Reklam
Vedat KAHYALAR

Vedat KAHYALAR

[email protected]

Paradigma Nedir?

03 Eylül 2025 - 14:21

Paradigma nedir?

Paradigma, bir dönemin düşünsel çerçevesini belirleyen, olaylara nasıl bakılacağını, hangi değerlerin öncelikli kabul edileceğini ve hangi yöntemlerle hareket edileceğini belirleyen zihinsel ve kültürel kalıptır. Örneğin, Aydınlanma paradigması insan aklını merkeze koyarken, sanayi paradigması üretim ve makineleşmeyi ön plana çıkarmıştır.
 
Siyaset dünyasındaki İslamcılık paradigması nedir?
Siyasal İslamcılık, İslam’ı yalnızca bireysel bir inanç sistemi değil, toplumun tüm alanlarını – siyaset, hukuk, ekonomi, eğitim, kültür – düzenlemesi gereken bütüncül bir sistem olarak görür.
 
Batı tipi laik-demokratik model yerine İslam’ın ilke ve değerleri üzerine kurulu, ahlak ve adalet odaklı bir siyasal düzen arayışındadır.
 
Bu hareketin çıkış noktası genellikle “Batı hegemonyasına karşı kimlik inşası” ve “toplumun İslamîleştirilmesi”, millileşme, ulvi değerlerimizin hakim kılınması olmuştur.
 
Türkiye’de bu paradigma, Osmanlı’nın son döneminden itibaren tartışılmış, 20. yüzyılda Milli Görüş hareketiyle kurumsallaşmış, Prof.Dr.Necmettin Erbakan ve kurduğu partilerle vücut bulmuştu.
 
1974 yılında Ecevit'le kurulan koalisyon ve Kıbrıs Barış Harekatı ile gönüllerde yer bulmuştu. 28 şubat öncesinde REFAHYOL adlı bir koalisyon ile de kısa süreli bir iktidar ortaklığı yaşanmıştı. 
 
Siyasi dünyadaki islami söylem ve yaşam biçimi, 2000’lerle birlikte Fazilet partisinden kopanların kurduğu Ak Parti ile iktidar pratiğini yaşamaya başlamıştır.
 
Türkiye’de siyasal İslam süreci
Türkiye’de siyasal İslamcılık, özellikle 2002 sonrası AK Parti iktidarı ile devletin merkezine taşındı. 
 
Bu süreçte: Ak Parti; demokratikleşme, adalet, kalkınma, AB üyeliği, ekonomik büyüme, yolsuzluk, yasaklar ve yoksulluğa son verme vaatleriyle geniş kesimleri derinden etkiledi. Bu etki yeni bir parti olmasına rağmen Ak Partiyi tek başına iktidara taşımaya yetti.
 
İktidara gelinen ilk günlerde 1 mart tezkeresi ile parti içinde ciddi anlamda kırılmalar yaşanmıştı. 100 civarında miletvekilinin , ABD'nin Irak'ı Türkiye’den işgaline olanak veren tezkereye, muhalefetle birlikte HAYIR oyu kullanması ile tezkere TBMM'den geçmemiştir. Amerika, emperyalist tavrını başka bir lokasyon üzerinden sürdürüp, Irak'ı vurmuş, İsrail'in güvenliği ve kendi çıkarları için hiçbir kötülükten geri duymamıştı.
 
1 mart tezkeresinin reddi Türkiye-Amerika ilişkilerini bozmamış ancak partide derin izler bırakmıştır. 
 
2002-2007 arası, Avrupa Birliğine girebilmek için yapılması gerekenler, çıkarılması gereken yasalar önemli demokratik kazanımlar ve gelişimler olarak halkın teveccühü kazanmış ve bir sonraki seçimlerin kazanılması daha kolay olmuştur. 
 
Başkanlık sisteminin tartışmaya açılması ve başkanlık sistemine geçilmesiyle AB hedefi önemini yitirmeye başlamış, demokratikleşme, özgürlükler ,evrensel hukuk, liyakat, üretim ekonomisi yeterli önemi görmemeye başlamıştı.
 
Zamanla, otoriterleşme, yargı bağımsızlığının zayıflaması, nepotizm, rant ekonomisi ve kurumsal erozyon öne çıktı.
 
