Semadan Arza: Müslümanların Hedef Yolculuğu

Ramazan YÜKSEL

Semadan Arza: Müslümanların Hedef YolculuğuMüslümanların tarihî yürüyüşü, aslında bir hedef yolculuğudur. İlk günlerde hedef apaçık ve berraktı: Allah’ın rızasını kazanmak, yeryüzünde adaleti tesis etmek, ilim ve hikmetle insanlığa rehber olmak.  Bu hedef semavîydi:
göğe dönük, aşkın ve sürekli yenilenmeyi gerektiren bir ufuktu. Ama zamanla bu semavî hedefin önüne arzî perdeler çekildi. İki büyük kırılma, bu dönüşümün işaret taşları oldu.  Birinci Kırılma:
1453 İstanbul’un Fethi; Dışarıdan bakıldığında bu fetih, bir çağ kapatıp bir çağ açan muazzam bir zaferdi. Fakat zaferin gölgesinde sessiz bir kırılma yaşandı.   İlk asırlarda Müslümanlar, ilmi ve hikmeti öncelemiş, “medeniyet”i ilahî hedeflerle harmanlamışlardı.   İstanbul’un fethiyle birlikte Müslümanların zihninde hedefin ağırlığı semadan arza kaymaya başladı.  “Fetihle yükseliş” anlayışı, “hikmet ve ilimle yükseliş” anlayışının önüne geçti. Hedef, semavî ufkun genişliğinden, siyasî kudretin dar çerçevesine doğru kaydırıldı.Zafer, Müslümanların gözünde “son hedefe varmak” gibi algılandı. Oysa hakiki hedef, hiçbir zaferle tamamlanmaz; çünkü hedef semavîdir, yani sonsuzdur.  İkinci Kırılma:

I. Dünya Savaşı (1914–1918); Aradan asırlar geçti. Osmanlı, ümmetin son siyasi çatısı olarak ayakta duruyordu. I. Dünya Savaşı ile bu çatı yıkıldı.

Hilafet kaldırıldı, topraklar parçalandı, ümmet farklı ulus devletlere bölündü.

Müslümanların zihninde bu kez hedef “ümmet ufkundan millet ufkuna” indirildi.

Artık hedef Allah’ın kelamını yüceltmek değil; sınırları korumak, bayrakları dalgalandırmak oldu.

Semavî hedef çoktan unutulmuştu; arzî hedef de paramparça edilmişti.

Böylece 1453’te başlayan “semadan arza iniş”, 1914’te tamamlandı. Bediüzzaman’ın Rüyası:
Hedefin İfşası; Bediüzzaman Said Nursî, manevî bir rüyasında yüksek bir meclise davet edilir. Ona Müslümanların geri kalmasının sebebi sorulur. O da şöyle cevap verir: Evvelâ hedef tamamen Allah rızasıydı. Zamanla dünyevî menfaatler (ganimet, şan, şeref) bu hedefe karıştı. Daha sonra dünyevî maksatlar ön plana geçti, semavî hedef gölgede kaldı. En sonunda ise dünyevî hedefler tek gaye oldu. Ve o yüksek meclis bu teşhisi tasdik eder.  Bediüzzaman’ın bu rüyası, aslında işaret edilen iki kırılmanın ruhunu ortaya koyar:1453’te semavî hedef gölgelenmiş, 1914’te arzî hedef dahi parçalanmıştır.  Hadis-i Şerif:
Cihad-ı Asgar’dan Cihad-ı Ekber’e   Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam’ın şu sözü, bütün bu sürecin önceden verilmiş uyarısı gibidir:  “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyorsunuz.”(Yani nefisle, enaniyetle yapılan cihad-ı ekber.)   Bu hadis, Müslümanlara şu hakikati hatırlatır: Dış düşmanlara karşı verilen mücadele önemlidir; fakat asıl tehlike içtedir. Devlet, toprak, iktidar birer araçtır; asıl hedef Allah rızasıdır.   Cihadın büyüğü, nefisle yapılan mücadeledir. Eğer bu ihmal edilirse, zaferler de, devletler de semavî ufku taşıyamaz.  Bugün:
Hedefin Hatırlanması; Bugün Müslümanlar küresel dünyanın girdabında aynı soruyu soruyor:“Ben kimim? Hedefim nedir?”Cevap, geçmişte olduğu gibi yine semadadır. Çünkü hakiki hedef:

Allah rızası için ilim, hikmet ve adaletle yaşamak,

Yeryüzünü merhametle imar etmek,

İnsanlığa örnek olacak erdemli bir medeniyet kurmaktır.Bu hedefi semavî kılan şey, onun hiçbir zaferle bitmemesi, hiçbir yenilgiyle tükenmemesidir.
  1453’ün sarhoşluğundan, 1914’ün yıkıntısından kurtulmanın tek yolu da hedefi yeniden semaya çevirmektir.  Sonuca gelecek olursak;Müslümanların hedefi, tarihî süreçte semavîlikten arzîliğe dönüştü. Ama hâlâ o semavî ufku yeniden hatırlamak, arzın içinde yeniden gökyüzünü kurmak mümkündür.  Çözüm, cihad-ı ekberi ihya etmek, nefsi terbiye ederek hakiki hedefe yeniden yönelmektir. Kaynakça1. Nursî, Said. Tarihçe-i Hayat. Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1994. 2. Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İletişim Yayınları, İstanbul, 2019. 3. Lewis, Bernard. İslam’ın Krizi. Arkadaş Yayınları, Ankara, 2003. 4. Hadis: Beyhakî, Zühdü’l-Kebir, 373. 5. Karpat, Kemal. Osmanlı’dan Günümüze Ortadoğu’da Millet, İktidar ve Tarih. Timaş Yayınları, İstanbul, 2010.