Reklam
Vedat KAHYALAR

Vedat KAHYALAR

[email protected]

Denizden Su, Çölden Bereket: Türkiye Neden Geri Kalıyor?

18 Ağustos 2025 - 11:34

Denizden Su, Çölden Bereket: Türkiye Neden Geri Kalıyor?

Dünya son yarım yüzyılda su krizini aşmak için çok ciddi adımlar attı. İsrail, su fakiri bir ülke olmasına rağmen bugün dev deniz suyu arıtma tesisleri ile yılda 1,5 milyar metreküp içme suyu üretiyor. Bu sayede yalnızca halkına temiz içme suyu sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda dev tarım alanlarını sulayarak sebze, meyve ve hayvancılıkta kendi kendine yeter hale geliyor. Bir zamanlar dışarıdan ithal ettiği süt, et ve tarım ürünlerini artık kendisi üretiyor.
İsrail denizden yılda kaç litre su arıtıyor?
İsrail’in deniz suyu arıtma kapasitesi çok yüksektir. Dünyanın en büyük ters ozmoz (reverse osmosis) tesislerinden bazıları burada bulunuyor.
 
2023 verilerine göre İsrail’deki 5 büyük deniz suyu arıtma tesisi (Sorek, Ashkelon, Hadera, Palmachim, Ashdod) yılda yaklaşık 600 milyon m³ suyu (600 milyar litre) içme suyu haline getiriyor.
 
Ayrıca yeni yapılan Sorek II gibi tesisler devreye girdiğinde bu rakam 900 milyon m³/yıl’a (900 milyar litre) kadar çıkacak.
 
Kapasite artışlarıyla güncel deniz suyu arıtması 1.5 milyar metreküpe ulaşmıştır.
 
İsrail’in toplam içme suyu tüketiminin yaklaşık %70’i denizden arıtılan su ile karşılanıyor.
 
Benzer bir örnek de Suudi Arabistan’da görülüyor. Çöl iklimine rağmen denizden su arıtma teknolojisiyle tarım alanlarını yemyeşil tarlalara çevirdiler. Bir zamanlar tüm gıda ürünlerini ithal eden ülke, bugün kendi üretimiyle büyük bir dönüşüm yaşıyor.
 
Suudi Arabistan, su sıkıntısını karşılamak için deniz suyunu arıtarak kullanmaya başlamış ve bu alanda dünya lideri haline gelmiştir. Günlük kapasitesi yaklaşık 11,5 milyon m³’ü bulmakta olup, bu kapasite önümüzdeki yıllarda daha da artırılmak üzere planlanmaktadır.
Bugün yıllık 4.5 milyar metreküp tuzlu su arıtma ile dünya liderliği Suud'un elindedir.
 
Peki ya biz?
 
Su hızla tükeniyor!
2050’de 5 milyar insan su sıkıntısı yaşayacak, Türkiye ise hızla “su fakiri” ülke olma yolunda. 
 
EN GÜÇLÜ YANIMIZI ÖLDÜRÜYORUZ
Türkiye'nin en güçlü yanı, tarım ve hayvancılıktı. Bir zamanlar kendini beslesleyebilen bir kaç ülkeden biriydik.
 
Tarım ve hayvancılık sanki planlı bir şekilde mahvedildi. Yıllar önce köyler boşaltıldı, şehre göç teşvik edildi. 
 
Nüfusun % 40 i köylerde yaşayıp tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorken, şehirlerde ise tarıma dayalı sanayi, et ve süt ürünlerinin işlendiği fabrika ve işletmeler doluydu.
 
Şimdi kökü dışarıda yasalarla, nüfusun %10 u köylerde yaşıyor. Köylerin çoğu mahalle yapıldı bir gecede. Şehirde hayvancılık yapılamazdı. Zabıtalar bir bir kapattı köy görünümlü mahallelerdeki hayvan ağıllarını. Gençlik masa başı işlere , üç harfli mağazalarda çalışmaya itildi.
 
