“Atatürk’ün Köklerinden Bugüne: Birliğin Şifresi Sevda ve Ahlakta Gizli”
Bazı kavramlar vardır; zaman aşındıramaz, tarih yıpratamaz, fitne söndüremez. Vatan gibi, bayrak gibi, iman gibi…
Ve bazı insanlar vardır; sadece yaşadıkları çağın değil, gelecek yüzyılların da ruhunu mayalayan. Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi.
Ama ne hazindir ki…
Bugün hâlâ Atatürk’ü anlamak yerine tartışmakla meşgulüz. Kimileri onu kutsayıp insanüstü bir put hâline getiriyor, kimileri ise iftira atarak onu inançsız, halktan kopuk biri gibi göstermeye çalışıyor.
İki taraf da aynı hatada buluşuyor: Gerçek Atatürk’ü görmemek.
Oysa Atatürk’ün kökleri bellidir.
Dedesi Sofuzâde Feyzullah Efendi, dindar bir Osmanlı büyüğüydü. “Sofu” lakabını taşıması boşuna değildi. Nakşibendi geleneğine bağlıydı.
Babası Ali Rıza Efendi, dürüstlüğüyle bilinen, mütevazı bir devlet memuruydu.
Ve annesi, o mübarek Anadolu kadını Zübeyde Hanım… Kur’an’a vakıf, dualarla evlat yetiştiren bir iman kadınıydı.
İşte böyle bir ailede yetişti Mustafa Kemal. Küçük yaşta Kur’an dersi aldı, Mevlit dinledi, bayram sabahlarında elleri öpülen bir çocuktu.
Peki bugün ne oldu da bu milletin bazı evlatları birbirini “yobaz” ve “gavur” diye damgalıyor?
Ne oldu da başörtüsüne bakan bir göz aşağılayıcı, kısa giyene bakan başka bir göz kin dolu oldu?
Kim öğretti bu ayrımcılığı? Kim soktu aramıza bu nifakı?
Oysa Atatürk, halkına tepeden bakan değil; halkın içinde yaşayan bir önderdir.
“Milletin efendisi, ona hizmet edendir.” derken tam da bunu kasteder.
Giyim kuşamla değil, üretimle, ahlakla, çalışkanlıkla değerlendirirdi insanları.
Dindar mıydın? Buyur çalış, üret, memleketine katkı sun.
Seküler miydin? Buyur aynı şekilde hizmet et, ülkeye bir taş koy.
Çünkü Atatürkçülük, vitrin değil; vizyondur.
Çünkü vatanseverlik, slogan değil; eylemdir.
Bugün 81 ilimizde birliğe, kardeşliğe, üretime susamış milyonlar var.
Şimdi biz bu gençliği türban-baş açık tartışmalarına mı mahkûm edeceğiz, yoksa bilimle, sanatla, değerle mi buluşturacağız?
Ey bu ülkenin asil evlatları!
Artık düşmanlıkları değil, çözümleri konuşma zamanı geldi.
Artık ne mezhep kavgası kaldıramayız, ne yaşam tarzı düşmanlığı.
Bizi tüketen bu suni ayrımlar değil mi?
Oysa bu ülkenin adı Türkiye Cumhuriyeti. Sahibi 86 milyon vatandaş. İnançlısı da senin kardeşin, inançsızı da. Alevi’si de senin, Sünni’si de. Türk’ü de senin, Kürt’ü de. Bu vatan hepimizin.
Ben bu ülkenin seksen bir iline sevdalıyım.
Ben Çanakkale’de gözünü kırpmadan ölüme yürüyen dedelerimin izindeyim.
Ben Zübeyde Hanım’a, Ali Rıza Efendi’ye, Sofuzâde Feyzullah’a minnetle bakan bir torunum.
Ben sadece geçmişle övünen değil, geleceğe yön vermek isteyenlerdenim.
Ey okur; artık hep birlikte şu soruyu soralım:
“Ben bu ülke için ne yaptım?”
“Bugün Türkiye’yi bir adım ileriye taşımak için hangi taşın altına elimi koydum?”
“Kavga mı ettim, kardeşlik mi kurdum?”
İşte bu sorulara vereceğimiz cevaplar, Atatürk’ü anlamanın en samimi yoludur.
Unutma; bu topraklarda gelecek, sadece sevdalıların ve çalışanların olacaktır.
Ve sevdalı olmak; sadece slogan atmak değil, ülken için ter dökmektir.
YORUMLAR