İKİ İNSAN, İKİ KÖPEK, BİR KEDİ

Sedat Memili

İKİ İNSAN – İKİ KÖPEK…

Bu şekilde öldürülen iki insan değil de iki köpek olsaydı, dünya yine böyle sessiz mi kalacaktı?

Charles Darwin, İngiltere’nin en ünlü rahiplerinden biri olmuştu. İngiltere Kraliçesinin isteği ile kendisine tahsis edilen Beagle adlı gemiyle dünyayı gezmeye başladı. Tek amacı İncil’i kanıtlamaktı.

Yıl 1835…

Güney Amerika kıtasının en güney noktasındaki kayalıkları olan Tierra Fuega’dan geçiyordu. Hedefi Galapagos Adalarına gitmek.

Kışın başlangıcı… Denize açılmak büyük risk… Kışı, kayalıklardan oluşan Tierra Fuega ülkesinde geçirmeye karar verdi.

KÖPEKLER İŞE YARIYOR…

Burada yaşayanlar ilkel bir kabileydi. Tek geçim kaynakları balıkçılık… Balık avını da bu iş için eğitilmiş köpekler yardımıyla yapıyorlardı.

Kış öylesine sert geçti ki insanlar açlıktan ölmemek için kadınları kesip yemeye başladılar. Darwin ülkenin ileri gelenlerini uyardı:

Neden köpekler dururken, kadınları kesip yiyorsunuz?

Cevap dehşetti:

Köpekler işe yarıyor.

NARAYAMA TÜRKÜSÜ
Vahşet değil mi? Bu zamandan ve bu insanlık deneyimi ile bakıldığında elbette vahşet… Ancak bu vahşet o halkı binlerce yıl yaşatıp bugüne getirmiştir. Hatta söyleyebilirim ki, o kesilen kadınlar, kabilenin devamına katkı sağladıkları için belki de günahlarından arınmış olduklarını düşünüyorlardı.

Bizim için trajedi olan bu olaylar, insanlığın devamı için o koşullarda gerekli olmuştur.

“Narayama Türküsü”nü hatırlayın. Japon filmi… Köyde başlayan kıtlık ve açlık nedeniyle köyün yaşlı insanlarının kendilerini Naraya Dağı’nda ölüme terk etmeleri… Varlığın devamı için canını vermek…

MERİAH’LARIN SUNAK AŞKI
Bir zamanlar Hindistan’da kurban edilmek üzere beslenen insanlar vardı. Fakir aileler daha rahat geçinebilmek için çocuklarını ileride kurban edilmek üzere bir tapınağa bırakırlardı. Çocuk, kurban edileceğini bilerek eğitilir. Bunlara Meriah adı verilirdi.

Kutsal günlerde zengin aileler gelir, tapınaktan kurban edilecek insanları seçerdi. Evet! Bildiğimiz kurban pazarları…

Bu çocuklar kurban edilinceye kadar gündelik yaşamlarını sürdürürlerdi.

Ve bu insanlar mutluydu. Çünkü kendilerini kutsanmış varlık olarak görüyorlardı…

Bu üç örnek, okuyan herkesi dehşete düşürür.
İlk öğrendiğimde ben de dehşete düşmüştüm.
Ancak sonradan şunu düşündüm:

Kurban edilenler, kutsanmış kişi olarak mutlu yaşamışlardır.
Ulvi bir amaç uğruna yaşamları sona eriyor ve kendilerini inançlarındaki cennette tasavvur ediyorlardı.

Bunları kurban edenler de kutsal bir töreni yapmanın huzuru içinde günlük yaşantılarına devam ediyorlardı…

Ey anlattığım örneklerden dehşete düşen medeni dünyanın insanları!

Dünyanın gözü önünde iş makinesi dükkânın kepenklerini yerle bir ediyor; içeride bulunan iki adam, canlı bomba olmadıklarını kanıtlamak için hemen üstlerini çıkarıyor ve ellerini havaya kaldırıp dışarı çıkıyorlar.

İsrail askerleri gözlerini kırpmadan üzerlerine kurşun sıkıp öldürüyor.

Dünya bunu naklen izledi ve gündelik işlerine devam etti.

Tam bu şekilde öldürülen iki köpek olsaydı, neler olabileceğini düşünemiyorum bile…

Köpekler için hassasiyet gösterenlerin – ki öyle olması gerek – insanlığın bu dramına tepkisiz kalmalarını anlayamıyorum.

Kabileleri için kurban olmaya razı kadınları,
başkaları açlıktan ölmesin diye kendilerini feda eden yaşlıları,
çocuklarını kurban etmek için satanları belki… belki anlayabilirim.

Ama üç beş zihnen sağlıksız insanın dünyayı cehenneme çevirmelerini anlayamıyorum.

Ciddi bir tedaviden geçseler aklen sağlıklı olup olmadıkları bile şüpheli olan insanların dünyayı yönetmelerine aklım ermiyor.

Anlayamıyorum…

Allah’ım! Sen beni Nazileri haklı görecek akıldan koru…