 Köylerde kalanlar artık çoğunlukla yaşlı insanlarımız. Tarımsal üretim, tarıma dayalı endüstri büyük yara aldı. Artık; ete, süte, sebze ve meyveye ulaşmak zorlaştı. Et ve süt ürünleri lüks tüketim ürünlerine dönüştürüldü.
En güçlü yanımız büyük darbe aldı.
 
Bu durum düzelebilir mi?
Tersine dönüş zor görünüyor.
Artık şehirli olan kesim, çocuk sayısında da kısıtlamaya gidince , nüfusun artış oranı da düştü. Kısmetini şehirde bulamayanlar yurt dışına gitmek sevdasına düştüler. 
 
Nereden baksan tutarsızlık, yanlışlarla dolu bir siyasetti uygulanan.
 
Türkiye’nin Çelişkisi
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, deniz suyunu tatlı suya dönüştürme konusunda neredeyse hiçbir ciddi adım atmış değil. Oysa Ege ve Akdeniz kıyılarında turistik bölgeler yaz aylarında susuzluktan kırılıyor. Birçok ilde ve ilçede su sıkıntısı nedeniyle tarım ve hayvancılık kısıtlamaları başladı. Kupkuru tarlalar yeniden üretime açılmayı bekliyor. Hayvancılık ise iklim yasalarıyla, üretim maliyetleri ve ithalatla boğulup yok edilmeye çalışılıyor.
 
Oysa denizden su arıtma teknolojisiyle çiftlikler, tarlalar, meralar yeniden canlandırılabilir, göllere ve nehirlere kontrollü su takviyesi yapılarak balık popülasyonları artırılabilir. Bu yöntem, hem gıda güvenliğine hem de ekonomik kalkınmaya büyük katkı sağlar.
 
Çifte Standart: İklim Krizi Söylemi
Türkiye’de ise su, tarım ve enerji politikaları çoğu zaman rant odaklı yürütülüyor. “Karbon ayak izi”, “iklim krizi”, “yeşil enerji” gibi kavramlar sürekli gündeme getiriliyor; ancak iş maden ocakları açmaya, ormanları yok etmeye, tarım alanlarını betonlaştırmaya gelince kimse çevreyi hatırlamıyor. Topraklarımızın yüzde 80’inin çölleşme riskiyle karşı karşıya olduğu gerçeği, adeta normal bir şeymiş gibi sunuluyor.
 
Oysa iklimle ilgili her söylemin arkasında küresel ölçekte de bir rant düzeni işliyor. Bir yandan ülkelere karbon vergileri dayatılırken, diğer yandan fosil yakıt şirketleri ve maden lobileri faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyor. Bu, toplumları bağımlı hale getiren şeytani bir planın parçası gibi işliyor.
 
Çıkış Yolu: Su Endüstrisi
Türkiye’nin acilen yapması gereken şey, denizden tatlı su üretme endüstrisini kurmak. Bu teknoloji artık ulaşılmaz değil. İsrail ve Suudi Arabistan örnekleri önümüzde duruyor. Hatta İspanya ve Avustralya gibi ülkeler de deniz suyu arıtma tesisleri sayesinde tarım ve şehircilikte büyük bir ilerleme kaydetti. 
 
Tarım ve hayvancılık, cazip teşviklerle desteklenmeli, genç nüfus tarım ve hayvancılığa özendirilmelidir. Köyler ve çiftlikler yeniden cazibe merkezleri olabilmelidir.
 
Biz ise hâlâ yağmur duasına çıkan bir ülke görüntüsü veriyoruz. Oysa gerçek çözüm, bilimin ve teknolojinin sunduğu imkânlarla doğrudan elimizin altında. Türkiye hem tarımını hem hayvancılığını canlandırabilir, hem de su kıtlığının getireceği sosyal ve ekonomik krizleri engelleyebilir.
 
Bugün denizden tatlı su üretimi sadece bir çevre politikası değil, aynı zamanda bir beka meselesidir. Tarımın, hayvancılığın, balıkçılığın ve turizmin geleceği buna bağlıdır.
 
Artık şu soruyu sormak zorundayız:
Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye, neden hâlâ denizden tatlı su endüstrisine geçmiyor?

Test yayın
Reklam

YORUMLAR

  • 0 Yorum