Batılılar demokrasi ile yükselirken doğunun sefaleti 

Vedat KAHYALAR

Batılılar demokrasi ile yükselirken doğunun sefaleti İslam alemi, gerçek anlamda Kuranı ve peygamberi anladıkları ve uyguladıkları çağlarda büyüdüler, kalkındılar.Halkları mutlu ve güvende yaşadı. Bu süreçte adalet, liyakat, ilmi araştırmalar, dayanışma, aile ve vatan sadakati, sevgisi en üst seviyelerdeydi.   Yönetenler halka hizmetin Allah'a ibadet ve hizmet olduğunun bilincinde hareket ederlerdi.   Ancak zamanla bu hassasiyetler aşınarak, adil yönetimin yerine diktatörlük, adalet yerine bireysel veye dar bir çevrenin çıkarları, liyakat yerine nepotizm hakim oldu islam topraklarında.   Fransız ünlü yazar Jules Régis Debray, "Batı’dan Geriye Kalanlar" eserinde bunu şöyle açıklar:   "Batı medeniyetinin sırrı, bir kelime oyunundan ibaret değildir; onun kudretini bütün yeryüzüne yaydıran özü üç kelimede billurlaşır:   Olumsuz eleştiriyi özümsemek.Batı eleştiriyi susturmaz, zincire vurmaz; tam tersine, dile gelmesine, bağırmasına, hatta hakaret etmesine meydan verir.    Ve işte bundandır ki Batı’nın kalbinde, Batı’ya karşı lanetler okunur; meydanlarda her gün öfke taşar.   Batı, onu yıkmayan her eleştiriden hayat devşirir. Doğu’nun mukadderatını tayin eden ise tek seslilik, tek kalıplı düşünce, dogmatik zincirler ve siyasal-dinî baskıdır.   ikinci sır, hukukun mutlak hâkimiyetidir. Orada hükmeden şahıs değil, kanundur. Bir temizlik işçisiyle, dünyanın en kudretli başkanı aynı hükümlere tabidir. Ve o başkan, yasayı çiğnediğinde, unvanı ne olursa olsun düşürülür.   Bu hakikat, Batı’yı diri ve müteyakkız tutan ana damardır. Üçüncü altın kural: Emaneti ehline teslim etmek; Yani liyakati esas almak. Batı, uygun kişiyi uygun mevkiye yerleştirir; Doğu ise akrabalık bağlarına, kayırmaya, rüşvetin kirli terazisine mahkûmdur.   Bunlar neredeyse yüzyıllardır bilinen gerçekler olmasına rağmen Doğu; üretim, hukuk, eğitim ve bunlarla ilişkili bir çok kavramı bile isteye önemsemeyip bu günkü en fazla %10 luk bir kitlenin mutluluğuyla yetinmiştir.    Bu %10 luk kitle batıdaki eğitimli ve mutlu kitle gibi yaşarlar ve bundan da zerre kadar utanmazlar. Gelirlerinde helâl/haram hassasiyetini pek önemsemezler, her zaman vicdanlarını rahatlatacak dini telkinler alabilirler. Yedikleri, içtikleri, arabaları, evleri ve yaşamları ile batılı gibi davranırlar ama bunu içselleştiremedikleri için bazen görgüsüzlükleri paçalarından akar.  John Perkins, "Bir ekonomik tetikçinin itirafları" adlı kitabında;  3. dünya ülkelerinin ekonomik olarak nasıl kontrol altina alınıp bağımlı hale getirildiklerinin bizzat bu işlerde kullanılmış bir ekonomi uzmanı olan John Perkins tarafından anlatıldığı, insanda merak uyandıran kitabında, komplo teorisi denilen her şeyin komplo teorisi olmadığını, dünyadaki sorunların büyük bir kısmının menfaat çeteleri tarafından yaratıldığını, bunun için yerel işbirlikcilerden yararlanıldığını anlatır.    Bunun için Doğu halklarının çok önem verdiği; Irkçılık, din, mezhep, cemaat, vatan... kavramları çokça kullanılır.   Geri kalmış, Gelişmekte olan, ülkeleri yönetenler herşeyin farkındadır aslında.