İslamcılığın tarihsel bir seyri olduğu gerçeği, bir olgu olarak onun varlığını, o gerçekten bağımsız olarak yeniden düşünmemize engel değildir. Çünkü İslam, sürekli kendini yenileyecek bir düzlemi inşa ederek varlığını sürdürmeye açık bir yapı arz etmektedir. Bu temel gerçeklik zemini üzerinden İslamcılığın tarihsel süreci ve bu sürecin geldiği noktada tıkanmış olması, onu yeniden tanımlamayı/tasarımlamayı ortadan kaldırmayacaktır.
İslamcılık, eksiği, gediği ile tarihsel süreçteki yerini almıştır. İyi işlerin yapılmasına zemin olduğu kadar bazı krizlere neden olmayı da başarmıştır. Bu İslamcılığın kendisinden neşet bir yapı olarak değil, İslamcılık olgusu içindeki rol modellerin yetersizliğini de dikkate alarak değerlendirme yapılması elzem olan bir konudur. İslamcılığı kendi bütünlüğü içinde ele alırsak, bir olgu olarak tepkisel bir hareket olmuştur. Bu tepkiselliği kendi içinde bir çürümeye vesile kılınmıştır. Çünkü içerden ve dışarıdan etkileşimler aracılığı ile bu çürüme gerçekleşmiştir. Şartlar, iktidarlar aracılığı ile yönlendirilmeler, küresel gücün onu sürekli bir baskı altında tutma arayışı ve bunun sonuçları da dikkate alındığında nasıl bir olgusal alanla karşı karşıya kalındığı vuzuha kavuşacaktır.
İslamcılık, en temelde kendini İslam’a nispet ederek kendi varlığını İslam’ın içinde tanımlayarak kendisini varlık sahasına çıkarmaya çalışmıştır. Önceliğini siyasal bağımsızlığa vermesi, içinde var olduğu şartların gereğini yapmasına dayanır. En temelde İslamcılık, İslam’a dönüşü ve İslam’ın yeniden kendini Müslümanların nezdinde aşikâr kılmasına matuf bir arayışın sonucudur. Bin yedi yüzlü yıllardan itibaren bir ıslahat hareketi olarak varlık kazanan İslamcılık, İslam ile yaşanılan gün arasındaki kopukluğu gidermek ve bu onarmayı sağlıklı ve sahih bir zeminde gerçekleştirme arayışıdır. Tarih boyunca bu özelliği ile hep ortaya çıkan hareketlere kaynaklık eden bir İslam düşüncesi yapısı zaten söz konusudur.
İslamcılığın bugün bir kriz yaşadığı gerçeği yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu onun kendisinden kaynaklı bir durum değil, bilakis, dışsal baskıların çeşitlenmesi, sekülerliğin tek geçer akçe oluşu ve İslam’ı bir şekilde dönüştürme arayışlarına yönelik verilen gücün çokluğu ile ilişkili bir durumu gösterir. Müslüman zihnin iğdiş olması, ne yapacağını bilemez konuma sürüklenmesi, önüne serilen modern dünyanın cazibesi, kendisine verili bulunan rüşvetlerin sonucu elde ettiği mal, makam ve şehveti giderme araçları İslamcılığın krize giriş sebepleri arasında sayılabilir. Tabi ki bilgi süreçleri, bilgi etkileşimleri, bilgi yetersizlikleri de buna eklemlenebilir. Ama ciddi bir tecrübe oluştu ve bu krizi Müslümanlar kendi lehlerine dönüştürme zeminine sahiptirler.
Artık, bugün Müslümanlar kendi dinlerinin bir ‘dava’ olarak varlığını ve kendilerini de bir ‘davetçi’ olarak konumlandırarak modern düşüncenin ve dünyanın derin krizine rağmen yeni bir çıkış yolu bulabilme imkân ve istidadına sahipler. O yüzden önce bir tanım ile başlanmalıdır. Müslüman tanımı elzem olan ve bir eldeki veridir. Ama bu müslüman tanımının bir sıfata ihtiyacı vardır. Bu müslüman kimdir? Bu soruya verilecek cevap önemlidir. Bu cevap ‘İslam’a teslim olmuş’ olarak tanımlanabilir. O zaman bu İslam’a teslim olmanın neliği meselesini ve bir şuur zemini içinde bir cevaba kavuşturulması da elzem hale gelmektedir. Dava ve davetçi kavramlarını bu zeminde kullanmakta yarar var. İşte İslamcılık, bir dava olarak İslam’ı ve davetçi vasfı kazanarak, modern dünyanın inşa ettiği krizi aşmaya yönelik çaba ve gayretler ile insanlığın içine düştüğü krizden kurtuluşunun vesilesi olma hüviyeti kazanma arayışı olarak tanımlanmalıdır.
İslamcılık, ‘mevcudu’ İslam’dan hareketle yeniden düşünmek ve onu çözümleyerek yerine İslam’a uygun ve uyumlu olan bir düşünceyi, tavrı, duruşu ve eylemliliği inşa etmektir. Bu çerçeve içinden İslamcılık aynı zamanda bir ‘Takva libası’ olacaktır. İhsan derecesine ulaşarak attığı her adımı bilen bir Rabbin varlığını idrak ederek kendi niyet ve yönelişlerine ve hareketlerine yön verecektir.
