Toplumların Kaderini Belirleyen Sessiz Güç: Yüzde İki
Toplumların Kaderini Belirleyen Sessiz Güç: Yüzde İki
Her toplumda, nüfusun yaklaşık yüzde ikisini oluşturan çok zeki ve üstün yetenekli bir kesim vardır. Bu insanlar, düşünce üretme hızları, analiz güçleri, yaratıcı bakış açıları ve çözüm üretebilme kapasiteleriyle bir ülkenin geleceğini belirleyebilir. Asıl soru şudur: Bu yüzde ikilik kesime nasıl davranıyoruz?
Cevap, maalesef çoğu zaman iç açıcı değildir.
Liyakat Yokken Devlet Kaybeder
Eğer önemli görevlere layık olanlar getirilmez, bunun yerine eş-dost-ahbap-taraftar sistemi yürütülürse devlet kaybeder; toplum kaybeder. İyi niyetli dua edenlerin yerini zamanla beddualar alır. İslam ahlakı ve evrensel etik bize açıkça şunu söyler:
“Allah zerre kadar iyiliği de kötülüğü de boşa çıkarmaz.”
Bugün görülmeyen adaletsizlikler, yarın mutlaka karşımıza çıkar.
Hem görev verilen kişi huzur bulamaz, hem de torpille o görevi verenler. Çünkü hikmetli bir söz vardır:
“Haksız makam, sahibine hayır değil yük getirir.”
Beyin Göçü: Sessiz Bir Kaybediş
Değer verilmeyen, keşfedilemeyen ya da bilinçli olarak dışlanan parlak beyinler, uluslararası “beyin avcıları” tarafından hızla tespit edilir. Cazip burslar, yüksek maaşlar, özgür araştırma ortamları ve güvenli yaşam koşullarıyla bu gençler ülkelerinden kolayca koparılabilir.
Bugün Amerika’nın Silikon Vadisi’ne baktığınızda, bilimsel buluşların önemli bir bölümünün Hindistan’dan, Çin’den, Türkiye’den giden gençler tarafından üretildiğini görürsünüz.
Bu sadece bireysel bir başarı değil; kaybedilen bir ulusal hazinedir.
Üstelik yakın tarihimizde bunun daha acı bir örneğini yaşadık. Bazı cemaatlerin dershane ve okullarında keşfettikleri başarılı gençleri yurt dışındaki merkezlerine yönlendirdiği, bu beyinleri farklı amaçlar için kullandığı artık bilinen bir gerçek. Ülkesine hizmet etmesi gereken zihinler, başka güç odaklarının eline geçti.
Bilginin Çağına Girerken…
Dünya artık sanayi devrimi dönemlerini geride bıraktı. Yeni çağ; bilgi, yapay zekâ, biyoteknoloji ve robotik üzerine kurulu. Bu çağda yükselen ülkeler, sadece doğal kaynakları olan değil; doğru insanları doğru görevlere getirebilen ülkelerdir.
Eğer liyakat esas alınırsa devlet “ufukların efendisi” olur; yani geleceği yönlendiren, öncü, güçlü bir yapıya kavuşur. Gelişir, yarışta yerini alır, kalkınır.
Aksi ise gerilemenin kaçınılmaz yoludur.
Manevi Boyut:
Bir Devletin Duası ya da Bedduası Olur mu?
İnsanlar, adil olan yöneticilere dualar eder.
Adaletsizliğe uğrayanlar ise beddua eder.
Bir ülkede liyakatsizlik yaygınlaştığında:
Uygarlığın taşrasına düşülür,
Enflasyon ve ekonomik bozulma kalıcı hâl alır,
Yolsuzluk sıradanlaşır,
Yalan siyasetin dili olur,
Mutsuz ve umutsuz halk yığınları ortaya çıkar.
Toplumsal huzur, sadece ekonomik göstergelerle değil; adaletin kalitesiyle ölçülür.
Kayırmacılık: Küçük bir ahbaplık değil, büyük bir zulüm haline dönüşür.
Adına “nepotizm” denilen kayırmacılık; küçük bir yolsuzluk değil, büyük bir haksızlıktır. Çünkü bir kişinin hakkını çalarak başkasına verir.
Hak ile zulmü ayırt edemeyenler, günü kurtarabilir; fakat ülkenin geleceğini kaybeder.
Ve tarihin bize gösterdiği bir hakikat vardır:
Çıkar ilişkileriyle kurulan düzenler uzun yaşamaz.
Devlet yönetimi, emanettir. Bu emanet, sadece yakın çevreye değil, bütün millete karşı sorumluluk gerektirir.
Bir ülkenin kaderi, nüfusunun büyüklüğüyle değil, yetenekli insanlarına verdiği değerle belirlenir. Yüzde ikilik kesime adaletle yaklaşan ülkeler yükselir; onları kaybeden ülkeler ise yoksullaşır, yıpranır ve geriler.