TEORİ, PRATİKTE FİRE VERİR…

Vedat KAHYALAR

TEORİ, PRATİKTE FİRE VERİR… 
YA BİZDEKİ DURUM?
Artık sıkıldım böyle yaşamaktan…
Bu cümleyi yalnız ben kurmuyorum; memleketin dört bir yanında milyonların ortak hissi hâline gelen bir yorgunluk, bezginlik hali bu. Çünkü hukukta aradığımız adaleti bulmak zor, tedavi kurumlarında şifa aramak tam bir maraton. Ne çiftçi mutlu ne hayvan besicisi. Sanayici tatminsiz; yüksek teknolojili ürün geliştirme, marka oluşturma gibi bir dertleri neredeyse yok. Çalışan mutsuz, emeklinin geçim mücadelesi hâlâ çay–simit hesabıyla ölçülüyor.

Ortalama bir vatandaş için ev, araba, tatil artık uzak bir masal. Öğrenciler geleceklerini başka ülkelerde arıyor. İnsanlar, gelecek kaygısından artık aile kurmaya bile yanaşmıyor. 205 üniversite, on binlerce öğretim üyesi, milyonlarca öğrenci var… fakat ne özgür fikirler filizlenebiliyor ne de dünyayı değiştirecek projeler ortaya çıkabiliyor. Sanki ülkenin üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi.

Enflasyon; ahlakı da vicdanı da örselemiş durumda. Dış borçlar devasa boyutlara ulaşmış, gelir adaletsizliği zirvelerde dolaşıyor.

 Ez cümle: Mutsuzuz.

Oysa bir zamanlar hedeflerimiz büyüktü. “Dağa taşa İslâm yazacağız” denirdi. Siyasetin gayesi yüksek ahlak ve kalkınma olacaktı. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Peki ne oldu bu hedeflere? Allah’ın rızasını gözeterek siyaset yapma ideali ne zaman raflara kalktı?

Sahi, neydi bu İslâmi hemde muhafazakarlıkla demokrasi mücadelesi? 
Uygulaması bu muydu?

Mühendislik eğitimimin ilk dersinde duymuştum: “Teori, pratikte fire verir.”
Ama bizdeki artık fire değil; bambaşka bir şeye dönüştü.

Oysa çözüm uzak değil. Hatta çok yakınımızda. Üretimden adalete, siyasetten eğitime uzanan geniş bir alanda yapılması gerekenler belli:
- Üretimin desteklenmesi, teşviklerle cazip hâle getirilmesi,
- Girdi maliyetlerinin düşürülmesi,
- Hal Yasası’nın ıslah edilmesi,
- Perakende Yasası’nın güncellenmesi; hipermarketlerin şehir dışına taşınması, gıdada hijyen ve saglık denetimlerinin sıkı biçimde yapılması.
- Aracı sayısının azaltılması,
- Lojistik maliyetlerinin düşürülmesi, demiryolu ve denizyolunun etkin kullanımı,
- Hayvancılık ve balıkçılığın güçlü teşviklerle desteklenmesi,
- Eğitimin üretim taleplerine uygun biçimde yeniden düzenlenmesi,
- Üniversitelerin özgür, üreten, proje geliştiren merkezlere dönüşmesi,
- Adaletin kutsallığının hatırlanması ve tam anlamıyla işletilmesi,
- İsrafın, yolsuzluğun, liyakatsizliğin, tembelliğin, yanlış proje ısrarlarının önüne geçilmesi…

Siyasetin ve siyasetçinin temel görevi tam da bunlardır.
Ve bunların hangisi zor?
Hangisi yapılamaz?

85 milyonun büyük çoğunluğu bunları istiyor. Belki 10 milyon “şanslı kurnazı” bir kenara koyarsak, geri kalan herkes aynı ekmeğin peşinde, aynı huzurun özleminde.

Unutmayalım ki dünya hayatı sınırlı; sonunda hesap günü var. Ve insanların sabrı, sandığımızdan çok daha sınırlı.

Artık silkinip kendimize gelmenin zamanı.

Belki de tek ihtiyacımız olan şey; teoriyi pratiğe, ideali gerçeğe dönüştürecek,  verilen sözleri hayata geçirecek cesareti göstermek…