Siyasal İslamcılığın “ahlaki toplum” vaadi de yozlaşma, yolsuzluk ve kutuplaşma ile gölgelendi.
 
Ekonomi ve siyasal İslamcılığın son aşaması
Bugünün Türkiye’si 2002’nin Türkiye’si değil; 23 yılda çok şey değişti. Duble ve oto yollar, köprüler, yeni ve modernize edilmiş havaalanları, şehir hastaneleri, gökdelenlerin süslediği finans merkezleri, TOKİ yerleşkeleri, savunma sanayii yatırımları, yerli otomobil, uzay çalışmaları, dijital gelişmeler ile bambaşka bir ülke ortaya çıktı.
 
 Sadece görünüm değil, servet de el değiştirdi. Yepyeni bir zengin zümre türedi.
Bu süreçte yoksulların sayısı da arttı. Asgari ücretliler, işçiler,
memurlar, emekliler, esnaf ve tarım kesimi bekledikleri refah ve zenginleşmeyi büyük oranda bulamadılar.
 
Yaşanan yolsuzluklar, kullanıcı garantili yanlış yatırımlar, yaygınlaşan liyakatsizlik ve hukuksuzluklar, ekonomi uygulamalarıdan kaynaklanan yanlışlar, enfladyonun dizginlenememesi, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, atanamayan memur adayları, sınavlardaki çirkin suistmaller, üniversite öğretim uyelerinin atanma usulleri, nitelikleri ve üniversite gençliğinin zorlukları, yurt...vb sorunlar dini referaslarla iktidara gelen Ak Partiyi zorlamaya başladı. Zorlamayla kalmayıp gençliğin gündemlerini sarstı. 
 
Geleceğini yurt dışında arayanların sayısı arttı. Daha kızgın olanlar inanç dünyalarını sorgulayıp, dinden uzaklaşabildiler. Deizm, gizli deizm, ateizm, agnostizm artık görünür, hissedilir boyutlara ulaştı.
 
Bugün Türkiye’de: yüksek enflasyon, işsizlik, gelir adaletsizliği ve borç sarmalı halkın günlük yaşamını zorlaştırıyor.
 
İktidarın dini referansları artık ekonomik sıkıntıları örtmede etkisiz kalıyor. 
 
Siyasal islamın fikir kökleri 
Siyasal İslamcıların bu kadar öfkeli olmalarında; Cumhuriyetle, akılla ve modernlikle bu kadar kavgalı hale gelmelerinde en büyük pay, maalesef Necip Fazıl’ın düşünsel yönlendirmelerindedir.  
Halbuki aynı yıllarda, Necip Fazıl’ın başarısızlıktan atıldığı Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe doktorasını birincilikle tamamlamış, yurda dönüp öğretmenlik yapmış, hayatıyla örnek olmuş muhafazakar başka bir isim daha vardı: Nurettin Topçu.
 
Necip Fazıl; entelektüel derinlikten çok sloganlara yaslandı. Gece hayatı, kumar, savrulmalar ve söylemlerle şekillenen bir hayat sürdü.  
Topçu ise tevazu, emek, ahlak ve fikirle yoğrulmuş bir irfan adamıydı.

Bugün muhafazakâr camia Necip Fazıl’ı değil de Nurettin Topçu’yu rehber alsaydı;
Kin değil fikir konuşurduk.  
Kültürle kavga edilmez, irfanla barışılırdı.  
Ve belki de bugün çok daha adil, çok daha ahlaklı, çok daha huzurlu bir toplumda yaşardık.
 
Siyasal söylemlerde uzun yıllar sıkça yer alan; Kudüs, Gazze söylemleri de Israil'in vahşi soykırımına karşı bir türlü alınmayan somut önlemler nedeniyle inandırıcılığını yitirmiştir. Etkisiz kınamalar siyasal söyleme fayda değil zarar vermeye başlamıştır.
 
Siyasal İslamcılık paradigması, halk nezdinde ahlaki, siyasal ve ekonomik vaatlerini gerçekleştiremeyen bir model olarak algılanmaya başladı.
 
Ak Partinin en büyük iddiası olan alt ve orta kesim, çalışanlar,
emekliler ve köylüler bekledikleri refah ve mutluluğa ulaşamamaktan şikayetciler.

Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum