir. Sadece başınızı kaldırın ve olup bitenlere daha derinden bakmaya çalışın, orada birden fazla yüz, katman, denklem bulmakta gecikmezsiniz…
İdeolojik çağın bittiğinin ilanı ile bugün yaşadığımız gerçekliğin birebir ilgili olduğu gerçeğini bir tarafa yazalım… Post Hüman çağ ve yapay zekâ ile orantılı bir şekilde geliştirilmeye çalışılan yeni ideoloji ise ideolojik angajmanlar olmadan gündemleştirilmekte ve otoriter bir bilim kılıfı altında dayatılmaya başlanması an meselesidir. Karşımızda İsrail ve İran savaşı gibi duran şeyin sadece bir savaş olmadığını dünyanın geleceğini belirleyecek bir üçüncü dünya savaşının nasıl olacağını belirleme konusunda da etkin bir işleve sahip olacağını görmek durumundayız… O yüzden meydana gelen her hangi bir olayı salt bir olay olarak ele almak yerine, çok katmanlı ve çok denklemli bir bakış üzerinden nelere gebe olduğu konusunda düşünmek elzem hale gelmiştir. İmamoğlu vakası da bu düzlemde yeniden ele alınmalıdır. Mesele sadece rüşvet üzerinden bir zenginleşme operasyonu olmadığı gibi siyasi hedeflerine ulaşma derdi yanında uluslar arası güçler ile birlikte aynı siyasi potada buluşma arayışını da beraberinde taşıdığı görülmektedir. Aynı şekilde İmamoğlu’nun tutuklanması da sadece bir tutuklama olarak görülmemelidir. Beraberinde ülkenin üzerine oynanan oyunların farkındalığı ile hareket edilerek yeni bir dünyada bağımsız bir şekilde yer almanın ve ülke çıkarlarını başka güçlere peşkeş çekmeden yol almanın bir arayışı olduğunu da dikkatlerden kaçırmamak lazım…
Kısaca, artık siyaset, iktisat, sosyoloji, psikoloji ve benzeri her alanda çok denklemli ve çok katmanlı bir yapı üzerinden hareket edildiğini idrak etmenin zorunluluğunu öğrenmek durumundayız. Artık, akıl, bilim ve rasyonalite ile pozitivist bakışlar kendi tekliği içinde tarihe gömülmüş durumdadırlar. Bu gömülmede dinler ve kültürlerde yerini almakta gecikmemektedir. Ayrıca geri dönüşün neredeyse bütün kapıları da kapatılmış durumdadır. İslam bu kapıyı açık tutmakta güçlü bir yaklaşıma sahip olsa da Müslümanlar, çoktan bu fırsatı kaçırmanın eşiğinde debelenip durmaktadırlar.
İran, kendisine yönelik yapılan bütün propaganda faaliyetlerini boşa çıkartan hamleler yapmaktadır. İsrail, kazanacağını umduğu bir savaştan yenilgi çıktığı zaman neler kaçırdığını gördüğünde aklını kaçıracaktır. Müslümanlar, eğer kendi farkındalıklarına sahip olamazlarsa yeni çoklu denklemin kurbanı olacaklardır. Müslümanların hem geçmişten getirdikleri çatışmalar ve hem de bugünün kendilerine sunduğu çatışmalardan kurtulmak gibi bir istekleri görülmemektedir. Müslüman ülkeler ise adı dışında İslam ile bir bağıntı kurmada gönüllü olmamaktadırlar. Bu durum kıyametin kopuşunun habercisi gibi görünmektedir. Bir avuç vicdanlı insan ve müslüman bu duruma isyan etse de yeterli bir gücü ve değişimi sağlayacak motivasyonu sağlamada yetersiz kalmaktadır.
Yapılması gereken ilk şey; çok güçlü bir entelektüel havza inşa etmek ve onu besleyecek bilgi ve donanımı güçlendirmektir. O yüzdende entelektüel bir bağımsızlığın inşa edilmesi ise ilk adımı olarak öne çıkarılmalıdır. Tam bağımsızlık; her alanda; siyasi, sosyal, bilişsel, psikolojik, sosyolojik, iktisadi zeminde…
Mevcudun dışına çıkacak cesareti gösterecek bir entelektüel zemin ve buna katılmayı ahlaki bir sorumluluk olarak görecek bir elit topluluk meseleyi çözüme kavuşturacak adımların atılmasına zemin olabilir.
Bu gün sağlam bir duruş ortaya koyma iradesi açığa çıkarsa, malzeme bulmakta zorlanılmayacaktır. Bilgi istenmediği kadar fazlasıyla vardır. Hangi alanda çalışma yapılacaksa, o konuda birçok şeye ulaşma imkânı vardır. Din ile sahih ve sahici ilişki kuracak donanımda bugün rahatlıkla ulaşılabilir durumdadır. Sağlam bir iman, sağlam bir irade ve sağlam bir bakış, sorunu çözüme kavuşturmada ve yol almada yardımcı olacak unsurların açığa çıkmasına sebep teşkil edecektir. İlahi inayetin varlığı ve bu inayete sahip olmanın şartları ise sahih ve sahici bir dini görüş ile kendini izhar edecektir.
Abdulaziz Tantik
YORUMLAR