İslâm Dini Hayatımızın Neresinde?
Fiilen yaşanan din, hayatımızda ne kadar etkili? Bu dünyada bize faydası olmayan, toplumun önemli bir kısmı tarafından ciddiye alınmayan bir din, ahirette bizi ciddiye alır mı?
Tarih boyunca din, bireyin ve toplumun hayatına yön veren en önemli kaynaklardan biri olmuştur. Hz. Peygamber döneminde ve adil yönetimlerin hüküm sürdüğü zamanlarda din; topluma, aileye ve bireye sadece manevi bir huzur değil aynı zamanda sosyal adalet, ekonomik denge, ahlaki rehberlik ve toplumsal dayanışma gibi somut katkılar da sunmuştur. İslâm, bir değerler bütünü olarak sadece camilerde yaşanan bir inanç değil; çarşıda, pazarda, yönetimde, sanatta, siyasette ve gündelik yaşamda karşılığını bulan bir hayat tarzıydı.
Peki bugün ne kaldı? Yöneticilerin, peygamberin yönetim tarzı ile toplumsal ve bireysel davranış ilkeleriyle bir ilgisi kaldı mı? Güç sahipleri, sanatçılar, sporcular, siyasetçiler, sivil toplum temsilcileri topluma örneklik sergiliyor mu? Mazlumlar, yoksullar, mağdurlar emanet edildikleri güç sahipleri tarafından gerçekten korunuyor mu?
Sorular çoğalıyor: Yoksul ve orta kesim, üzerine düşen sorumlulukları yerine getiriyor mu? Halkımız, seçme hakkını kullanırken hangi motivasyonla hareket ediyor: hak, adalet, liyakat, bilim, doğruluk ve ahlak mı; yoksa anlık duygular ve yüzeysel bağlılıklar mı?
Kur’an, Şûrâ Sûresi’nde şöyle buyurur: “Başınıza gelen her musibet, kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir.” Bu ayet, bireysel ve toplumsal sorumluluk bilincine işaret eder. Oysa bugün yaşadığımız sorunların, dini anlayışımızın özüyle ne kadar alakası kaldığını sorgulamadan sadece kader ya da başkalarını suçlamakla yetiniyoruz.
Düşünmek gerek: Hastalıklar, sıkıntılar ve ölümler olmasa din aklımıza geliyor mu? İslâm dini, bireyi sadece ölümden sonrasına hazırlayan bir inanç mı; yoksa hayatın her alanına dokunan bir motivasyon kaynağı mı?
Bugün dinin en önemli işlevlerinden biri, insanı hayata bağlayan ve topluma yön veren bir ahlak sistemi olarak yeniden anlaşılmasıdır. Eğer din sadece ritüellerle sınırlanır, toplumsal adalet, merhamet, dürüstlük ve sorumluluk bilinciyle ilişkilendirilmezse, birey ve toplum için dönüştürücü bir güç olmaktan çıkar.
Kısacası, İslâm dini hayatımızın neresinde? Bu soruya verilecek cevap, sadece kişisel inançlarımızı değil, aynı zamanda toplumsal geleceğimizi de belirleyecektir.
ŞEREF NEREDE/NASIL KAZANILIR ?
Eğer ilâhî hudutları aşarak ve Allâh’ın rızâsını çiğneyerek ; zenginlik, makam ve şeref arıyorsan yanılıyorsun.
Dînin gerektirdiği hassasiyetleri çiğneme pahasına yapılan siyaset veya başarma çabaları, kişiye hiçbir şeref kazandırmaz!..
Âyet-i kerîmelerde buyrulur:
“Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allâh’ındır.” (Fâtır, 10) “…
Asıl izzet/üstünlük, ancak Allâh’ın, Peygamber’inin ve mü’minlerindir. Fakat münâfıklar bunu bilmezler.” (el-Münâfikûn, 8)
YORUMLAR