İslamcılık, an ile müslümanca bir irtibat noktası kurmak ve onu dönüştürerek bir kurtuluş zemini kılma arayışıdır. O bir dava olarak Müslümanların zihin kodlarında büyük bir dönüşüm yaşamasına vesile kılınarak, onu, her adımın müslümanca atılmasına vesile ittihaz edilecektir. İslamcılığı kötülemek ve onu dışlamak, bugünü müslümanca düşünmenin önündeki engelleri güçlendirmek anlamını taşır. Çünkü bugün müslümanca düşünce arayışında olan tanımlamaların kahır ekseriyeti düşünce ve tavır olarak modern düşünceye ters düşmemeyi öncelemekte veya modern düşünce ile uyumu esas almaktadır. Hâlbuki müslümanca düşünce, modern düşünce ile bir hesaplaşmayı ve onun kötücül karakterini yok etmeyi öncelemelidir. Kendisini tanrı kabul eden bir kültürün inşa ettiği birey, zulümden başka bir şey üretemez! Bugün yaşadığımız dünya da buna tanıktır.
İslamcılık, çıkış noktasında bir kopuşu işaret ediyordu. Bugünde tam bir kopuşu işaret etmelidir… Çünkü tam bir kopuş olmadan mevcudun neliği konusunda sarahaten bir düşünceye sahip olmak neredeyse imkânsızdır. Bu kopuşu sağlayacak olan yegâne müslümanca düşünce ise İslamcılığın kendi varlığında mündemiçtir. Mesele, İslam ile sahici ve sahih bir bağ kurmaya yönelmektir. Ama müslüman zihnin modern zihin tarafından esir alındığını dikkate almayan her yaklaşım, yeni bir müslüman zihni inşa etme imkân ve ihtimalini yok eder.
Bu noktada dikkatten kaçırılmaması gereken temel şey; İslamcılığa yöneltilmiş eleştirilerin; dışarıdan veya içeriden yapılan boyutlarını dikkate alarak onu yeniden değerlendirmeye almak değil, İslamcılığı bir tutum ve davranış olarak kodlayarak onu dava ve davetçi merkezinde ele alarak yeni bir çıkış düşüncesi ve eylemliliği olarak kodlamak gerekir. Bu İslamcılığı yeniden düşünmemizi ve yeniden inşa ederek onu daha sağlıklı ve sağlam bir zemine yaslamayı da mümkün kılar. Böylece tepkisellik üzerinden inşa edilmiş bir düşünce ve eylemlilik olarak var olan İslamcılık inşai ve fıtratı ile uyumlu bir zeminde yeniden kurulması, öne çıkarılması mümkün hale gelir. Diğer İslami hareketlerin ve tanımların kendilerini bu zeminde kurma ihtimalleri çok zayıf ve böyle bir imkâna da sahip değiller. Modernist eğilimler, sufi tarikat ve hareketler, İslami hareket adını taşıyan yapılar vesaire, İslamcılığın bir şekilde etkisi altında işlevselliklerini değişime uğratmışlardır.
Bu temel gerçeklik, aynı zamanda farklı müslümanca düşünce ve eylemliliklerinde sahih ve sahici bir yapıya dönüşmesini mümkün kılacaktır. İslamcılık, bir dava ve İslamcı bir davetçi olarak gün yüzüne çıkmalıdır. Müslümanlar için yeni bir ruhu hayata geçirmelidir. Bu yeni ruh, modern insanın yeniden hayata tutunması için gereken zemini sunacaktır. Çünkü ruhsuz bir dünyanın ruhu olarak varlık kazanması İslamcılığın yeni bir dünyanın kurulmasına da vesile olur. Bir kurtuluş ideolojisi olarak İslamcılığın bir dava ve davetçi ideolojisi olarak yeniden kurulması, bir kurtuluş ideolojisi vasfını kazanmasını mümkün hale getirecektir. Her İslamcı, İslam davasının bir neferi olarak varlık kazanmalıdır. Her müslüman ise bu davetin öncelikli muhatabı olarak öne çıkarılmalıdır. Her insan bu davete muhatap kılınarak onun kurtuluş umudunu yeniden diriltmesine vesile olunmalıdır. Bu her İslamcı davetçinin yegâne sorumluluğu olarak öne çıkarılmalıdır. Dün siyasal bağımsızlığı öne çıkartan İslamcılık bugün bir bütün olarak insanın özgürleşmesini öne çıkarılmalıdır. Ama bu özgürleşme modern prangalardan bir özgürleşme olarak kayıtlanmalıdır.
İslamcılıktan vazgeçmek demek, modern düşünce ve yaşam biçimi ile hesaplaşmaktan vazgeçmek anlamına geleceği için asla tasvip edilmeyen bir tutum olarak tarihe yazılacaktır. İslamcılık, kendi inançları üzerine ayağa kalkacak, kendi imanının güvenli limanında demirleyecek ve kendi eylemliliği ile özgürlüğüne koşacak bir dava ve davetçi ile kendini yeniden inşa edecektir. Bugün bu kadar güçlü bir şekilde İslamcılığa ve dine yönelik saldırıların ardında yatan korku da bu imkânın varlığının bizatihi kendisidir…
Abdulaziz Tantik
YORUMLAR